İNSAN VASFINDA OLMAK YA DA…
Sevgili Dost… Yokluğunda, -vefanın gereği nedir bilmesem de- sana vefalı olmayı diledim… Sonra seninle iken sohbetimize katılan dostla karşılaştım… Yokluğunda ona vefasız olmama rağmen o, bana vefayı tâlim ettirmek için olsa gerek vefalı oldu… Yokluğunda gözlerim ile içimin dostluğu zedelendi… İçimdeki vefalı dostun soruları cevapsız kaldı. “Gören gözün şahitliği vardır” derdin de benim özümle gözlerimi dost eylerdin ya… O içimdeki dost, soruları cevapsız kalsa da hep bir şeyler soruyor dostum… Bana, “’insan’ denildiği vakit zihinlerde hatırlanmadığını hissettiğin vakit, ne olmayı dilerdin?” diye sordu…
İnsan olmasaydım ne olmak isterdin? ‘İnsan’ değilsem; insana mutluluk veren bir şey olursam değerli olurum diye düşündüm. Bir “kitap” olmayı diledim... En azından gayretli bir insan yoluyla, tüm insanlığa dilediğimi anlatabilirim diye… Fakat sonra düşündüm ki istediğimi değil, benden istenileni aktaracaktım beni okumayı talep edene… “Kalem” olmayı diledim; “söze, kelama hizmet edenler kutsaldır” diye söyler bilgeler… Sonra kalemin attığı imza ile giden başlar, yurtsuz bırakılan insanları düşündüm… Kalem, elin sahibinin emrinde… Öyle ki insana hizmeti misyon edinmeyen eller de var… Çocukları mutlu etmeyi düşündüm sonra… Bir ‘pamuk şekeri’ olmayı diledim. Kötülük düşünmeyen bir yüreğin tüm heyecanını kendime bağlayabilirdim böylelikle… Ama bir yüreği mutlu ederken bir yerlerdeki çocukların şekerin tadını unuttuğu, açlıkla mücadele ettiği düştü aklıma… Ve “ekmek” olmayı diledim… Herkesin ‘can’ bulmasına vesile olurum diye… Ama dostum, “ekmek”de olsam ekmeğe uzak bedenlerin ayağına beni götüren insaflı yürekler lazım! Oysa ekmeği hayatta kalmak için yiyenlerle, ekmeği kavgalarına araç bilenlerin dünyası farklı. Bundandır ki yürekler insafa gelmezse ‘ekmek’ olmak da huzur vermez… “Su” olmayı diledim sonra… Su… Hayat! Ama dostum susuzluktan ölenler ile suyu israf edenler aynı alemde… Çatlayan damaklara ulaşamamaktan ve israf edilmekten korktum… Bir “kelebek” olmayı diledim ya da bir “martı”… İnsanlara umudu, özgürlüğü, özgünlüğü, gayreti hatırlatırım diye… Ama onları görünce öldürebilen yürekler de var dostum… Ölmek değil beni korkutan; ölünce güzellikleri hatırlatamamak! Acaba bir “mezar taşı”mı olsam ki dostum… İnsanlara ölümü hatırlatarak onları hırslarından vazgeçirsem… Belki o zaman mahsun olmaz yürekler… Ama dostum ölümden ders almayan nice yürek var şimdilerde… Ölümü lügatinden çıkaran… Onlar için hiç önemli olmayacağım o zaman…
Dostum… Vazgeçtim ben bir şeyleri olmayı dilemekten… Ben her şeye rağmen “insan” olmaya talibim. Yeniden inşa olmaya talibim... Sahip olduğum kimliğin vasıflarını talim etmeye talibim… O kimliğimle ‘güzel’ hatırlanmak içindir gayretim... Çünkü dostum, insan, ancak “irade”sini eğittiği vakit esaretten kurtuluyor. Ama diğer insanlara faydalı bir şeyle paylaşılamıyor; herkes yangından mal kaçırır gibi yaşar oldu hayatı… Paylaşılması gereken fikirler de zihinlere gömüldü kaldı; ama dostum fikirler gömülürken zihinlere, yüreklere vefayı öğreti galiba… Şimdilerde bir vefalı dostumuz yüreğimiz kaldı… Bize “insan” vasfında olmamızı her dem söyleyen yüreğimiz... Derunumuzdaki yetim… Vesselam!