İSTANBUL’UN FETHİ
İstanbul’un fatih’i Sultan II. Mehmet Han Osmanlı hükümdarlarının yedincisi ve Sultan II. Murat Han’ın oğludur. II. Mehmet 30 Mart 1453 Pazar günü Edirne’de dünyaya geldi. II. Murat oğlunun eğitimine çok büyük önem vermiş, dönemin en büyük alimlerini Şehzade Mehmet’e ders vermişlerdir. İlk hocası Molla Yegandır. Daha sonra Akşemseddin hocası olmuştur ve Şehzade Mehmet’in her şeyi ile alakadar olmuştur. II. Mehmet babası tarafından şehzade olarak Manisa sancak beyliğine gönderildi. Yine Burada da Molla Ayaz, Molla Gürâni gibi büyük alimlerden ders aldı. Derslerinde çok başarılı olan Şehzade Mehmet Arapça ve Farsçanın yanında Latinceyi, Yunancayı ve Sırpçayı öğrendi. Fen ve teknik bilgilerle kendini kuşattı. Bu bilgileri gelecekteki hükümdarlığında ona çok büyük faydalar sağlayacaktı
II. Mehmet babası II. Murat hayattayken, on üç yaşında devletin başına babasının isteği ile geçmiştir. Ancak Osmanlı tahtından büyük bir komutanın ayrılıp küçük yaştaki bir çocuğun tahta geçmesi Avrupa’da büyük bir heyecan uyandırmış, hemen bir haçlı ittifakı meydana getirmişlerdir. II. Mehmet babasına: “Padişah iseniz buyurun devletinizin ve ordunuzun başına geçiniz, Yok eğer padişah biz isek emrediyoruz, ordunuzun başkomutanı olarak ordunun başına geçin” diye bir mektup gönderir. 1444’te Varna Savaşı meydana geldi ve Osmanlı devleti bu savaşı kazandı. II. Murat bir tehlikenin kalmadığını görünce bir seneden az bir süre tahta kaldıktan sonra tahtı yine Şehzade Mehmet’e bırakarak Manisa’ya döndü. Ancak ikinci kere tahta geçen II. Mehmet, tahta çok az bir süre kalmış ve kısa bir süre sonra II. Murat tahta tekrar geçmiştir. Bu olayın Şehzade Mehmet’in kişiliği üzerinde izler bıraktığı görülecektir.
3 Şubat 1451 günü Sultan II. Murat Han vefat edince Şehzade Mehmet’e haber gönderilir, babasının vefat ettiğini ve artık kesin olarak tahta geçmesi için Edirne’ye gelmesini bildirdiler. Şehzade Mehmet II. Kere tahtan indikten sonra yapacağı büyük işlerin planını Manisa da hazırlamıştı. 17 Şubatta Edirne’ye gelen II. Mehmet ertesi gün yapılan törenle tahta geçmiştir.
II. Mehmet’in tahta geçmesinden faydalanmak isteyen Karamanoğlu ikinci İbrahim Bey Osmanlı topraklarına tecavüz edip bir çok yeri ele geçirdi. Fatih’in Bizans ile ilgili düşünceleri vardı; ancak bunu yapmak için Anadolu’da herhangi bir huzursuzluğun, tehlikenin olmasını istemiyordu. Fatih bunun üzerin ilk seferini Anadolu’da Karamanoğlu İbrahim üzerine yaptı. İbrahim Bey, Fatih’e karşı tutunamayacağını anlayınca barış istemek zorunda kaldı. Bu sırada ishak Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Menteşe Beyliği üzerine gönderildi. Bu beyliğin toprakları Osmanlı’nın eline geçti (1451). Fatih Anadolu seferi dönüşünde Macaristan Saltanat Naibi Jan Hunyad ile üç senelik bir sulh antlaşması imzalandı. Ayrıca Fatih, Eflak, Midilli, Sakız, Rodos ve diğer devletlerle muahedelerini yeniledi
II. Mehmet, Karamanoğlu üzerine çıktığı sırada imparator Konstantin bu durumu fırsat bilerek Osmanlı’dan Şehzade Orhan için verilen paranın artırılmasını istediler. Eğer bu tekliflerini kabul edilmezse Şehzadeyi Rumeli’ye salacakları tehdidinde bulundular. Bunun üzerine Sultan II. Mehmet çok sinirlenmesine rağmen az bir zaman sonra Edirne’ye döneceğini ve orada kendileri ile görüşüp isteklerini düşüneceğini söyledi. Edirne’ye dönünce elçileri Edirne’den kovup; Şehzade Orhan için Bizans’a ödenen üç yüz bin akçenin kesilmesini emreder. Ve Bizans’a düzenleyeceği sefer için büyük bir hazırlık başlatır.
İSTANBUL’UN FETHİNİN NEDENLERİ
Osmanlıların Rumeli’den Tuna’ya kadar balkanları işgal etmeleri artık muhiti pek daralmış olan, Avrupa ile Asya arasında bir mania teşkil eden Bizans’ın ortadan kaldırılmasını mecburi bir hale getiriyordu.
İstanbul, Osmanlı devletine başkentlik yapabilecek jeopelitik bir konuma sahip olması, ayrıca Osmanlının güvenliği ve gelişmesi bakımından önemli olması itibari ile alınması zorunlu idi. Anadolu’dan Rumeli’ye, Rumeli’den Anadolu’ya asker geçirirken güçlükler çıkıyordu. Düşmanlar Çanakkale Boğazını kapatabiliyorlardı .
Bizans, Avrupa Devletlerini ve Anadolu Beyliklerini Osmanlı’ya karşı kışkırtıyorlar, şehzadeleri ayaklanmaya teşvik ediyorlardı. Eğer bir şehzade Osmanlıdan kaçıp sığınacak bir yer arıyorsa, Bizans hemen o şehzadeyi koruma altına alıyor ve bunu Osmanlıya karşı bir koz olarak kullanıyordu.
Hıristiyanlığın iki büyük kolu vardır. Bunlar, Ortodoks ve Katolik mezhepleridir. Bu mezhepler arasında asırlarca birbirleri ile çatıştılar ve çok kan döktüler. Bu iki mezhebin birleştirilmesi için bir çok çalışma yapıldı; ancak hiç birinden netice alınmadı. Bu çatışmalardan bıkan halk: “İstanbul sokaklarında Latin Kardinallerinin külahını görmektense, Türklerin sarığını görmek evladır” demişlerdir. Bu şekilde halk, Bizans yerine Osmanlı’yı görmeyi tercih ediyorlardı. Çünkü Osmanlı demek: hak ve adalet demekti.
İstanbul’un fethi asırlar önce Hz. Muhammed (as.) zamanında şu şekilde müjdelenmişti: “İstanbul elbette fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir, onun askerleri ne güzel askerdir.” Fatih bu Hadis-i şerife nail olmayı arzulamaktaydı. Onun için İstanbul’u almak elzemdi.
İSTANBUL’UN FETHİ İÇİN YAPILAN HAZIRLIKLAR
İstanbul’u almak oldukça güçtü. Burayı hem karadan, hem de denizden kuşatmak gerekiyordu. Yalnız karadan kuşatılırsa denizden yardım alıyordu. İstanbul’u kuşatan surlar çok kuvvetliydi. Surlar 25 m. Yüksekliğinde ve 5 m. genişliğindeydi. Surların önünde yedi metrelik su dolu hendekler bulunuyordu. Bundan dolayı ki İstanbul birçok kez kuşatılmasına rağmen alınamamıştı. Bu sebeplerden dolayı fatih’in çok büyük hazırlıklar yapması gerekiyordu.
Fatih, Güzelce Hisarın karşısına boğazın en dar olduğu yere Rumeli hisarını dört ay gibi kısa bir sürede yaptırdı. Bu sayede boğazdan geçmek isteyen gemiler kontrol altında tutulmuş olacaktı. Hisara top ve askerler yerleştirilmişti.
İstanbul’un güçlü surlarını yıkmak için Fatih, Şahi adı verilen büyük toplar döktürdü.
Savaş için büyük bir ordu hazırlandı. 200 bin piyade ve süvari, 14 bataryadan kurulu topçu birliği ayrıca 4 adet büyük çaplı top, 10 kadar mühimmat dolu araba ve yük arabaları kara kuvvetini oluşturuyordu. Deniz kuvveti için yeni gemiler yaptırıldı. Denizde de kuvvetli bir güç oluşturuldu.
Bizans imparatoru Dragazes yaklaşan büyük tehlike karşısında hemen İstanbul surlarını kuvvetlendirdi. Yıkılmaya yüz tutmuş kısımlar yeniden inşa edildi. Uzun süre yetecek kadar yiyecek ve mühimmat kale içine depo ettirmiş bir yandan da bütün Avrupa devletlerine ve papaya duyurarak yardım istemişlerdi. Bizanslılarda bulunan Rum ateşi Bizanssın kendilerine güven duymasını sağlıyordu. Osmanlılar, İstanbul’a girmediği müddetçe, Bizans kendini senelerce idare edebilecek imkana sahip idiler.
SAVAŞIN BAŞLAMASI
6 Nisan 1453 sabahı savaş başladı. İstanbul’un güçlü surları, top gülleri ile dövülmeye başlandı. Top atışlarında çıkan büyük gürültü, Bizanslıları kuşkuya düşürdü. Bu durumu gidermek için İstanbul sokaklarında Meryem’in resmi dolaştırıldı. Bombardıman aralıksız sürdürüldü. Çetin bir savaş oluyordu. Bizanslılar, yıkılan surların yerlerini, gece onarıyorlardı. İmparator, her gün surları dolaşıyor, askerin savunma gücünü artırmaya çalışıyordu. Türk birlikleri ağaç kulelerle surlara yaklaşmak isteseler de, bu kuleler grejuva ateşiyle yakıldı. Donanma, zinciri kırıp Haliç’e giremedi, papanın yardım içi gönderdiği beş gemi durdurulamadı. Osmanlı donanmasının başarısız olmasına kızan II. Mehmet, atını denize sürdü; sığ olan kıyıda epeyce ilerledi. Donanma komutanı Baltaoğlu Süleyman değiştirildi
Padişah, İstanbul’u almaya kararlıydı. Zorluklar onu yıldırmıyordu. Savaş gemilerinden bir bölümünün, karadan Haliç’e indirilmesine karar verildi, önce, gemilerin geçirileceği yol hazırlandı. Kaim kerestelerden kızaklar yapıldı. Gemilerin kayması için üzerleri yağlandı. Yetmiş iki gemi, bir gemi içerisinde boğaz’ın Tophane limanından Tepebaşı’na çıkarıldı; oradan Kasımpaşa’ya getirilerek Haliç’e indirildi. Bizanslılar sabahleyin Türk gemilerini Haliç’te görünce ne yapacaklarını şaşırdılar. İstanbul, karadan da ara verilmeden sıkıştırılıyor, toplar durmadan ateş ediyordu. Fakat 6 ve 12 mayısta yapılan saldırılarda sonuç alınamadı. Surların altına açılan lağımları, Bizanslılar buluyor, etkisiz duruma getiriyorlardı.
II. Mehmet, genel saldırıya geçmeden önce imparatora yaptığı barış önerisinde:
- Şehrin kendisine bırakılması,
- İmparatorun yakınları ve hazinesi ile istediği yere gitmesi veya Mora despotluğunu kabul etmesi,
- Halkın gitmek ve kalmakta serbest olduğunu bildirdi.
Şehir savaşla alınacak olursa, halkın tutsak edileceğini ayrıca belirtti. İmparator buna karşılık vergi vermek önerisinde bulundu. Böylece bu girişimden bir sonuç alınamadı.
Bizanslılar eskisi gibi surları onaramıyorlardı. Edirnekapı ile Topkapı arasında oldukça geniş yarıklar açılmıştı. Türkler kuşatmanın elli üçüncü günü (29 Mayıs 1453 Salı), karadan ve denizden saldırıya geçtiler. Yeniçilerden “Ulubatlı Hasan” sağ elinde palası, sol elinde kalkanı olduğu halde sura çıktı. Daha sonra başkaları da onu izledi. Bu ilk çıkanları Bizans askerleri öldürdü. Fakat bu cesur davranışları boşuna gitmedi. O gün Türk ordusu İstanbul’u aldı.
Sultan II. Mehmet İstanbul’u fethederek ‘Fatih’ ünvanını almıştır. Fatih İstanbul’a girdikten sonra yer yer çatışmalar olmuştur. Fatih İstanbul şehrinin fevkalade olduğunu görerek: “hakikaten bunlar erkek adamlarmış. Onların savaş sırasında böyle çarpışmaları ve ölmekten saadet duymaları boşuna değilmiş” dedi. Padişahın yanındaki komutanları halkın itaat etmesi için II. Mehmet’in şehrin içlerine kadar girmesini gerekli görüyorlardı. Bunun üzerine Bizans için önemli olan bazı yerlere gidip, tarihi açıdan son derece önemli olan ve gelecekteki hükümdarlara örnek teşkil edecek şu sözleri patriğe ve orada bulunan halka söyledi. “Ayağa kalk, ben Sultan II. Mehmet sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki bu günden itibaren artık ne hayatınız, ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız” der. Sonra ordusunun komutanlarına dönerek: “Askerin halka hiçbir kötülük yapmamalarını emretmelerini ve herhangi birisi bu emre itaat etmezse ölümle cezalandıracağını bildirdi.
Kiliseyi görmek isteyen Fatih buradaki herkesin çıkmasını emretti. Fakat ağır çıktıklarından fatih, imparatorun sarayına gitti. Karşısına bir Sırp çıktı. Ve Konstantinin başını getirdi. Bu kesik başı sonra Patriğe gönderdi.
Fatih 18 Hazirana kadar İstanbul’da kalmıştır. Daha sonra Edirne’ye tekrar geri döndü ve büyük bir coşkuyla karşılandı.
SONUÇLARI:
Fatih’in Ayasofya’da bulunan 50 000 kişinin can güvenliğini temin etmesi ortaçağa zıttı. Bu yüzden ortaçağ kapanmış, yeniçağ başlamıştır. Türklerin Avrupa da ilerlemeleri kolaylaşmıştır Bizans’ın yıkılmaz kabul edilen surları, fatih’in yaptırdığı toplarla yıkılmış, bunun sonucunda Avrupa’daki krallar, toplarla şatoların surlarını yıkarak feodal beylerin egemenliğine son verdiler. Merkezi krallıklar güçlendi.
İstanbul, dünya ticaretinin o devirdeki merkezi idi. Dünya ticaretine giden yol, burayı almaktan geçiyordu. Yani buraya hakim olan, dünyaya hakim olacaktı.
İstanbul alındıktan sonra Karadeniz ve Akdeniz’e hakim olunmuş,tur.
Avrupalıların Türkleri balkanlardan çıkarması zorlaştı.
FETHİN İSLAM DÜNYASINDAKİ AKİSLERİ
İstanbul’un fethi İslam dünyasında sevinçle karşılanmıştır. Kahire’de bu zafer kutlanmış, Memluk Sultanı Fatih’e elçi göndererek tebrik etmiştir. Camilerde şehitler adına dua edilmiştir. İstanbul un fethi bütün İslam alemini sevince boğmuştur. İstanbul, İslam alemi için ideal bir şehirdi. Peygamberimizin, bu fethi gerçekleştirecek orduyu ve komutanı kutlaması ve Fatih’in gerçekleştirmesi bütün gözlerin Fatih’e dönmesini sağlamıştır.
FETHİN AVRUPADAKİ AKİSLERİ
Bu olay Avrupa da korkuyla karşılanmıştır.sıranın kendilerine geldiğini anladılar ve bazı hazırlıklar yaptılar. Örneğin; Türklere karşı savaşanların cennetle mükafatlandırılacağı, Müslümanlara silah, erzak vb. şeyler satanların işkenceyle cezalandırılacağını belirtiyorlardı.
Sonuç olarak, Doğu Roma’nın fethi, zor bir iş olduğundan, bunu başaran Osmanlının güçlü olduğunu görmüşler ve hazırlıklara başlamışlardır.
Sosyal Bilgiler Öğretmeni İbahim BAŞAK