GEORG WİLHELM FRİEDRİCH HEGEL (1770-1831)
Alman Hegel, Felsefe ve teoloji eğitimi almış olup, Berlin’de de bir süre profesörlük yapmıştır. Bir gazetede de yazı işleri müdürlüğü yapmış olan Hegel’in yayınlanmış olan pek çok makalesi mevcuttur. Hegel 1831 yılında Berlin’de koleradan ölmüştür.
Eserleri; “Tinin Fenomenolojisi”, “Mantık Bilimi”, “Felsefi Bilimler Ansiklopedisi”, “Hukuk Felsefesinin İlkeleri” ve “Tarih Felsefesi” şeklinde sıralanabilir. Siyasette ilgili düşünceleri daha çok “Tarih Felsefesi” ve “Hukuk Felsefesinin İlkeleri” adlı eserleri içinde yer almaktadır.
Siyaset Felsefesi
Hegel diyalektik yöntemi, siyaset alanında da uygulamıştır. Bir taraftan devrimci, diğer taraftan milliyetçi ve tutucudur. Tarih, özgürlük, bireycilik, sivil toplum, aile, hukuk v.b. konulardan hareketle siyaset felsefesinin temellerini oluşturmuştur. Hegel’e göre tabiat, bilginin ve felsefenin objesidir. Akıl tabiatta nasıl gerçekleşmişse devlette de öyledir. Dolayısıyla akli olan gerçek ve gerçek olan aklidir. Öyleyse mevcut olan en iyi olduğuna göre kutsanmalıdır.
Hegel siyasi düşüncesinde diyalektik yöntemi kullanır. Diyalektik yöntem; tez, antitez ve sentez ilişkisine dayanır. Buna göre birbirinin zıddı olan tez ve antitez birbirinden doğma olup, bunların üst düzeyde birleşmeleri sonucu sentez oluşur.
Devlet Öğretisine Dair
Devlet teorisinin temeli diyalektiğe dayanır. Modern devleti de bu yöntemle açıklamaya çalışır. Aile sevgi çerçevesinde birbirine bağlıdır. Bu durum Hegelci diyalektikte “tez”dir. Çocukların büyüyüp bağımsızlıklarını kazanıp toplum içerisinde birey olmalarıyla antitez olan uygar toplum kısmı başlar. Uygar toplumda aileden farklı olarak çıkar ilişkileri vardır. Diyalektiğe uygun olarak bu evreden sonra modern olan gerçek devlet oluşacaktır. Bu dönem sentez dönemidir. Bu devlet aklın üst aşaması olacağı için çıkar ilişkileri değil, yüksek hedef ve değerler egemen olacaktır.
Devlet aklidir, böyle olunca iyi ve mükemmel devleti aramanın anlamı yoktur, eğer devlet varsa, olması gerektiği gibidir. Devlet aklidir ama daha iyiye doğru da gidecektir. Çünkü tarihsel gelişme o yöndedir. Önemli olan, şu yada bu devlet değildir. Devlet düşüncesine ulaşabilmektir. Devlet Düşüncesi ise üç olgu çevresinde düğümlenir. Devlet özgürlüktür, örgütlenmedir ve tarihsel bir kategoridir. Devlet bireysel iradelerle genel iradenin karşılaştığı yerdir. Bir başka ifadeyle bireysel çıkar ve iradelerle genel çıkar arasında bir sentezdir. Devlet tek tek iradelerin bir yığını olmayıp tanrısal bir iradedir. Bu tanımı Hegel’in devlet kavramı konusunda Fransız devriminin soyut olan düşüncelerine karşı ! bir tutumunu ifade etmektedir. Devlet monarktır ve eğer onun egemenliği yoksa halk yığındır ve devlette yoktur. Devlet kalıcı ise anayasa alelade ölümlülerin yaptığından oluşmaz. Demokratik devlet kavramı azgınlık ve hiledir. Aile gibi sivil örgütlenmeler birey-devlet arasında köprüdürler, antitezi oluştururlar ve devlet olmaksızın hiçbirinin özgürlüğü söz konusu olamaz.
Hegele göre, bireyler devlet kurulmadan önce özgür değillerdi. Çünkü özgürlük., ancak ahlakın bulunduğu devlet içerisinde mümkün olabilir. Bireysel özgürlük ancak toplumsal alanda gerçekleşebilir. Devlet birey ve toplumu temsil eden en somut özgürlüğü temsil etmektedir.
Ulus-devlet mutlak ise bu diğerleriyle olan çatışmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Savaş bu çerçevede siyasal ilerleme adına vazgeçilmez bir araçtır. Bu yolla hem iç çatışmalar giderilir hem de insanların devlete olan bağımlılığı artar ve siyasi yapı güçlenir.
Hegel’e göre dünya tininin 4 ana çağı vardır. Doğu-Yunan-Roma ve nesnel gerçeklikle özgürlüğün uzlaşmasını temsil eden Almanlar. Kısaca Hegel hem diyalektiğiyle devrimci bir kişiliğe hem de sağcı ve tutuculuğuyla, devleti ilahlaştırmaktadır.
Sosyal Bilgiler Öğretmeni İbrahim Başak (Kervanci63)