ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     => Aska Dair Sevgi Programi
     => Bunlari Biliyor musunuz ?
     => internet aski
     => Garip yasaklar
     => Hazir Kisa Cevaplar
     => Atalarimiizn Tezatlari
     => ilginc bilgiler 2
     => ilginc bilgiler 3
     => ilginc bilgiler 4
     => ilginc bilgiler 5
     => ilginc bilgiler 6
     => Mırra Kahvesi okumadan geçmeyin
     => BİLGİSAYAR ACEMİSİ
     => Eskiden Kola Yoktu
     => Çayın Beşbin Yılı
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - Hazir Kisa Cevaplar


…Hazır (Kısa) Cevaplar…

 

ÖLÜLER ÇİÇEK KOKLAMAZ
Amerikalı iş adamı, bir Çinliye alay ederek sormuş:
- Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne Zaman yiyecek?
Çinli başını kaldırmadan cevap vermiş:
- Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı Zaman.

YIKA DA GETİR
Süleyman Nazif ve Abdülhak Şinasi birlikte yemek yerken, Şinasi garsonu çağırır ve su ister. Şinasinin kirden ve mikroptan eldivenle el sıkacak derecede korktuğunu bilen Süleyman Nazif garsona seslenmeden edemez:
- Oğlum, beyefendinin suyunu yıka da öyle getir.

SUSTURUCU TEDAVİ
Zamane gençlerinden biri,bir toplantıda Akifi küçük düşürmeye çalışıp:
- Siz baytardinız, değil mi? Demiş.
Akif, istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
- Evet,bir yeriniz mi ağrıyordu?

NE ALIRSINIZ?
Yahya Kemal bir yokuşu çıkıncaya kadar nefes nefese kalır. Yokuşun sonundaki lokantadan bir garson seslenir:
- Buyrun beyim ne alırsınız?
Yahya Kemal tebessümle:
- Evlat,müsaade edersen bir nefes alacağım.

SIR SAKLAMAK
Yavuz Sultan Selim, bir çok Osmanlı Padişahı gibi devletin selameti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir keresinde vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuş.
Vezir, Yavuzdan cevap alacağı ümidiyle:
- Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıştırmış:
- Ben de bilirim.

CENNETİN YOLU
Hristiyan din adamlarından biri, Ülkemize gelerek küçük bir çocuktan kendisine o şehirdeki kiliseyi göstermesini ister. Kiliseye ulaştıklarında, papaz:
- Aferin çocuğum, der. Yarın buraya gel de, sana cennetin yolunu göstereyim.
Çocuk, papazın niyetini sezerek:
- Siz, kilisenin yolunu dahi bilmiyorsunuz, diye cevap verir. Cennetin yolunu nasıl bileceksiniz ki?

NE ALIRSINIZ ?
Çok şişman olan Yahya Kemâl, bir yokuşun sonundaki lokantanın önünde dinlenirken,içeriden çıkan garson:
- Buyurun beyim, diye atılmış. Ne alırsınız?
Yahya Kemal, tebessüm edip:
- Evlât, demiş. Müsaade edersen biraz nefes alacağım.

 

Çanakkale İÇİNDE
İngiliz garson, Türk müşteriye:
- Çanakkale‘de çok askerimizi öldürdüğünüz için sizleri pek sevmeyiz deyince, bizimkinden gayet soğukkanlı bir şekilde şu cevabı almış:
- Orada ne işiniz vardı?

 

HASTANIN YEMEĞİ
Lokman Hekime:
- Hastamıza ne yedirelim? diye sorduklarında, şu cevabı vermiş:
- Acı söz yedirmeyin de, ne yese olur.

 

NEYZENİN NEZAKETİ!
Mehmet Âkif, elini yıkadıktan sonra, Neyzen Tevfik
in kendisine uzattığı havlunun kirini görünce:
- Hayır, diye bağırmış. Elimi daha yeni yıkadım.

GÖNÜLSÜZ GÖNÜL
Abdülhak Hâmidin evindeki sohbette, konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılır. Yaşı geçmiş bir hanım, Abdülhak Hamide döner ve:
- Efendim, gönül kocamaz! der.
Hamid cevap verir:
- Kocamaz ama, kocamış bir vücut içinde oturmak da istemez.

BÖYLE KORUNUR
Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa, onların bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder. öss
Bir gün ansızın kütüphanesini ziyarete giden Paşa, etrafı ve kitapları toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalışarak:
- Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de gerçekten de emniyetli bir adammışsın. Teslim edilen şeylere hiç el sürmemişsin, âferin!

VELÂYETİN GÖRDÜĞÜ
Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası olan 2. Murat Han:
- Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz diye çıkışır.
Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek şöyle der:
- Peder ne der, kader ne der.

ÇIKMAYAN MANA
Mehmet Akif, Baytar Mektebinde müdür muavini olarak çalıştığı bir dönemde, muhasebeden gelen bir yazıyı anlayamaz. Yazıyı kaleme alan Salih Efendiyi aratarak yazıda ne demek istediğini sorar:.:
- Salih Efendi İki türlü mana çıksın diye böyle yazdık efendim cevabını verince, Akif dayanamaz ve:
- Hayret doğrusu, der. Biz birini bile çıkartamadık da.

SOKRAT VE BİLEYTAŞI
Talebelerden biri Sokrata sormuş:
- Herkese güzel konuşma dersleri verdiğin ve onlara hitabet sanatını öğrettiğin halde, niçin sen de çıkıp bir konuşma yapmıyorsun?
- Evlat, demiş Sokrat. Bileytaşı keskin değildir amma, en sert demiri bile keskin eder

ANLADIĞININ İSPATI
Tanıdıklardan biri, yazdığı romanın müsveddelerini Neyzen Tevfik
e göstererek fikrini sorar:
Neyzen beğenmediğini ifade edince, adam:
- İyi ama, der. Siz hiç roman yazmadınız ki!
Neyzen Tevfik şu cevabı verir:
- Ben yumurtanın tazesini bayatını iyi anlarım. Ama bu güne kadar hiç yumurtlamadım.

BİRBİRİNE BAĞLI
Hâkim, kaza yaparak birkaç kişinin ölümüne yol açan bir şoförün ehliyetini iptal edince, şoför:
- Aman hakim bey, diye sızlanmış. Benim yaşayabilmem, şoförlük yapmama bağlı.
Hâkim cevap vermiş:
- Başkalarının yaşaması da sizin şoförlük yapmamanıza bağlı.

AKŞAM YEMEĞİ
Yahya Kemâl, dostlarından birine:
- Bu akşam yemeği benimle yer misin? Diye sorunca, arkadaşı:
- Hay hay! Der. Çok memnun olurum. Hiçbir mazeretim yok!
Yahya Kemal gülümseyerek karşılık verir:
- İyi öyleyse, bu akşam size geliyorum.

HAKLI ÖLÜM
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, eşi:
- Haksız yere öldürüyorsunuz, diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
- Ne yani, demiş. Bir de haklı yere mi öldürseydim?

HZ. ADEMİN MİRASI
Fatih Sultan Mehmet, adamları ile gezerken, yanına sokulan dilenciye bir altın vermiş. Dilenci parayı alınca:
- Aman Sultanım, demiş. Koskoca bir padişah, kardeşine bu kadar para verir mi?
Fatih Sultan Mehmet, nereden kardeş olduğunu sorunca, dilenci:
- İkimiz de Hazreti Ademin çocukları değil miyiz? demiş. Elbette kardeşiz.
Sultan Fatih:
- Bu keşfini sakın başkasına söyleme, diye gülümsemiş. Diğer kardeşlerimiz de pay isterse, sana zırnık bile düşmez.

GÖNLÜMÜ FETHETTİĞİ İÇİN
Fatihe sorarlar:
- İstanbulu niçin fethettin?
Cevap verir:
- Önce o benim gönlümü fethettiği için!

DÜŞMANIN CANI
Şair Nefi bir toplantıda konuşurken, düşmanlarından biri içeri girmiş, fakat herkese selam verdiği halde kendisine:
- Merhaba canım! demiş.
Nefi durur mu? Hemen cevabı yapıştırmış:
- Derhal çıkıyorum.

FİKİR YAKALAMAK
Şahabettin Süleyman, bir gün Ahmet Haşim’e:
- Üç günden beri zihnimde önemli bir fikir saklıyorum, dediğinde, Ahmet Haşim, onun fikir üretmedeki kısırlığını ima ederek şöyle demiş:
- Günahtır yahu, salıver gitsin şu fikri. Zavallıcık günlerden beri tek başına kim bilir ne kadar sıkılmıştır?

UYKU KARDEŞLİĞİ
Mevlana Hazretleri, talebelerinin biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler.
Yanındaki talebesi:
- Güzel bir kardeşlik örneği, der. Keşke insanlar da bundan ibret alsa.
Mevlana, tebessüm ederek karşılık verir:
- Aralarına bir kemik atıver de, gör kardeşliklerini.

DÜNYANIN YÜZÜ
Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyraniye:
- Bende dünyayı görecek göz mü kaldı? diye şikayette bulununca, söz eri Seyrani:
- Hiç üzülme dostum demiş. Zaten dünyaya da bakılacak surat kalmadı.

BRAVO!..
Genç bir şair, saçma sapan şiirlerini Victor Hugoya okuduktan sonra:
- Üstad, diye sormuş. Şiirlerimi nasıl buldunuz?
Victor Hugo:
- Vezinsiz, kafiyesiz ve manasız bir şey yazmak istemiş ve tam muvaffak olmuşsunuz, demiş. Bravo doğrusu.

 


Sokrat Ölüme mahkum edildiğinde, eşi:
- Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca, Sokrat:
- Ne yani, demiş. Birde haklı yere mi öldürülseydim!

Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
- Biz de onlara yaklaşıyoruz.

Bir filozofa sormuşlar: Şansa inanırmısınız?
Filozof: Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım.

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş. Vezir:
- Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış:
- Ben de bilirim.

Bir toplantıda bir genç, M. Akifi küçük düsürmek için:
- Afedersiniz, siz veteriner misiniz? demiş. M. Akif hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
- Evet, biryeriniz mi ağrıyordu?

Bir doktor alkolsüz bira içilir mi? diye soran hastasına, Nasreddin Hocanın şu fıkrası ile cevap vermiş:
Adamın biri, Nasreddin Hocaya:
- Tuvalette bir şey yemek caiz midir? diye sorunca, Hoca:
- Caizdir, demiş. Ama içeride başka bir şey yediğini zannederlerse, ne diyeceksin?

N.Fazıl Kısakürek,vapurla Kadıköye geçerken, yanına biri yaklaşıp:
- Üstad, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu? Biz yolumuzu bulabilirdik.
Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:
- Ne diye vapura bindin ki, cevabını vermiş. Yüzerek karşıya geçebilirdin.

İmam- ı Azam hazretleri, üzerine doğru gelmekte olan bir hayvana yol vererek kenara çekildiğinde, yanındakiler neden böyle yaptığını sormuşlar.
Hazret, düşünmeden cevap vermiş
- Onun boynuzları var, benim ise aklım.

Yavuz Sultan Selim,birçok Osmanlı Padişahı gibi sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında veziri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuş.
- Vezir, Yavuzdan cevap alacağı ümidiyle:
- Evet, Hünkarım bilirim, dediğinde; Yavuz cevabı yapıştırmış:
- Ben de bilirim.

Öğrenci;
- Hocam,diye sormuş.İnsan,maymunun gelişmiş şeklidir’’diyorlar.Ne dersiniz?
Seyid Ahmet Arvasi cevap vermiş.
- O mantığa göre çınar ağacı da maydonozun gelişmiş şeklidir.

Lokman Hekim’e:
- Hastalarımıza ne yedirelim? diye sorduklarında, şu cevabı vermiş:
- Acı söz yedirmeyin de, ne yedirirseniz olur.Bir Fransız yazar,Mehmet Akif’e:
- Kadinlarınızı evden çıkartmadığınız doğru mu? diye sorduğunda Akif:
- Daha önceleri öyleydi, karşılığını vermiş. Fakat şimdi dışarı çıkarttık ve
bir türlü içeri sokamıyoruz.

Alaaddin Başara:
- Şeytan,niçin meyhaneye gidenlere vesvese vermiyor? diye sorduklarında:
- Vermez tabi, demiş. Eğer verse kazayla camiye giderler.

Ne Yedirelim?
Lokman Hekim
e:
- Hastalarımıza ne yedirelim?diye sorduklarında,şu cevabı vermiş:
- Acı söz yedirmeyin de,ne yedirirseniz olur.

Selçuk Sultanlarından biri,Mevlanayı ziyaret ederek,saltanatları arasında ne fark olduğunu sorduğunda, o büyük zattan şu cevabı almış:
- Senin saltanatın, gözlerin açık kaldığı müddetçe bakidir. Benim saltanatım
ise, gözlerimi kapadığımda başlar.

Ben Çekilirim
Dünya nimetlerine önem vermeyen yasayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karsılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek olanaksızdır. Mağrur zengin, filozofa:
- Ben bir serserinin önünde kenara çekilmem.
Bunun üzerine Diyojen kenara çekilerek,gayet sakin su karşılığı verir:
- Ben çekilirim.

Sabır
Cüneyd- i Bağdadiye sabır nedir? diye sorduklarında şu cevabı vermiş.
- Yüzünü ekşitmeden, acıyı yudumlamaktır.

Ne Kadarda Fuzuli
Fuzuli ile Ruhi beraberce yürürlerken bir köpek görürler. Ruhi köpeği göstererek;
Bu köpekte ne kadar fuzuli der. Fuzuli hemen cevabı yapıştırır:
Çünki içinde Ruhi var.

Yüzük
Sultan III. Ahmed Han kendisine hediye edilen çok kıymetli zümrüt yüzüğü, bir gün, divan toplantısında vezirlere göstererek:
-
Acaba bundan daha kıymetlisi var mıdır? diye sordu. Hazirûn:
-
Hayır Efendim, sıhhat ve afiyetle takınız. Bundan daha değerli bir şey olamazcevabını verdikleri halde yalnız Nevşehirli İbrahim Paşa itiraz etti:
-
Bundan daha kıymetli şey vardır padişahım! dedi. Padişah beklemediği cevap karşısında sordu:
-
Nedir?
-
O yüzüğün takıldığı parmak Efendim diye cevap verdi.

Ahmet Müsade Etmez
Sadrazam Keçecizade Fuad Paşaya yetmişlik bir kadinın otuz yaşında bir gençle evlenmek istediğinden bahsetmişler. Paşa hemen:
- Ahmet müsaade etmez, demiş. Sormuşlar
- Hangi Ahmet
- Karaca Ahmet.

Domuz Eti
Tarihimizde Kafkas kartalı diye geçmiş bulunan İmam Şamil yüz binlerce Rus ordularını birkaç arkadaşıyla yıllarca uğraştıran kahramandır.Üstat Şeyh Celaleddin Efendinin dizi dibinde Tarik- ı Nakşibendiyyenin âb- ı hayat pınarından kana kana içmek suretiyle menaviyatın zirvesine yükselirken, sol eliyle kullandığı kılıcıyla tek başına ordulara göğüs germek gibi bu dünyanın en büyük zevklerine de tatmaktan geri durmamıştır. Az bir kuvvetle uzun yıllar sürdürdüğü mücadelesini, esaretinden sonra aynı şekilde devam ettirmiştir. Ruslara esir düştüğünde; Yemek esnasında, İmam Şamilin iştahlı iştahlı yemek yediğini gören çarın:
Kumandan, bu iştahla beni de yiyeceğinizden korkuyorum demesi üzerine etrafındakilerin kahkahaya boğuşları uzun sürmemiş Kafkas Kartalı:
Çar hazretleri kaygılanmayınız. Ben elhamdülillah müslümanım ve domuz eti yemem haramdır.

Sigorta
İngiliz Büyükelçisi, eski Türk evlerinin dış duvarlarına asılan Ya Hafiz (Muhafaza Eden Rabbimiz) levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizade Fuad Paşaya bunların ne olduğunu sormuş.
Fuad Paşa İngiliz
in tam anlayacağı dille cevap vermiş.
- O gördükleriniz, Osmanlı Sigorta Şirketinin levhalarıdır.


La Havle Vela Kuvvete
Meşhur Cimri Paşa atlarının arpa yemesi gerektiğini söyleyen seyislerine kızar ve her seferinde La Havle çekermiş.
Bir gün arabasının atları dermansızlıktan yığılıp kalınca, hiddetle sormuş.
- Atlarıma ne oldu?
Seyis, cevabı yapıştırmış:
- Ne olacak efendim
La Havle yiye yiye Vela kuvvete oldular.

Veteriner
Bir toplantıda bir genç M. Akif`i küçük düşürmek için:
- Afedersiniz, siz veteriner misiniz? demiş. M. Akif hiç istifini
bozmadan şu cevabı vermiş:
- Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?

İçeri Alamadığımız Günler Oldu
Mehmet Akif görevli olarak Berline gitmişti. Orada tanıştığı bir Alman kadını:
- Affedersiniz, sizin şair olduğunuzu duydum. O halde merhametli bir kalbiniz olması lazım. Diyorlar ki, memleketinizde kadınları içeri kilitler, sokağa çıkmalarını engellermişsiniz. Onlara acımıyor musunuz?
Mehmet Akif şu cevabı verir:
- Yalanınız yok yanlışınız var madam. Biz kadınlarımızı içeriden dışarıya çıkarmıyor değiliz. Fakat dışarıdan içeriye alamadığımız günler çoktur.

Bülbül
M. Akif yapmacıklı jest ve mimiklerle şiir okuyanlarda hoşlanmazdı. Bir gün böyle biri, Taceddin Dergâhında Akifin bülbül şiirini okur. Bu okuyuşa canı sıkılan Akif, şöyle söylenir:
- Bu bülbül bizim Bülbül
e benziyordu ama, adam ne kanadını bıraktı, ne kuyruğunu!..

Eldivenim Yoktu
Şu edepsize neden bir tokat vurmadın derler Cenap Şehabettine. O da, eldivenim yoktu iğrendim der

Kendimize Benzettik
Bir sohbet sırasında Arif Nihata;
- Eğilir, bükülür, katlanır, istenilen şekle kolayca sokulur bir cam keşfedilmiş, derler.
Arif Nihat buna şöyle cevap verir:
- Desenize eninde sonunda camı da kendimize benzettik.

Dilememiştir
Elmalılı Hamdi Yazıra:
- Allah dilediğine hidayet verebilir mi? Diye sormuşlar.
- Evet, verebilirdi demiş.
- O halde niçin vermemiş? dediklerinde ise şunları söylemiş:
- Vermediğine göre dilememiş, demektir.

Allah Allah
Serdengeçti’ye sormuşlar:
- Konuşmalarında “Allah” kelimesini neden bu kadar çok kullanıyorsun?
Serdengeçti, kendisinden beklenen cevabı vermekte gecikmemiş:
- Allah Allah yahu, hiç haberim yoktu.

Kiralık Ev
Bir toplantıda bazı büyük adamların ölümünden sonra onlara yaşadıkları evlerin bir müze haline getirildiği ve üzerine levhalar asıldığı konu edilirken, toplantıya katılan şair Nazım, Süleyman Nazife dönerek: Üstad ben ölünce kapımın üzerindeki levhaya ne yazarlar. Süleyman Nazif gayet ciddi: Kiralık Ev.

Evde Kılardı
İsmet İnönünün dinden uzak bir hayat yaşadığını, Cumaları bile kılmadığını aralarında konuşan gazetecilere bir basın toplantısında oğlu Erdal İnönünün açıklaması şöyle olmuş:
- Nereden biliyorsunuz? Babam Cuma namazlarını evde kılardı.

Namaz
Vehbi Karakaş hocaya gençlerden biri:
- Hocam gündüz işteyim. O gün kılamadığım namazlarımı akşam eve dönünce kaza etsem olmaz mı? Diye sorunca:
- Sen askersin farz edelim. Komutan sana günde beş defa haber gönderse, sen gitmeyip de akşam komutanının huzuruna çıksan, üst üste üç selam veya beş selam çaksan olur mu? Der.

At Nalı Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan O. Demirci Hocaya:
- Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?
Demirci hoca:
- Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. Onlardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.

Ne Diye Bindin
Necip Fazıl Kısakürek vapurla Karaköye geçerken yanına biri yaklaşıp:
- Üstad, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik.
Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:
- Ne diye vapura bindin
ki, cevabını vermiş. Yüzerek geçsene karşıya.

Neresi Akıyor?
Kırkağaç Kaymakamlık binasının tamir gerektiği bildirilince, merkezden yazı gelmiş.
Nelerin aktığını, yegan yegan bildiriniz.
Aynı Zamanda meşhur bir hicivci olan kaymakam Eşref, cevap yazmış.
- Muslukları hariç, her tarafı akıyor.

Elimi Yeni Yıkadım
Mehmet Akif, elini yıkadıktan sonra Neyzen Tevfikin kendisine uzattığı havlunun kirini görünce, ister istemez.
- Hayır, demiş. Elimi daha yeni yıkadım.

Fazilet
Nihad Sami Banarlının anlattığına göre Yahya Kemal bir dönemdeki sohbetlerinde sık sık şöyle dermiş:
Çocuklarımıza dediler ki:
- Selçuklu ve Osmanlı medeniyetin bilmemek fazilettir.
- Osmanlı devri Türkçesini bilmemek fazilettir.
- Fuzuli
yi, Nedimi, Namık Kemali, Hamidi, Fikreti bilmemek bir fazilettir.
- Hasılı,
bilmemek bir fazilettir.
Çocuklarımız bir de baktılar ki meğer ne çok faziletleri varmış.

İstanbula Dönüşünü
Yahya Kemala Ankaranın en çok hangi tarafını seviyorsunuz diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
- İstanbul
a dönüşünü.

Ne Alırsınız?
Yahya Kemal, çok şişman olduğu için, bir yokuşun sonundaki dükkanın önünde dinlenirken, içeriden çıkan tezgâhtar:
- Buyrun beyim, diye atılmış, ne alırsınız?
Yahya Kemal tebessüm ederek:
- Evladım müsaade edersen bir nefes alacağım.

Yahudiler
Necip Fazıl Kısakürek, Yahudiler hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusuna şu cevabı vermişti.
- Yahudiler mi dediniz? Onlar yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe veren lanetlilerdir.

Arkamı Döneyim
Necip Fazıl Kısakürek, sakal bırakmaya karar verir ve bırakır. Sakallı halini görenler şaşırırlar. Hatta bazıları hakaret etmek bile ister. Fakat üstad bu. Hiç lafın altında kalır mı? Adama laik olduğu cevabı verir. Üstadin sakallı halini gören biri, üstada hakaret etmek için karşısına geçip sakallı halini kasderek;
-
Yahu Maymuna dönmüşsün! der.
Bu söz üzerine üstad adama haddini bildirir:
-
Öylemiii, peki o Zaman arkamı döneyim!..

Üstüne Etme!
Bir gün, Necip Fazıl hoşlanmadığı birisiyle yemek yemek zorunda kalmış.Yemek için bir lokantaya gidip, normal bir masaya oturmuşlar. Garson siparişleri almak üzere masalarına gelip;
- Hoş geldiniz efendim, ne alırsınız, ne arzu etmiştiniz? diye sorar.
Necip Fazıl ile yemeğe gelen adam siparişini verir;
- Pilavın üstüne et!
Bunun üzerine garson Necip Fazıl dönerek siparişini sorar; Üstad da şöyle der;
- Benim, pilavın üstüne etme!

Derinlemesine
Batıl din ve ideolojileri, neden derinlemesine incelemek gerekmiyor? Diye sorduklarında, Mehmet Salah şu cevabı vermişti:
- Bir yemeğin bozuk olduğunu anlamak için, tamamını yemek icap etmez.

Hangi kitapları Okur
Eski kitapçılardan Arif Polatın dükkanına gelen bir tanıdığı, çeşitli kitapları inceleyip:
-
Bazı kitaplara bakıyorum da; bunları kim okur, diye merak ediyorum deyince, Arif Polat başını kaldırmadan şu cevap vermiş:
- Ben de bazı insanlara bakıyorum da, bunlar hangi kitapları okur, diye merak ediyorum.

Keramet
Son derece cahil bir arkadaşı, Mustafa Nihad Özöne ilim satmak isteyen bir tavırla:
- Seninle aynı Zamanda aynı şeyi düşünsek, buna telepati mi derler? diye sorunca, ondan şu cevabı almış:
- Hayır, dostum, buna keramet derler!

İlgi
Peyzaj mimarlarından Mevlüt Baysal, gittiği lokantada bir saat beklemek zorunda kalmış. Nihayet bir garson gelip sormuş:
- Ne isterdiniz?
Mevlüt Baysal, kibarca cevap vermiş.
- Bir porsiyon ilgi lütfen!..

Şeker
Ahmet hoca, mesainin fazlalığından, fırsatını buldukça ufaktan kestirirdi. Birgün sohbet sırasında birisi, şeker hastalığının uyku yaptığından söz açtı ve Ahmet hocanın şekeri olmasın? diye sordu. Söze giren Ali Suad, gülerek şöyle cevap verdi: - Ahmet hocada şeker yok ama, şekerleme çok.

Uçan Tabak
Gökyüzünde birtakım uçan cisimlerin görüldüğü iddia edildiğinde, bunlara ilk önce uçan tabak adı veriliyormuş. Nizamettin Nazif, bu esrarengiz olay hakkında Prof. Salih Muradın fikrini sorarak: - Ne dersiniz, hocam? demiş. Bu uçan tabaklar sizce gerçek midir? Ve daha önce görülmüş müdür? Profesör:
- Elbette gerçektir, diye gülümsemiş. Karı koca arasında sık sık görülür.

Haksız Yere
Sokrat Ölüme mahkum edildiğinde, eşi:
- Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca, Sokrat:
- Ne yani, demiş. Birde haklı yere mi öldürülseydim!

Misafir
Ünlü Yunan bilgesi Sokratesin evine, bir gün çok sayıda misafir gelmiş. yemeğe kalmaları gerekince, karısı Sokratesi mutfağa çağırmış:
Görüyorsun, çok az yemeğimiz var. Bunlar, konuklara yetmeyecek, acaba ne yapsak?
Sokrates, düşünmüş, sonra:
Gelen misafirler tok gözlü, alçak gönüllü iseler yeter, demiş. Yok eğer, bunlar aç gözlü, kendini beğenmiş kimselerdense, ne yapsak yetişmez.

Sağanak
Filozof Sokrates ve eşi, bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokratese verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiçbir tepki göstermiyor, bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış.
Sokrates:
Bu kadar gök gürültüsünden sonra, bir zaten sağanak bekliyordum demiş.

Vakit
Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi:
“İyi ama ben çok az bir parasına oynuyordum.” diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
“Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin Zaman için azarlıyorum.

Ben Çekilirim
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü
filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka
hiçbirşeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe
geçmek mümkün değildir
Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: Ben
bir serserinin önünden kenara çekilmem
der. Diyojen, kenara çekilerek
gayet sakin şu karşılığı verir:
Ben çekilirim!!

Kulak
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galileye edepsizin biri: Üstad demiş, kulaklarınız bir insan için biraz büyük değil mi? Galile: - Doğru demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama seninkiler de bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?

Şemsiye
Bir şemsiye tamircisi yazmış olduğu şiirlerini incelemesi için Şekspire gönderir. Ünlü yazarın cevabı şu olur: Dostum: Siz şemsiye yapın ,hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın!!.

Akıl Vergisi
Dostlarında biri, Fransız kralı 15. Lui ye:
- Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder.
Kral, alaylı alaylı gülerek:
- Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.

Ağırlığınca Altın Eder
İngiliz şairlerinden Oscar Wilde, yazdığı bir şiiri, ressam arkadaşı Whistlere getirmiş:
Bak bakalım, demiş, nasıl bulacaksın?
Ressam, şiiri okumuş, hiç bir şey demeden geri vermiş.
Oscar Wilde:
Düşünceni söylemedin, demiş. Sence bu şiirin değeri nedir?
Ressam:
Evet değerli buluyorum, diye karşılamış. Şiirin yazılı olduğu ince pelür kâğıdı göstererek.
Ağırlığınca altın eder..

Madalya
Bir gün Bismark, harpte yararlılık gösteren bir askere madalya takarken: - Asker, yüz altın mı istersin, yoksa bu madalyayı mı? Asker: - Madalyanın kıymeti nedir? der.
Bismark: - Maddi kıymeti aşağı- yukarı üç altın, diye cevap verir.
Asker : - Öyleyse 97 altınla madalyayı isterim! der.

Parmakla Alınabilseydi
Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
- Önce şurasını almalıydinız, sonra buradan geçerek ötesini zapdetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca, Napolyon:
- Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.

Mikrop
Yahudi hakimlerinin yönettiği meşhur Yahudi mahkemelerinde ölüm cezasına çarptırılan bir Alman generaline son arzusu sorulduğunda şu cevabı vermiş:
- İdam edilmeden önce Yahudi olmak istiyorum. Böylece dünyadan bir mikrop daha eksilmiş olur.

Fatih Niye Üstün
Napolyon, S. Helen adasında sürgün bulunduğu sırada Fatih mi yoksa siz mi büyüksünüz? Sorusunu soranlara şöyle cevap vermişti:
Büyüklükte ben onun çırağı bile olamam. Çünkü ben, kılıçla zaptettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. O ise; fethettiği yerleri nesilden nesile intikal ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.

Hastalanınca
Komedyen Eddie Cortarla hastalanınca ne yapmak gerektiğini sormuşlar Hemen cevaplamış: - Mutlaka doktora gidin zira doktorun yaşaması gerek. Verdiği ilacı alın çünkü eczacının yaşaması gerek. Ama ilaçları sakın içmeyin zira sizinde yaşamanız gerek

İğneleme
Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş. Bernard Shaw, oyununun ilk akşamında, oyuna Churchilli davet etmiş ve iki davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:
Size iki davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz.
Tabii dostunuz varsa.

Churchill lâfın altında kalır mı, hemen cevap göndermiş:
Maalesef o akşam başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci akşam gelebilirim, tabii oyununuz ikinci akşam oynarsa.

Aynı dini Paylaşmak
Eski ağır siklet boks şampiyonu Muhammed Ali, 11 Eylül günü yerle bir olan Dünya Ticaret Merkezini olaydan bir ay kadar sonra ziyarete gittiğinde, gazeteciler kendisine; şüpheliler ile aynı İslâm inancını paylaşmasından dolayı neler hissettiğini sorarlar. Muhammed Ali nazikçe cevap verir:
- Peki siz Hitler
le aynı dini paylaşmaktan dolayı ne
hissediyorsunuz?

İspat
Bir rivayete göre, Betrand Russell Bana 1+1=1 olduğunu gösterin, size istediğiniz herşeyi ispat edeyim dermiş. Bir gün, uyanığın teki üstada yanaşıp Kabul edelim ki, 1+1=1. Bize Papa olduğunu ispat edebilir misin? diye sorar. Bir anlık duraksamadan sonra B. Russell şu ispatı yapar: Dünyada bir tane Papa var. Ben de birim. Demek ki, Papa ve Ben biriz.

Şans
Bir filozofa sormuşlar:
Şansa inanir misiniz?
Filozof :
Evet, yoksa sevmedigim insanlarin basarisini neyle aciklardim.

Zekâ
Bir bilgeye sordular: - Bir insanın zekasını nerden anlarsınız: - Konuşmasından - Ya hiç konuşmazsa. - O kadar akıllı insan yoktur ki?

Servet
Meşhur bir filozofa:
- Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?
diye sorulduğunda:
- Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan, demiş.

Bomboş
Adamın biri yakışıklı ve iyi giyinen bir gençle tanıştığında, onun son derece ahmakça sözler söylediğini görmüş ve kendisine, onun hakkındaki fikirleri soranlara şu cevabı vermiş:
- Muhteşem bir ev. Fakat içinde kimse yok. Bomboş.

Zaman Nedir?
Bir toplantı sırasında, o yörenin en bilge kişisine Zaman nedir? diye sorduklarında, ondan şu cevabı alırlar:
- Şimdi Zamanı anlatacak kadar Zamanım yok.

Tecrübe
İdam edilmek üzere olan bir mahkuma:
- Diyeceğin bir şey var mı? Diye sorduklarında
- Tecrübe kazandım, cevabını vermiş. Bu bana bir ders oldu.

Ne Zaman?
Amerikalı iş adamı, Çinliyle alay ederek sormuş.
- Mezarlarınıza koyduğunuz pirinçleri ölüleriniz ne Zaman yiyecek?
Çinli başını kaldırmadan cevap vermiş:
- Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı Zaman.

Alanlar Gelseydi
Bir sergide ünlü romancı, ressam arkadaşına: Kutlarım sergi açılışına bakanlar gelmiş Bunun üzerine Ressam: Ne önemi var ki, bakanlar geleceğine, keşke biraz da alanlar gelseydi. der.

İlk Ameliyat
Hasta kendisini ameliyat edecek doktora titirek sesle - Doktor bey demiş biliyor musunuz bu benim ilk ameliyatım Doktor: - Farketmez diye cevap vermiş . Zaten benimde ilk ameliyatım bu olacak!

Meslek Sırrı
Yargıç, hırsıza şöyle sorar: Söyle bakalım, soyduğun dükkana nasıl girdin? Hırsız, biraz düşündükten sonra soruyu şöyle yanıtlar: Efendim, biz buraya yargılanmaya mı, yoksa meslek sırrı vermeye mi geldik . der

Dünyalar Kadar
Babama sordum: - Babacım beni ne kadar seviyorsun? Babam cevap verdi; - Oğlum,seni dünyalar kadar seviyorum. - Peki dedim, babacığım dünyanın değeri ne kadardır? - Beş para etmez oğlum..!

Benim Zekam Duruyor
Adam oğlunun okuldaki başarısıyla, sürekli övünürdü. Çocuğunun karnesini okurken gururla karısına: Hiç şüphe yok, bu çocuk benim zekamı almış dedi. Karısı şöyle cevap verdi:
- Orası doğru, çünkü benim zekam yerinde duruyor!

Neden İmtihan Ediyorsunuz
Öğretmen, öğrencilerin aklını karıştırmak için: - Çocuklar, demiş. Allah hepimizin cennete gitmesini istediği halde, neden bizi dünyaya göndermiş? Çocuklardan biri, soruya karşılık vermiş: - Öğretmenim, demiş. Şüphesiz ki siz bizim sınıf geçmemizi istiyorsunuz. O halde neden hepimize birer 10 vermeyip imtihan ediyorsunuz?..

Elma Rica Edeyim
İnkârcı bir Öğretmen, cebine şeker doldurduktan sonra, küçük öğrencilerine şöyle demiş: Eğer Allah varsa, isteyin bakalım size şeker verecek mi? Ama ben, var olduğum için, isterseniz size şeker verebilirim. Hem de derhal. Sınıfın en zeki çocuğu, Öğretmenin niyetini anlayıp, şunları söylemiş kendisine: - Bana şeker dokunuyor Öğretmenim. Onun yerine bir elma rica edeyim.

Tasdik
Ahmak bir adamın eline Kıyafet ilmine dair bir kitap geçer. Okurken şöyle bir yazı görür. Bir adamın başı küçük, sakalıyla boyu uzun olursa aklı az olur
Meğer herifin de kitabın tarif ettiği gibi, başı küçük, sakalıyla boyu uzundur. Kendisini bu tarifin dışına çıkarmak ister. Ne yapması gerektiğini düşünür. Başını büyültmenin imkanı olmadığı gibi, boyunu kısaltması da mümkün değildir. Bari sakalımı küçülteyim diyerek şamdanı eline alır. Bir eliyle sakalının yarısını tuttuktan sonra ikinci yarısını mumun alevine yaklaştırır. Biraz yanıpta sıcaklık parmaklarının uçlarına dokununca eline çeker. Yüzü cascavlak kalır. Bunun üzerin hokkayı kalemi eline alarak kitabın kenarına şunları yazar:
- Bunun gerçek olduğu üzerinde yaptığım deneyle anlaşılmıştır. Dolayısıyla ben de tasdik ederim.

 


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol