ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     => sivil savunma kulübü
     => sivil savunma şiirleri
     => sivil savunma ve deprem
     => sosyal kulüpler yönetmeliği 1
     => sosyal kulüpler yönetmeliği 2
     => sosyal kulüpler yönetmeliği 3
     => sosyal kulüpler yönetmeliği 4
     => Ahilik Haftası
     => Ankara'nın Başkent Oluşu
     => Anneler Günü
     => Atatürk Haftası
     => Bilim ve Teknoloji Haftası
     => Cumhuriyet Bayramı
     => Çanakkale Zaferi
     => Dünya Çevre Günü
     => Dünya Kadınlar Günü
     => Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı
     => ilköğretim Haftası
     => istanbul'un Fethi
     => Kızılay Haftası
     => Kütüphane Haftası
     => Mevlana Haftası
     => Nevruz Bayramıı
     => Öğretmenler Günü
     => Tutum - Yatırım Türk Malları Haftası
     => Yeşilay Haftası
     => 30 Ağustos Zafer Bayramı
     => 18 Mart Çanakkale Zaferi
     => 11 Nisan Urfanın kurtuluşu
     => 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - 18 Mart Çanakkale Zaferi


ÇANAKKALE ZAFERİNDEN SIRLI SAYFALAR

 Çanakkale zaferinin üzerinden 93 yıl geçti,ancak üzerindeki sır perdesi hâlâ tam olarak açılamadı.On dört ay,denizde ve karada devam eden bu savaşın günümüze vuran bir çok yansıması var.Osmanlı Devletinin bu son ve muhteşem kükreyişi,hem muhteşem bir kahramanlık örneğiydi, hem de emsalsiz insanî güzellikler sergisiydi.

Gençlerimizi hayata ve başarıya motive edecek,harika olaylarla dopdolu bir Çanakkale var 1915’te... Ve bizim de ondan alacağımız birçok ders var.

ÇANAKKALE BİR DESTANDIR

Çanakkale Zaferi,yoklu ve yoksulluk döneminin başarısıdır.Maddî ve siyasî açıdan devletin tıkandığı bir dönemde meydana gelmiştir.Maddî imkanların neredeyse tabana vurduğu,düşmanların ise çok güçlü bulunduğu bir savaştır.

Bu gerçeğe rağmen Çanakkale savaşları nasıl zaferimizle sonuçlandı ?

Bu zaferin bir tek doğru izahı vardır. O da Mehmetçiğin imanıdır.” Ölürsem şehit,kalırsam gazi” dedirten iman askerimizi kahramanlaştırmıştır.

Kana,kine ve inanılmaz bir ateş sağanağına rağmen Mehmetçik,bir gül bahçesine girercesine şehadete koşmuştur.Yine bu imanladır ki,fedakârlığın her türlüsüne,açlığa,susuzluğa,yara bere ile vatanını sabırla savunmuş,Yılmamış ve yıkılmamıştır.

  Mehmetçiği ayakta tutan güç,düşmanlarını şaşkına çevirmiştir.Zira böylesine bir direnci onlar değil düşünmek,hayal bile edememişlerdir.Düşman her şeyi hesaba katmıştı,ama bu imanın kahramanlaştırma derecesini bilememişti.

Ateş püsküren çeliğe karşı Mehmetçik,iman dolu göğsünü siper etmişti.Bütün olumsuzluklara ve acımasızlığa rağmen insanlığından bir şey kaybetmiyor,düşmanının seviyesizliğine asla düşmüyor, böylece savaşa da güzellikler getiriyordu.Hastaya,hasta haneye,silahsıza,teslim olana ateş etmiyor, esire misafir muamelesi yapıyordu.

Gani gönüllü Mehmetçik,Çanakkale’nin her safhasında düşmanını bile hayran bırakmıştır.Bir keresinde,esir düşman subaylarına taze ekmek verirler... Aynı sofrada kendileri bayat ekmek yemektedirler.

Bu durumu gören esir subaylar,kendilerine verilen taze ekmeği yemekten çekinirler,çünkü şüphelenirler. “ Acaba,kendileri bayat ekmek yerken,niçin tazesini bize verdiler ?” diye aralarında konuşurlar. “ Olsa olsa,ekmeğe zararlı bir şey ya da zehir katmışlardır.

Atalarımız ne güzel söyler

“ Kişiyi nasıl bilirsin ? Kendim gibi... ”

onlarda Mehmetçiği kendisi gibi bilirler ve taze ekmeği yemekten kaçınırlar.Mehmetçik,eliyle koluyla yemeğe çağırırsa da aldırmazlar.

Çaresiz kalınca da komutanlarına haber verirler...

Lisan bilen Subayımız durumu anlamak için sorar:

“ Niçin taze ekmekleri siz yemiyorsunuz da onlara veriyorsunuz ? ”

“ Kumandanım,bu herifler bayat ekmeği yemeyi bilmiyorlar.Ekmeği yerken yüzleri gözleri karışıyor.O ki beslemeye besliyoruz bunları,bari adam gibi yesinler,tadına varsınlar diye taze ekmekleri onlara veriyoruz...Biz bu bayat ekmeğe alışkınız,Askere gelmeden köyde de hep bayat ekmek yerdik...” 

Düşman subayları bu açıklamaya da inanamazlar.Bu sebeple,taze ekmekten ilk parçayı bizim subayımız yiyerek onlara güvence verir.Ötekiler ancak ondan sonra taze ekmeği yerler.

Mehmetçik,Çanakkale’de binlerce insanlık dersi verdi.İmanından kaynaklanan merhameti öyle coşkundu ki,onu “ tek dişi kalmış medeniyet”in acımasızlığı bile söndüremedi.Bu merhametten düşmanı da yaralandı.Kendisini tehlikeye atarak,yaralı düşmanını sırtlayıp siperine götürdü.

Mehmetçik yüreğini anlatmadı,açıklamadı.O konuşmazdı,laf ebeliğinden anlamazdı. Dolayısıyla da başkalarının bilmesine ihtiyaç duymazdı.

İşte o muhteşem güzellik,sonradan Avustralya genel valisi olan Üsteğmen Cosey’den:

“ 25 Nisan 1915 günü Conkbayırı’nda Türkler ve Birleşik kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor.Siperler arası 8 – 10 metre mesafe var yok gibi...

Süngü hücumundan sonra savaşa ara verildi.Askerler siperlerine çekildiler.Yaralılar ve ölüler toplanıyor.İki siper arasında,açıkta bir yaralı,bir bacağı kopmak üzere  olan İngiliz yüzbaşısı...Avazı çıktığı kadar bağırıyor “ Beni kurtarın ” diye yalvarıyor ve ağlıyordu.Ancak hiçbir siperden kimse çıkıp yardım etmiyor,çünkü en küçük bir kımıldanışta yüzlerce kurşun yağıyordu.

Bu sırada akıl almaz bir olay oldu: Türk siperlerinden beyaz bayrak sallandı, arkasından Türk askeri silahsız olarak siperinden fırladı.Hepimiz donduk kaldık! Kimse nefes alamıyordu;sadece ona bakıyorduk ! Asker yavaş yavaş yürüyor,siperdekiler ise kendisine nişan almış bekliyordu.

Asker,yaralı İngiliz subayını kucakladı.Kolunu omuzuna atarak,bizim siperlere doğru yürümeye başladı.Siperlerimizin önünde,yaralıyı usulca yere bırakarak geldiği gibi,kendi siperlerine koşarak geri döndü.Teşekkür bile edememiştik.

 Savaş alanlarında,günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti,yaptığı işin güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu.”

BİR KAHRAMAN : SEYİD ONBAŞI

Denizden püsküren çelik ve ateş,Mecidiye tabyasını alt üst etmişti.Mermi yağmuru Mehmetçiği açıkta duramaz hâle getirince,takım subayı Fehmi Bey’in emriyle sığınağa koştular.Erlerin büyük bir bölümü sığınağa girer girmez,cephaneliğe isabet eden bir mermi, hepsinin şehit olmasına sebep oldu.Geride kalanla,büyük bir sarsıntıyla savruldular.Bunların da büyük bir kısmı şehit oldu.

Ancak,Edremit’in Çamlık köyünden Mehmet oğlu seyid,yara bile almamış,sadece bayılmıştı.Ayıldığı zaman karşısında arkadaşı Ali’yi buldu.Etrafa bakındı kimsecikler yoktu...

“Arkadaşlar nerede ?” diye sordu.

Ali,büyük bir hüzünle ve sesi titreyerek,”arkadaşlar mertebelerini buldular.On dört şehidimiz,24 yaralımız var.Ayakta bir senle ben kaldık” dedi.

Seyid Onbaşı ayağa kalktı ve denize doğru baktı.Düşman gemilerinden alev ve duman püskürüyordu.

Tabyanın içinde kullanılabilir bir tek top kalmıştı;gerisi toprağa gömülmüştü.

Seyid,bir tabyadaki topa,birde denizdeki gemilere baktı.Düşmanın gemileri kıyıya iyice yaklaşmıştı.Yerdeki mermilerden gözünü alamıyordu.Âdeta bu mermiler, “ Beni namluya sür!” diyordu.

Arkadaşına, “gel Ali,yardım et de şu gülleyi sırtıma alayım” dedi.

Çünkü,kullanılabilir durumdaki tek top da yaralıydı.Top mermisini kaldıracak alet bozulmuştu.Mermi,ancak sırtlanarak namluya sürülebilirdi.

Ali,önce yerdeki mermiye,sonra da Seyid Onbaşıya baktı. “Kaldıramazsın Seyid” dedi Çünkü bu top mermilerinin bir tanesi 276 kilo geliyordu.

Seyid,kararlı bir sesle, “ Hele bir deneyeyim ” dedi.

Mermilerin yanına vardı.Ellerini kartal pençesi gibi açtı ve derin bir nefes alıp besmele çekti.Ancak gres yağına bulanmış olan o dev mermi ellerinden kaydı.Koca Seyid,ellerini toprağa bulayıp bir daha kavradı ve “ Ya Allah!” diyerek omuzuna aldı.Sendeleyerek yürüyordu.Topun merdiven basamaklarına güçlükle attı ayağını ve son bir hamleyle mermiyi namluya sürdü.

Her ikisi de,görevleri başka olduğundan,nişan almakta ve yön tayinin de acemi idiler. Ancak,uzman bekleyecek ne zaman ne de imkân vardı...

Seyid,topun namlusu düşman gemilerine doğru çevirdi.Mesafeyi bilebildiği kadarıyla ayarladı ve beslemeyle topu ateşledi.

İlk mermi uzun düşmüştü;dolayısıyla boşa gitti.

 Seyid,ikinci mermiyi de arkadaşının yardımıyla namluya sürüp ateşledi.Buda kısa düştü.

Üçüncü mermiyi iyi ayarlamıştı.En öndeki geminin arka tarafında ve su kesiminde patladı.Bu gemi, “ Ocean” idi.Geminin dümen tertibatı bozulduğu için,derhal bulunduğu yer de harmanlamaya başladı.Etrafındaki gemiler kendilerini korumak için kaçıştılar.seyid Onbaşı “ Kimin himmeti milleti ise, O, tek başına küçük bir millettir.” Vecizesinin somut bir örneği olmuştu.

Nitekim,zaferden sonra,ziyarete gelen kumandanların yanında,Seyid Onbaşı’ndan  bu mermilerden birini daha kaldırması istenmiştir.Koca Seyid’in o şekilde bir fotoğrafı çekilecek ve muhteşem olay tarihe emanet edilecektir.

Seyid Onbaşı,dev merminin başına gelir. “Ya Allah,bismillah” diyerek kavrar,ama kaldıramaz.Defalarca tekrarlamasına rağmen,276 kiloluk mermiyi yerinden koparıp omuzlayamaz.

Utanır,sıkılır,ter içinde kalır.Koca Seyid öyle mahcup olmuştur ki, âdeta kumandanlarının önünde küçücük kalmıştır.

Kumandan paşanın, “ Oğlum,o zaman nasıl kaldırmıştın ?” diye sorması üzerine de şu çok anlamlı cevabı verir.

“ Kumandanım,düşmanı görürsem gene kaldırırım!”

 

         KAYBOLAN İNGİLİZ TABURU

Çanakkale Savaşlarının en önemli ve ilginç olaylarında biride,kaybolan İngiliz taburudur.Bu olayın sırlı havası,hâlâ insanları kendisiyle meşgul etmektedir.Bazen yeni bir kitapta,bazen bir yazıda,bazen de bir filmde bu konu işleniyor.Çünkü hâlâ olayın esrar perdesi aralanamamıştır.

Çanakkale Savaşı,içinden çıkılmaz bir hâle geldikçe İngilizler taze kuvvet getirmeye devam ediyorlardı.Sömürgelerinden topladıkları askerlerin yetersizliğini görünce,son dönemde,seçkin İngiliz askerlerini de Çanakkale’ye sürmüşlerdir.İşte bunların en önemlilerinden biri de,29 Temmuz’da İngiltere’den  yola çıkarılan Kraliyet Norfolk Alayı idi.

Hamilton,Suvla çıkarması sırasında,bu alaydan bir taburu,12 Ağustos günü öğleden sonra ileri hareket için görevlendirdi.O gece şafakla yapılacak büyük taarruz için yol açacaklar,pusuda olduğu sanılan Mehmetçikleri ortadan kaldıracaklardı.

Hedefleri 60.Tepe idi.Bizimkilerin “ Bomba Tepe ” dedikleri bu yer,ne pahasına olursa olsun alınacaktı.Bu,başkomutanın emriydi.

163.Tümen,ancak 900 metre ilerlemişti ki,müthiş bir karşı ateşle durduruldu.Ne geriye ne de ileriye gidebiliyorlardı...Sağ taraftaki Norfolk Alayının 4.Taburu,ciddi bir karşı koyuş görmediğinden ilerlemeye devam etti.Hedefleri 60.Tepe idi. “ Bu harekât başarılı olursa,bir haftada İstanbul’u alıp,Türkiye’yi haritadan sileriz.”diyorlardı.

Albay Sir Beauchamp,16 subay ve 250 askerden meydana gelen taburunu sağa doğru kaydırarak diğer birliklerle irtibatını kopardı ve ileri emrini verdi.Çünkü hedef belliydi:60. Tepe...

Ancak,o tepenin üzerinde,somun gibi,gri renkli bir bulut duruyordu.Etrafında benzeri birkaç bulut daha çeşitli mesafelerde bulunuyor,esen rüzgardan etkilenmeden şekillerini ve yerlerini koruyorlardı.

İngiltere Kraliyet Muhafız Alayının 4. Taburu,tepeye vardığında,büyüyen bulutun içine girdi.Korkunç bir sessizlik oldu.Türk tarafı da ateşi kesmişti.Bütün İngilizler sis içinde kalınca,bulut kümesi alacağını almış yükünü tutmuş bir şekilde yükseldi.Her hangi bir bulut gibi,yukarıda duran diğerlerine ulaşıncaya kadar,yavaş yavaş havalandı.Diğer bulutlarla birleşince kuzeye doğru uzaklaşmaya başladılar.Geri de hiçbir şey kalmamıştı.Ne bir asker,ne bir silah,ne de bir teçhizat...Hiçbir şey...

Bu olayı bir film şeridi gibi izleyen üç Yeni Zelandalı asker,diğer 19 arkadaşları adına da, yeminli ifadelerini yazılı ve imzalı olarak açıkladılar.

 

          TÜRKLERE ZEHİRLİ GAZ ATALIM

Dünya hâkimiyet uğruna gözü dönmüş Batı politikası,galip gelmek için her yolu deniyordu.Hatta bir ara,Çanakkale’de İngilizler tıkanınca  “Türklere zehirli gaz atalım”fikri ileri sürüldü.Daha önce Avrupa’daki savaşlar sırasında da zehirli gaz kullanılmış,ancak açık ve geniş cephe üzerinde umulan etkiyi sağlayamamıştır.

Ayrıca topyekûn ölümlere sebep olacağı için,böyle kimyevî bir silahı kullanmak devletler hukuku bakımından da yasaklanmıştı.Nitekim,İngiltere savaş bakanı olarak Churchill “Türklere zehirli gaz atalım!” teklifinde bulunduğu zaman, “bu bir insanlık suçudur” tepkisiyle karşılaşmıştır.Ancak bu tepkiye Churchill’in verdiği cevap çok düşündürücüdür.

“ Türkler insan değil ki !..”

Ve zehirli gaz atma emrini verir.

Ancak ilâhî yardım yine Mehmetçiğin imdadına yetişir.Peygamberin adını taşıyan askerimizi böyle çılgın bir vahşetten korumuştur.

Bu kararın verildiği ana kadar,hep denizden karaya doğru esen rüzgar,o günden sonra sürekli karadan denize doğru esmeye başlar.

Bu savaşta gözünü kırpmadan Hakka yürümüş olan o güzel ecdada lâyık olmadığımızı bilerek ve cidden çok utanarak anlatmış bulunmaktayız.

Ne yapalım,o kadar muhteşem yaşamışlar ki,onları anlatmak veya yazıyla yansıtmak çok zor hatta imkansız...Onlara layık olan destanı söyleyebilmek için ancak Akif olmak gerekir.Buna rağmen o güzel insanlara bir Fatiha’nız nasip olsun diye, sizlere bir demet Çanakkale güzelliğini sunmaya çalıştık.Çam sakızı çoban armağanı olarak...

Bizim içimizi titreten,gözlerimizi yaşartan,ruhumuzu ürperten bu ulvî ve kudsî güzellikler umuyoruz ki sizde de aynı tesiri yapmıştır.Zira aynı ataların torunlarıyız.Ruh kumaşımız aynı imanla dokunmuş...

Azımızı çoğa sayınız.

Selam,sevgi ve saygılarımızı kabul buyurunuz.  

 

         VECİZ       SÖZLER

“ Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz,Allah da size yardım eder.”

                                                                                  ( Muhammed Suresi,7 )

Çanakkale’de    5. ordu komutanı olan Alman general Liman von Sanders,bir teftiş sırasında Mehmetçiğe soruyor:

“ İyi savaşıyor musunuz  ? ”

“ Evet, kumandanım! ”

“ Niçin savaşıyorsunuz ? ”

“ Allah rızası için...”

“ Evlatları Allah rızası için çarpışan bir millet ebediyen var olur.”        

“ Savaşta silahlar önemlidir,komutanlar önemlidir;ama daha önemli olan maneviyattır,ruhtur.” ( General MacArthur )

“ Anlamıyor musunuz ? Biz Çanakkale’de Türklerle değil,Allah ile savaştık!..Tabi ki yenildik  ( Churchill )

 
Sosyal Bilgiler Öğretmeni (Sosyalzede) İbrahim BAŞAK


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol