Başörtüsü sorunu ya da elitistlerin yenilmişlik duygusu
İnsanın rahat ettiği kıyafetleri giymesinden daha tabii ne olabilir? Dünyada insanların giydiklerine müdahale eden kaç ülke var?
Türkiye'yi anlamsız bir şekilde yoran semboller savaşı devam ediyor. Karmakarışık bir coğrafyada, terörle, enflasyonla, işsizlikle, ekonomik sorunlarla, Irak'taki kargaşa ile ve yüzlerce problemle uğraşan bir ülkenin elitlerinin konuştuğu ana konu başörtüsü.
Bir yanda eğitim-öğretim hakkı elinden alınıp mağdur edilenler, bir yanda mağdur edileceğiz endişesiyle başkalarını mağdur edenler. Mağdur edenleri de ikiye ayırmak mümkün. Bir tarafta hakikaten başörtülülerin baskısı altında kalacakları endişesiyle panikleyenler ve aslında istemeseler de kendi hayat tarzlarının devamı için yasağı savunanlar var -ki bunlar anlaşılabilir-. Diğer tarafta, korku ticareti yapıp bu ticaret üzerinden etkinliğini ve gücünü artırmaya gayret edenler... İşte Türkiye'de bu konuyu bir problem haline getirip, toplumu kutuplara bölmeye çalışanlar, gerginlik çıkaranlar bunlar.
Bu seçkinciler, rövanşist duygular taşıyor. Başörtüsü serbest kalırsa iyice yenilmişlik duygusuna kapılacaklar. Onları çıldırtan da işte bu duygu. Yenilmişlik duygusu. Yoksa onlar da biliyor ki, başörtüsü yasağı kalksa hiçbir şey olmayacak, ülkenin rejimi falan değişmeyecek. Tayyip Erdoğan için 'muhtar bile olamayacak' demişlerdi, bu ülkeye başbakan oldu. Rejim tehlikeye girmedi. 'Abdullah Gül cumhurbaşkanı olmamalı' diye ayak direyip durdular; Abdullah Gül cumhurbaşkanı oldu. Rejim yine tehlikeye girmedi. 22 Temmuz seçimlerinde 'AK Parti yüzde yirmiyi geçemeyecek, dolayısıyla CHP-MHP koalisyonla iktidara gelecek' dediler, olmadı. Bilakis AK Parti yüzde 47 ile iktidara geldi. Bu elitistler kendilerince her girdikleri savaşta ağır bir yenilgi alıyor. Aslında savaş yok, yenilgi yok, zafer yok. Her şey yasalar çerçevesinde ve bu ülkede yaşayan insanların kararlarıyla oluyor. Ama bunlar, içlerinde bu psikolojiden kurtulamıyor. İçlerinden atamadıkça da hırçınlaşıyorlar. Bugüne kadar Türkiye'deki her şeyi belirlediklerini düşünen bu elitistler, 'nasıl olur da bu ülkede bizim dediğimizden farklı şeyler olur' havasında. Bir şeye karşı iseler, 'onun olması nasıl mümkün olur' telaşındalar.
Bu elitistler bugüne kadar işlenmemiş suçlara ceza verdi. Yıllarca bu ülkenin insanları işlemedikleri suçların, peşin cezalarını ödeyip durdu. 'Eğer böyle olursa bu olabilir, onun için şu haklarını vermeyelim', 'şöyle olursa muhtemel ki böyle olur' diye baskıyı ve yasağı kaldırtmadılar. Bugün de Türkiye'deki birkaç seçkin insanın kendi yaşama biçimlerinin tehlike altında kalma ihtimaline karşılık toplumun ekser çoğunluğunun en basit insanî hakkı yasaklanıyor. Toplumun hiçbir katmanında bu tür bir mesele yok. Toplumda ne kimse örtündüğü için baskı görüyor ne de örtünmediği için. Ülke bütün bu kısır çekişmeleri, söz konusu birkaç bin kişi hayatlarını sürerken hiçbir endişe çekmesin diye yaşıyor.
İnsanın rahat ettiği kıyafetleri giymesinden daha tabii ne olabilir? Dünyada insanların giydiklerine müdahale eden kaç ülke var? Sovyet Rusya'da mı, komünist Çin de mi müdahale ediliyor? Vietnam'da ya da Moğolistan'da mı? İnsan hak ve özgürlüklerine ters düşen başörtüsü yasağı aslında kadın ayrımcılığından başka bir şey değil de nedir? Yasak, üniversite eğitimi alamayan ve meslek sahibi olamayan bir kadını, kocaya bağımlı hale getirmekten başka bir işe yaramıyor. Türkiye'de yaşayan insanlar arasında bir sorun yok. Sorun elitistlerin kafalarında ve onların bütün meselelere takım tutar gibi yaklaşmalarında. Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın yenilgilerine gösterdikleri tepkiyi gösteriyorlar.
yeni şafak