ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     => Başörtüsü sorunu ya da elitistlerin yenilmişlik duygusu
     => Yarginin Yargisiz infazi
     => Bassavci psikolojik harekat mi yapiyor
     => Taha Akyol AKP ve MHP kapatin
     => Asker ve basortusu
     => samimiyet sinavi ali bayramoglu
     => Seviye tespit sınavında skandal seviyesizlik
     => İnanc komunisti oldum abi
     => Benim Adim Turban
     => Bas Ortusu Neyin Simgesi Ali Bulac
     => Aha...Laiklikten Ciktim a.kekec
     => Darbe sevdalısını aday yap, mahkûm olana sessiz kal!
     => Bir okurdan yasakçılara yılın dersi
     => Bizim üniversiteler neden bu halde
     => kamusal alanda Allah deme lan
     => KAOS ve KAOSU ÇIKARANLAR...
     => MAĞARA ADAMLARINA KARŞI HALKA ÇAĞRI
     => Millet Yerinden Kalkıyor
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - KAOS ve KAOSU ÇIKARANLAR...


MUSA SEYİTOĞLU

Ayın dosyası...

KAOS ve KAOSU ÇIKARANLAR…

Dünyayı Kimler Yönetiyor...

 

"Dünyayı kimler yönetiyor?
Bu sorunun tartışmasız, şüphe götürmeyen cevabı, "Siyonist Yahudi"dir. Siyonist Yahudi bunu, kurduğu teşkilatlar ve ele geçirdiği maddi güçle gerçekleştirmektedir. Siyonist Yahudi "dünya egemenliği idealini" gerçekleştirmek için; kurduğu teşkilâtların bir kısmı, yeraltından, gizli mahfilerde faaliyette bulunurken, bir kısmı da kamuoyunun gözü önünde faaliyet yapmaktadır.
Siyonist Yahudi'nin dünya üzerinde oynadığı bu oyunun hakikatini bilmeden, diğer sorun ve sorularımıza cevap bulmamız pek mümkün değildir.
Bu araştırma dosyamızda; dünya üzerinde oynanan oyunu ve bu oyunun ülkemiz üzerindeki etkisi ve sonuçlarını inceleyeceğiz.


SİYONİST YAHUDİ
KİMLERİ KULLANIR?

Siyonist Yahudi; dünya egemenliğine giden yolda dili, dini, inancı farklı her türlü insanı idealine hizmet için kullanır. Siyonist Yahudi'nin kullandığı insanları iki gurupta inceleyebiliriz.
1.Grup:
Bu gurubun içine girenler meselenin hakikatini bilerek, Siyonist Yahudi davasına gönül vermiş insanlardır. Bunların çoğunluğu Yahudi'dir. Ancak içlerinde Yahudi olmayanlarda vardır. Yahudi olmayanlar, Siyonist idealine hizmet etmek için değişik örgüt çatısı altında bir araya gelmişlerdir. Bu örgütlerin en bilineni Mason localarıdır.
2.Grup:
Bu gurupta bulunan insanlar ikiye ayrılır.
a)Dava, inanç ve ideal gözetmeksizin sadece dünya menfaati için Siyonist Yahudi ideallerine hizmet edenler. Bunların büyük çoğunluğu neye hizmet ettiğini bilmeden, yaptığı icraat karşılığında elde edeceği menfaate bakar. Bu insanlar çok kolay saf değiştirme özelliğine de sahiptirler. Nerede çıkarları varsa, o tarafa yönelirler. Günümüz dünyasının nimetleri daha çok Siyonist Yahudi'nin elinde olduğu için, bu insanlar onlara hizmetkârlık yapmaktadır.
b) Bu gurup sayıca en kalabalık olanıdır. Bu insanlar içine düştükleri girdabın farkında değildir. Farkında olmaları bir yana din, vatan, millet, devlet gibi kutsal kavramlar üzerinden kandırılan bu insanlar, bu kutsallarına hizmet ediyor şuuru ile hareket etmektedirler.
Bu insanlar genellikle cahil ve bilgisiz olduklarından kandırılmaları çok kolaydır. Hele birde maddi ya da manevi bir sıkıntı içinde iseler kullanılmaları bir o kadar daha kolaylaşır.


SİYONİST
YAHUDİ'NİN AMACI

Yahudi inancının 3000 yıllık bir ideali var. Bu idealin altında yatan gerçek sebebin kendilerini "üstün ve ayrıcalıklı" ırk olarak görmeleri neticesinde "dünya egemenliğini" ele geçirme davasıdır. Siyonist Yahudi dünyayı ele geçirip, kendilerinin dışındaki bütün insanları Yahudi'ye köle yapma amacını taşımaktadır.(1) Yahudi kaynaklarında bu ideal için "Peygamberlerimiz bize, hâtta bütün yeryüzünü idare etmek üzere Allah'ın bizi seçmiş olduğunu söylediler. Allah bize bu meseleyi başarabilecek bir dehâ vermiştir…"(2) denilmektedir.
Dünya egemenliğini ele geçirmek için izleyecekleri yol:
1–Başta, altın ve para olmak üzere dünya ekonomisini ele geçirmek.(3)
2–Dünya medyasını ele geçirmek.(4)
3–İnsanları ahlaksızlık, fuhuş, kumar, oyun ve eğlence ile oyalamak.(5)
4–Sürekli savaş hali oluşturmak, anarşi ve kaos meydana getirmek.(6)
5–Din ve inançları insanların gözünden düşürecek faaliyetler yapmak.(7)
Bu beş madde ve her bir maddenin onlarca alt fırkasını uygulamaya koyan Siyonist Yahudi hızla dünya egemenliğine doğru gitmektedir.

 

YIL 1909

Siyonist bir organizasyon...

Abdülhamit'i tahttan indirdi ve Osmanlı yıkıldı...

Siyonist Yahudi'nin hedefindeki milletlerin başında, Müslüman Türk milleti gelmektedir. Bunun içindir ki, önce Osmanlıyı yıkmakla işe başladılar. İdeallerinin önündeki en büyük engel Müslüman Türk milleti olduğu için, dünya egemenliğine giden yolun, Osmanlı'yı yıkmaktan geçtiğini biliyorlardı. Bütün dünyanın yüzlerce yıldır uğraşmasına rağmen başaramadığını bir avuç Siyonist Yahudi nasıl gerçekleştirecekti?
Siyonist Yahudi idealinin, aydınları ve toplum mühendisleri, tarih, toplum ve insan üzerine yaptıkları araştırmalarda, elde ettikleri verileri ortaya koyarak kendilerine bir yol haritası çıkardılar. Bu haritada Müslüman Türk milletini ve onun kurumsal temsilcisi olan Osmanlıyı dışardan faaliyetle yıkmanın mümkün olmadığını, içerde oluşturulacak işbirlikçi gurubu ile birlikte hareket edilirse ancak başarı sağlanacağını tespit ettiler.

* * *
Siyonist Yahudi'nin hedefinde Müslüman Türk milleti, onun kurumsal temsil makamı olan, Osmanlı ve Sultan Abdülhamit bulunmaktadır.
Sultan Abdülhamit, Siyonist Yahudi ile işbirliğine girmeyip, vatan toprağı satmadığı için elinden makamını almakla kalmadılar, birçok alçakca muameleye maruz bıraktılar. Abdülhamit Han, başına gelenleri kısaca şöyle ifade ediyor:
"Yahudi rüşvet teklifi cesaretinde bulunmuştu. Terk edin burayı, vatan para ile satılmaz! Diye bağırmıştım. İşte bundan sonra Yahudiler, bana düşman oldu. Şimdi burada çektiklerim Yahudilere yurt göstermeyişimin cezasıdır."(8)

* * *
Sultan Abdülhamit Siyonist Yahudi'ye toprak satmamanın bedelini ağır bir şekilde ödemiştir. Siyonist Yahudi organizasyonu ile tahttan zorla indirilir. Bu indiriş aynı zamanda Osmanlı'nın da sonu olur.
Burada kafaları kurcalayan soru; Siyonist Yahudi Osmanlı hükümdarını tahttan nasıl indirebildi? Bu hareketin perde arkasına baktığımızda, içimizdeki işbirliklerin Siyonist Yahudi organizasyonuna önemli katkıda bulunduklarını görmekteyiz.
Siyonist Yahudi Abdülhamit'i tahtan indirmek için kimleri kullandı?
Şöyle bir sıralama yapabiliriz:
*Yeni Osmanlılar hareketini kullandılar. Bu hareketin içinde Osmanlı paşalarından, ilim adamlarına, hocalara ve şeyhlere varıncaya kadar geniş bir topluluk vardı. Kendilerine yeni Osmanlılar denilen zümrenin büyük kısmı mason'du. Bunlar Abdülhamit'in hükümdarlığına baştan beri karşı idiler. Yeni Osmanlılar mason 5. Murat'ın hastalığı sebebiyle Abdülhamit'in sultanlığını buruklukla karşılamışlardı.(9)
*Abdülhamit'i tahtan indiren gurubun içinde Jön Türkler de vardı. Abdülhamit'i tahtan indiren Jön Türklerin büyük çoğunluğunu Yahudi masonlar oluşturuyordu.(10)
*Siyonist Yahudi tezgâhının başında İttihat–i Terakki bulunuyordu. Saf ve temiz insanları kandırıp, ideallerine hizmet ettirdiklerine dair bir örneği burada nakledeceğiz.
Siyonist Yahudi'nin kurduğu oyunu gören vatan evlatlarından biri Miralay Sadık Bey'dir. Miralay Sadık Bey iyi bir maksat ve hüsnü niyetle İttihat ve Terakki cemiyetine girmiş yüksek rütbeli bir süvari zabitidir. Dindar, müstakim, Müslüman bir vatan evlâdıdır. İttihat ve Terakki'nin içine düştüğü korkunç Siyonist tuzağını herkesten evvel görmüş ve ciddi surette mücadeleye girmiş, bayrak açmıştır. Masonların Müslümanlara ve Türklere kurduğu hain tuzağa karşı isyan etmiş, fakat Yahudilerin korkunç teşkilatı yüzünden sözünü kimseye dinletememiştir.(11)
Sonuçta bu vatan evlâdı, malum çevrelerce ortadan kaldırılmıştır.

* * *
Siyonist Yahudi'nin milletimiz üzerinde oynağı bu oyunun acıklı taraflarından biri de Hükümdarın tahtan indiriliş şeklidir. Abdülhamit'in tahttan indirilmesinin kararını kendisine bildirecek kişileri meclis seçti. Dikkat edin Osmanlı'yı yöneten meclis, tebliği padişaha iletmek için kimleri görevlendirdi? Meclis kararı ile seçilen mebuslar şunlardı. Emanuel Karasso, Esat Toptanı, Aram Efendi ve Arif Hikmet Paşa.(12) Bu isimlerin hiçbiri bu millete mensup değildir. Abdülhamit'in daha önce huzurundan kovduğu heyetin içinde bulunan Emanuel Karasso, bu defa sultanı tahtan indiren tebliği ağzından salyalar akarak Abdülhamit'in önüne koymaktadır. Emanuel Karasso "sen vatanı satmazsan, biz satın almasını bilir, senide bu durumlara düşürürüz" demektedir.
Bu olay Osmanlı'nın yıkıldığının habercisidir. Artık Siyonist Yahudi Osmanlıyı ele geçirmiştir.

SİYONİST YAHUDİ'NİN OLUŞTURDUĞU CEPHEDE
KİMLER VARDI?

1–İttihat Terakki Partisi
2–Jön Türkler
3–Edebiyatçılar; başta M. Akif olmak üzere…
4–Askerler başta Enver, Talat ve Cemal paşalar olmak üzere…
5–Din adamları, başta şeyhülislam, hocalar ve şeyhler olmak üzere…
6–Bütün Siyonist Yahudi teşkilatları, masonlar ve taraftarları…
7–Kiliseler…
8–Batılı devletler…

AHMAKLAR
UYANDI AMA?..

Aradan zaman geçti; ihtiraslarının gözlerini kör ettiği kişiler yaptıklarının yanlış olduğunu anladılar. Hatayı anlamak zamanı geri getirmiyordu. Bir hata, koskoca Osmanlı devletini tarih sahnesinden silmişti. Kimi şiir yazdı, kimi mektup, kimi ağladı, kimi de özür diledi. Sonuçta olan oldu. Bu pişmanlıklardan bir iki örnek:
Rıza Tevfik;
"Nerdesin şevketli Abdülhamit Hân?
Feryadım varır mı bârigâhına?" diye başlayıp devam eden, baştan sonra pişmanlık ve sultandan af dileyen bir şiir yazdı.
Enver Paşa ülkeden kaçarken Cemal Paşa'ya bıraktığı mektupta yaptıklarının pişmanlığını gizlemiyordu.
"Paşam! Bütün yaptıklarımın hesabını vermeye hazırım. Bizim asıl mesuliyetimiz. Sultan Abdülhamit'i anlamamak ve Siyonizm'e alet olmamızdır. Acıdır fakat hakikat bu!..."(13)

 

YÜZYIL SONRA...

CUMHURİYET GAZETESİ;
"SAATLER YÜZ YIL GERİ ALINACAK"
SLOGANI İLE NE ANLATILMAK İSTENDİ?

Yüz yıl önce sultan Abdülhamit'i tahttan indirip, Osmanlı'yı çökerten organizasyon iş başı yaptığını haber verdi. 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde Cumhuriyet Gazetesi kamuoyuna şu sloganla seslendi. "SAATLER YÜZ YIL GERİ ALINACAK"
Birçokları bu sloganın ne manaya geldiğini ya anlamadı ya da?...
Şunu demek istiyorlar; "bu ülkeye cumhurbaşkanı bizden olacak, bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi yaşamayan biri cumhurbaşkanı olursa tıpkı Abdülhamit'e yapıldığı gibi yapar alaşağı ederiz. Cumhurbaşkanı seçmeyi bırakın, aksı hâlde saatleri yüz yıl geriye alacağız.”

MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERE SAHİP
UNSURLAR BU OYUNA GELMEMELİ

Sağduyu sahibi, milli ve manevi değerleri benimsemiş insanların uyanık olmaları gerekir. Saflar ayırt edilebilmeli. Bir taraf şer ittifakı, bu görülmeli…
Sağduyu sahibi insanların bu oyuna gelmemeleri gerekir.
İşte tarih bunun için önemlidir. Tarihten bunun için ders çıkartılır.
Sultan Abdülhamit'e yapılan darbeye destek veren, Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi ve daha nice ilim ehli mümin… Enver paşa gibi milli duyguları ön planda olan askerler, çok sayıda şeyh ve hoca… Sonra ne oldu? Hepsi pişman oldu… İş işten geçtikten sonra…
Aynı oyun oynanıyor.
Her şey aynı, sadece zaman ve isimler değişik.

 

ADNAN MENDERES NİÇİN ASILDI?

Uluslararası oyunun Türkiye uzantılarından biri de 27 Mayıs darbesidir. Demokrat Parti iktidarı; bir takım söylem ve eylemlerle, Siyonist Yahudi ve onun içerdeki işbirlikçilerini sıkıntıya soktu. Bunun sonucunda da idamlar geldi.
Adnan Menderes yakın tarihin, halk tarafından en çok sevilen liderlerinin başında gelmektedir. Arkasına geniş halk desteğini almasına rağmen Menderes niçin idam edildi? Ülkede her şey yolunda giderken, Menderes nasıl bir suç işledi ki, darbe ile devrilerek idamla sonuçlanan bir işkence sürecine sokuldu.
Adnan Menderes'i idamına götüren "Bebek" ve "Köpek" davaları mıydı? Elbette değildi. Menderes ve arkadaşlarını idama götüren, milli ve manevi değerlere yakın ilgi duymalardır. Adnan Menderes'i idama götüren nedenleri Menderes'in kendi beyanlarından dinleyelim.

* * *
Menderes diyor ki:
"Ben Müslüman'ım! Müslüman olduğumdan da şeref duyuyorum. Müslümanlığın çağdaşlaşması için çalışmalarımız var. Açtığımız okullar bunun delilleridir. İslâm dininin büyüklüğü, insani yönü, adaleti, ilmi ile en mükemmel dindir..."(14)
Adnan Menderes diyor ki:
"Türk milleti Müslüman'dır! Müslüman kalacaktır. İslamiyet'in bütün icabeti vatandaşlarımız tarafından tam bir serbestliğin içerisinde icra olunacaktır."(15)

* * *
Adnan Menderes diyor ki:
"İnkılâp kanunları halk tarafından benimsenmemişse, jandarma zoruna dayanacaksa, milli vicdanın hilâfına olan bu kanunları kaldırmak, demokratik idarenin başta gelen vazifesi olmak icap eder."(16)

* * *
Adnan Menderes, daha birkaç aylık başbakandır. İlk icraatlarından biri milletin sabırsızlıkla beklediği minarelerden aslına uygun ezan sesi duymaktır. Menderes gerekli kanuni düzenlemeyi yapar ve on beş yıl aradan sonra 17 Haziran 1950 günü ezan ülke semalarında Bilal–i Habeşi'nin okuduğu lisan üzere okunur. O gün Ramazan ayının ilk günüdür. Yıllar sonra minarelerden ezan–ı Muhammedi orijinal hali ile bir mübarek günde duyuldu.
Bu hadise çoklarını rahatsız etmişti. Başta da cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı…

DARBE ŞARTLARINI
HAZIRLADILAR

Rahmetli Menderes'in söylem ve icraatları malum mihrakları harekete geçirdi. Siyonist Yahudi ve onların içerdeki işbirlikçileri ve yardakçısı olan mason locaları harekete geçti.
27 Mayıs darbesinin önemli isimlerinden biri olan Orhan Erkanlı'ya kulak verelim:
"İhtilal yapacak olan teşkilatın kuruluşu 1955 yılıdır."(17)
1955 yılında Türkiye'de darbeyi gerektirecek bir hâl var mıydı? Ülkenin dört bir yanına huzur ve güven ortamı hâkimdi. Köylüler, işçiler ve geniş halk kitleleri hayatlarında ilk defa para yüzü görmüş, hakkını arama imkânı bulmuş, kısaca insan olduğunu anlamıştı. İnsanlar mal ve can güvenliklerinin sağlandığını hissettiler. İlginçtir böyle bir ortamda darbe hazırlığına başlandı.
Orhan Erkanlı: "1956 yılına gelindiğinde ordunun içinde bir sürü gizli kuruluş olduğundan şüphem yoktu."(18)
Birçok darbe teşkilatı, kime ve niçin darbe yapılacak. Ülkenin iyiye gitmesi birilerinin işine gelmemiş olacak ki, çok sayıda darbe organizasyonu oluşturuldu.

ADNAN MENDERES’İN
İDAMINDA SİYONİST MASON VE ABD'NİN ROLÜ

Adnan Menderes'in istedikleri gibi olmadığını gören Siyonist Yahudi ve yandaşları darbe için düğmeye bastılar. Gelişmeleri yabancılardan dinleyelim. İspanyol tarihçi ve araştırmacı Prof. Miguel Angel Cabrera:
"1960'a kadar ABD için Türkiye'de her şey iyi gitti. Ama Washington Menderes Hükümetinin ABD'den koparak kendi ekonomik bağımsızlığını kazanmayı hedeflediğini öğrenince duruma müdahale etti ve Gürsel ABD'nin planladığı bu darbeyi kanlı bir şekilde gerçekleştirdi. (..) Bu tarihten sonra da Washington, kendi politik ve ekonomik menfaatleri nedeniyle birçok ülkede sık sık askeri darbe yaptırdı."(19)
Siyonist Yahudi ve ABD'nin oyununa alet olanlar, ülkeye hizmet ediyoruz, vatan millet edebiyatları ile aslında Siyonist Yahudi ve ABD çıkarlarına hizmet ediyorlardı.
Hiç şüphe yok ki, 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren subayların içinde vatanperver, milletini çok seven insanlarda vardı. Ne yazık ki sağlıklı düşünemediler ve vatana millete hizmet ediyoruz zannı ile Siyonist Yahudi ve ABD'ye hizmet ettiler.
Bu sadece 27 Mayıs’a mahsus değil, bütün zamanlar için geçerlidir.

27 MAYIS DARBESİNDE
SİYONİZM'İN ROLÜ

Emekli asker Memduh Eren, Masonların 27 Mayıs darbesindeki rollerini anlatıyor:
"Yurt dışında bir takım bağlantılar olmazsa darbenin başarı şansı yok. 27 Mayıs'ı düşünün. Başta Cemal Gürsel olmak üzere, Nasır Zeytinoğlu ve Agahi Şen, hepside evrensel örgütlerle bağlantılıdır. (..) Biz bu evrensel örgütlere Mason ve Bilderberg teşkilatlarına karşı çıktığımız için işkence gördük."(20)
Bugün olduğu gibi Menderes döneminde de Yahudi, Yahudi dönmesi ve Mason gazeteciler görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiler. Menderes'in ortadan kaldırılmasına yönelik planın en önde gelen isimlerinden biri Vatan Gazetesinin sahibi ve başyazarı Yahudi dönmesi ve mason Ahmet Emin Yalman'dır. (..) Yahudi Kiyam Levi, Yahudi dönmesi Naim Tirali, Burhan Arpad, ve aynı zamanda da Mason olan Sinan Korle, Münir Berik, Necmettin Sadak ve Üstad–ı Azam Selim Ragıp Emeç, bu kişiler ortak bir çalışma içerisine girerek yazdıkları veya sahip oldukları dönemin en yüksek tirajlı gazeteleriyle Menderes ve hükümeti aleyhinde düzenli ve sürekli olarak gündem oluşturdular.(21)
Menderes'in basındaki en büyük muhalifi Ahmet Emin Yalman ve sahibi olduğu vatan gazetesidir. Yalman, Menderes'in milli ve özellikle de dini çalışmalarına şiddetle muhalif olmuştur.

BİR İTİRAF
27 Mayıs darbesini gerçekleştiren askerlerden biri, Milli Birlik Komitesi üyesi olan Suphi Gürsoytrak diyor ki
"ABD, 1960'tan önce ordumuzun her kesimine, en küçük birimine kadar her yere girmiştir. Örneğin bilmem neredeki bir alayda "uzman" sıfatıyla erler vardır. Subaylar, hepimiz er düzeyinde uzmanlara teslim edilirken ordu adına içimiz sızlıyordu."(22)
ABD'nin silahlı kuvvetler üzerinde ki; etkisinin boyutunu tam olarak anlamadan, hadiseleri doğru tahlil yapmak mümkün değildir.

DARBE ŞARTLARININ
OLUŞTURULMASI

Bir CIA ajanı olan Philippe Agee, yabancı ülkelerde ABD'nin nasıl darbeleri hazırladığını şöyle anlatıyor:
1–Başbakan ya da partisini zayıflatmak için, içeride ve dışarıda yoğun propaganda çalışmasına başlanır.
2–Ekonomiyi güçsüzleştirmek için de yurtiçi ve yurt dışında yoğun faaliyet gösterip, kredi imkânları durdurulur.
3–Politik anarşi yaratmak amacıyla siviller arasında özel guruplar kurulup anarşi yaratılır.
CIA tüm dost ülkelerde gerçekleştirdiği askeri darbelerde bu sistemi uygulamış ve binlerce kişinin tutuklanması, işkence görmesi ve politik cinayetlere kurban gitmesinin birinci derecede doğrudan sorumlusu olmuştur.(23)

SONUÇ

Masonlar DP'ye daha ilk kuruluş aşamasından itibaren yerleşmeye başladı. Bunun ilk ve en önemli örneği yüksek dereceli bir mason olan Celal Bayar'dır. Bayar, milli ve dini duygularıyla halkına hizmet etmek isteyen Menderes ve emsallerinin kontrol altında tutulması, yönlendirilmesi ve gerekirse engellenmesi işinde en önemli görevi almıştır.(24)
27 Mayıs darbesinde Celal Bayar idam edilmemiştir. On yıllık demokrat parti iktidarında idam edilecek biri varsa en başta Celal Bayar olmalıydı. Celal Bayar için idam kararı verilmiş ama uygulanmamıştır. Anayasaya göre yaştan kurtulduğu söylenmiştir. Gerçek bu mudur? Elbette ki değil. Hocaları, şeyhleri idam ederken, yaş sınırı aramayanlar, Celal Bayar'da niçin yaş sınırı aramışlardır. Hangi yasaya göre… O tarihte yasa da, kanun da darbenin yöneticileridir.
Celal Bayar'ı kurtaran, karanlık mahfillerden başkası değildir.
Yıllardır oynanan oyunun şekli, yöntemi ve amacı aynı olmuştur. Değişen sadece zaman ve isimlerden başka bir şey değildir.

 

12 EYLÜL DARBESİ

ABD'NİN BİR TEZGAHI MI?

12 Eylül 1980'de yapılan askeri darbe kuzu postuna bürünen kurtların dansından başka bir şey değildi. 12 Eylül'ün baş aktörleri millete "ölümü" gösterip, "kansere" razı ettiler. Başta Kenan Evren olmak üzere şürekâsı koro hâlinde şöyle diyordu:
"Anarşi ve kaos ülkenin her tarafını sarmıştı. Kişiler kurumlar kamplara bölünmüştü. Her gün oluk oluk kan akıyordu… Böyle mi devam etseydi. Siyasilerin yapacağı bir olmadığını gördük ve vatan–millet adına müdahale ettik…"
Bunu adı ölümü gösterip kansere razı etmektir.
* * *
Kenan Evren ve şürekâsına şu soruları soralım:
1–Ülkenin dört bir yanında sıkıyönetim ilan edilmiş, dolayısıyla asayişten asker sorumlu değimliydi?
2–Asayiş ordunun elinde olmasına rağmen, 11 Eylül'de kan gövdeyi götürürken, 12 Eylül sabahında her taraf güllük gülistanlık oldu. Bir günde bu değişim nasıl sağlandı?
3–Ordu komutanın Orgeneral Bedrettin Demirel; "darbe yapmak için şartların olgunlaşmasını bekledik" dedi. Bu söze Kenan Evren ve şürekâsı tarafından yalanlanmadı? Bütün darbeciler aynı düşüncede miydiniz?
4–12 Eylül’de yapılan darbenin sebepleri arasında, Humeyni'nin İran devrimi ve İsrail'in bir katkısı var mıdır?
5–Kahramanmaraş, Çorum ve diğer katliamlarda provokasyonun olduğu bilinmektedir. Kardeş kanı akıtan provokatif eylemler için ne yapıldı?
7–12 Eylül öncesinde "aynı silahın sabah sağ görüşlü, akşama sol görüşlü bir genci öldürdüğü" tespit edilip, resmi evraklara yansıdı. Darbe süresince bu konuda tek bir açıklama niçin yapılmadı?
8–ABD Dışişleri Bakanı, dönemin ABD Başkanı Carter'e: "Başkanım! Türk ordusu komuta heyeti Ankara'da yönetime el koydu. Bir kaygıya gerek yoktur. Kimlerin müdahale etmesi gerekiyorsa, onlar müdahale ettiler…"(25) Kimlerin müdahale edeceğini ABD nereden biliyordu?

12 MART MÜDAHALESİNDE
ABD VE CIA PARMAĞI

Devletin değişik kademelerinde görev yapmış, uzun yıllar dışişleri bakanlığı görevinde bulunmuş İhsan Sabri Çağlayangil'in sözleri yenilir yutulur cinsten değil.
"Ekonomist dergisinin 'blue report’ adlı az sayıda basılan özel ekinde CIA'nin darbe yaptığı ülkelerin bir listesinin yayımlandığını, orada 27 Mayıs ve 12 Mart'ı da CIA darbeleri arasında gösterdiğini gördüm. MİT'in, CIA, MOSSAD ve SAVAK'LA bilgi alışverişi içinde olduğu zaten biliniyordu.”(26)
Darbe öncesi Çağlayangil dişişleri bakanı sıfatı ile İran'ı ziyaret eder. Görüşmeler sırasında İran Şah'ı Çağlayangil'e; "ülkenizde darbe olacak" der. Türkiye'deki; hükümet yetkilisinin darbe olacağından haberi yok, komşu ülkenin lideri ülkenizde darbe olacağının haberini veriyor. Anlaşılır gibi değil.
Çağlayangil sonraki zamanlarda şöyle diyecektir:
"Meğer CIA altımızı oymuş."(27

 

ÇIKARILACAK DERS

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde bir şekilde ABD'nin parmağının olduğu açıkça görülmektedir.
1–Darbe öncesi, şartların oluşması ve darbe hazırlığında ABD istihbaratı CIA'nin önemli rol üstlendiği görülüyor.
2–Darbelerde aktif rol oynayanların, gerek geçmişlerinde, gerek darbe esnasında gerek darbe sonrasında değil ABD aleyhtarlığı, tam bir ABD sempatizanı duruşu sergilemektedirler.
3–ABD ve dolayısıyla CIA uluslararası ilişkilerini Siyonist Yahudi çıkarlarına göre tanzim etmektedir. Uluslararası oyun Siyonist Yahudi çıkarına göre tanzim ediliyorsa, yapılan darbelerde de Siyonist Yahudi çıkarlarını görmek mümkündür.

 

28 ŞUBAT DARBESİ

Siyonist İsrail ile
ABD dayanışmasının sonucudur...

2000'lı yıllara girerken Siyonist Yahudi "dünyayı egemenliği" projesinde birtakım değişikliğe gitti. Siyonist Yahudi'yi değişime götüren sebepleri iki gurupta toplayabiliriz.
1–Bilgi ve iletişimin baş döndüren hızla gelişmesi ve bu gelişmenin insanlığın önüne koyduğu yeni olanaklar. Gelişen bilgi ve iletişim sayesinde küreselleşme beklenenden daha erken Siyonist Yahudi'ye “dünya egemenliği” kapısını araladı.
2–Siyonist Yahudi'nin "dünya egemenliği" idealinin önündeki engeller birer birer ortadan kaldırıldı. Sadace, son ve en büyük engel İslam kaldı. Siyonist Yahudi İslam ile bu kadar erken karşı karşıya kalacağını beklemiyordu. Diğer inanç, sistem ve ideolojilerin çok kısa sürede dünya gündeminden düşmesi, Siyonist Yahudi'yi İslam ile baş başa bıraktı.

İSLAM'IN DÜŞMAN OLARAK
BELİRLENMESİ

Önce faşizm, ardından komünizm bertaraf edilirken, kendileri için tehlikeli olabilecek, bazı devletleri de kontrolleri altına alınca karşılarında tek bir tehdit kaldı oda İslamiyet…
Çok bilinen adı ile buna "yeşil kuşak" teorisi ve uygulaması denildi.
Yeşil kuşak teorisinin uygulama alanlarının başında Türkiye gelmektedir.
Niçin Türkiye?
İki sebepten dolayı Türkiye;
1–Müslüman Türk milletinin tarihinden hareketle, İslam âlemi içinde Siyonist Yahudi'ye engel olacak tek Millet, Müslüman Türk milleti olduğu gerçeğinden hareket ettiler…
2–Müslüman Türk milletinin elinde bulunan Anadolu coğrafyasının jeopolitik önemi.

ERGENEKON'UN BİR NUMARASI
“KARADAYI” MI?

1990'lı yılların başından başlayarak, günümüze kadar geçen zaman içinde ülkemiz üzerinde oynanan oyun, daha önem kazanmaya başlandı. Bu oyun bazen sıcak bazen de soğuk anarşi ve terör olarak yüzünü gösterdi. Ülkemiz ve milletimiz üzerine hesabı olanlar bir an olsun psikolojik harpten uzak durmadılar.
1990'lı yılların başında Siyonist Yahudi'nin ortaya attığı yeşil kuşak teorisi ve yenidünya düzeninde Türkiye'ye önemli bir rol biçildi.
Bu rolü kimler biçti?
Kime ne görev verildi?
Bu sorulara Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın cevap araması bizi azda olsa bir takım ip uçları veriyor.
Prof. Dr. Tarhan, Eski Genel Kurmay Başkanlarından İsmail Hakkı Karadayı'ya soruyor:
"Sizin için Türk Gladiosu olan Ergenekon'un lideri deniliyor. Siz bunu yalanlamadınız."
Ergenekon çetesinin bir numarası "Karadayı" mı?
Yeşil kuşak teorisi ve yenidünya düzeni çerçevesinde 1993 yılında Belçika'da yapılan bir toplantıda bazı kararlar alındı. Prof. Dr. Tarhan 1993 yılında Belçika’da yapılan bu toplantıda, o zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı olan İsmail Hakkı Karadayı'ya soruyor:
"NATO toplantısında sizde vardınız. Bu toplantıda mavi kuvvetler yerine yeşil kuvvetler koyuldu. NATO, dini tehlike olarak tanımladı."(28)
Bu toplantıya Karadayı hangi sıfatla katıldı. Kara kuvvetleri komutanı sıfatıyla mı yoksa Türk Gladiosu lideri olarak mı? Anladığımız kadarı ile bu toplantıda Türkiye'nin önüne İslam kartı konuldu. İslam ile mücadeleye başlanması talimatı bu toplantıda verildi.


İSRAİL CUMHURBAŞKANI
SİYASETE MÜDAHALE EDİYOR

28 Şubat sürecinin Siyonist Yahudi ideolojisinin etkisi altında gerçekleştiğini gözler önüne seren birkaç noktaya değinmeden önce; yeşil kuşak teorisi ve yenidünya düzeni sonrasında Refah Partisi’nin Türkiye'de iktidara gelmesi taşları hem derinden etkiledi hem de vaktinden önce harekete geçilmesini sağladı.
Refah Partisi’nin iktidar olması ABD ve özelliklede İsrail'i rahatsız etti. Türkiye'de bir Siyasi Partinin iktidara gelmesi, İsrail'i neden rahatsız eder? Bu sorunun cevabını almak için dönemim İsrail Cumhurbaşkanı Weizmann'ın Türkiye ziyareti sırasında uçakta İsrail'in sesi radyosu muhabiri İzak Feller anlattıklarını radyo dinleyicisine şöyle duyurdu:
"İstanbul'a giderken uçakta, Cumhurbaşkanı Ezer Weizmann'a, ‘Türkiye'nin gelecek başbakanının İslami partinin lideri Necmettin Erbakan olmasını nasıl karşılayacağını’ sordum. Weizman:
'Türkiye'ye daveti kabul etmemin bir sebebi de bu konuları soruşturmak. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i çok iyi tanıyorum ve onun elindeki bütün gücü kullanarak, böyle bir gelişmeyi önleyeceğine inanıyorum. Ordunun da kenarda bekleyeceğini sanmıyorum. Dolayısıyla, şu anda, korku üzerine değerlendirmeler yapmanın hiçbir anlamı yok."(29)
Siyonist Yahudi devletinin cumhurbaşkanı bu sözleri söylerken, Amerikalı ünlü siyası analizci Daniel Pipes de:
"Amerika'nın oradaki müttefiklerini yeniden şekillendirecek ve İsrail'in bölgedeki yalnızlığını azaltacak potansiyele sahip bir İsrail–Türkiye ittifakının doğuşunu" haber veriyordu.(30)

ABD–İSRAİL–ORDU
ORTAKLIĞI

28 Şubat süreci içinde İsrail dışişleri bakanı ülkemizi ziyaret etmek istedi. Bu ziyaret Başbakan Erbakan'ın talimatı ile birkaç defa ertelenmesine rağmen sonuçta 8 Nisan 1997 tarihinde gerçekleşir. Dönemin İsrail dışişleri bakanı Ankara'ya geldiğinde Başbakan Erbakan Levy'ye randevu vermez. Bu durum Ankara'da sıkıntı meydana getirir. Erbakan'ın Levy'ye karşı tavrını dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı protesto edercesine, Levy ile görüşme kararı aldı. Bu Başbakan Erbakan'a gözdağı mahiyetindeydi. 28 Şubat sürecinde dikkat çeken konuların başında askerin İsrail’e gösterdiği yakın ilgi gelmektedir.
Bir İsrail gazetesi olan Ha'aretz'de uluslararası şöhrete sahip en önemli askeri uzman Ze'ev Schiff "Hassas Bir Ortaklık" başlıklı bir makale yayınlandı. Şöyle diyor Ze'ev Schiff:
"Amerika ve Batı Avrupa gibi, İsrail'in hayati çıkarları Türkiye'nin İslami ekstremizme kaymamasıdır. Bununla birlikte İsrail, bu iç ihtilafın içine çekilmemek için dikkatli olmalıdır. Yukarıda anlatılan anlaşmalar iktidardaki partiden ziyade Türk ordusuyla yapılmıştır…"(31)

AMERİKA
İŞBİRLİKÇİSİ ORDU

Fransız gazetesi "Le Monde"un aboneleri için özel olarak yayınladığı "Le Monde du Renseignement" adlı bilgi bülteninin 30 Ocak 1997 tarihli, 304 nolu sayısında, Başbakan Necmettin Erbakan'ın ABD'nin terörist ilan ettiği Müslüman Kardeşler örgütü temsilcileriyle İstanbul'da gizli bir toplantı yaptığını açıkladı.
Örgüt üyeleri Erbakan'ı seçimlerden önce verdiği sözleri, hükümet olduktan sonra tutmadığı gerekçesiyle eleştirdi ve verilen sözlerle hükümet olduktan sonraki uygulamalar arasındaki çelişkilerin nedenini sordu. Erbakan onlara ise şu cevabı verdi:
"1961'de Adnan Menderes'in niçin asıldığını biliyor musunuz? Çünkü o ezanın Arapça okutulmasını istemişti. Türkiye'de bir başbakanın uzlaşması gereken üç kurum vardır. Bunlardan en önemlisi Amerikan güçleri tarafından organize edilen ve birçok görünür ya da görünmez güce sahip olan ordudur. İkincisi de sürekli parçalanan parçalı siyaset. Üçüncüsü de iş çevreleridir. En etkili işadamları, siyasiler ve organize terör örgütleriyle ve suçlarla iç içedirler. 3 Kasım'da Susurluk'ta meydana gelen kaza Çiller tarafından beslenen bir yeraltı organizasyonu olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kaza, Abdullah Çatlı'yı o güne kadar koruyan İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın istifasına neden olmuştur. Çatlı, uyuşturucu kaçakçısı, siyasi ölümlerin organizatörü, aşırı sağın gangsteri ve CIA'nin de işbirlikçisidir."(32)

 

SONUÇ

28 Şubat darbe sürecinde yaşananlar dikkatle incelendiğinde karşımıza çıkan manzara dehşet vericidir. Ordumuzun üst kademesine gelmiş bir takım insanların gerek ABD gerekse İsrail ile anormal ilişkilere girdiği görülmektedir.
Doksanlı yıların başında Siyonist Yahudi'nin "Dünya egemenliği"ne giden yolda, strateji değişikliği ve yeni stratejide Türkiye'ye önemli rol verdiği görülmektedir. 28 Şubat'ta yapılan balans ayarı, ABD ve İsrail menfaatlerine uygun yapılmış, bir ihanet hareketinden başka birşey değildir.
28 Şubat darbe surecinin perde arkasındaki hakikat budur.

 

KENDİSİ KÜÇÜK AMA

FİTNESİ BÜYÜK ADAM...

28 ŞUBAT BİN YIL SÜRECEK Mİ?

Araştırmamızın son bölümüne bir başka ifade ile finaline gelmiş bulunuyoruz. Bu bolümde bir bütünün parçalarını bir araya getirerek, bütün hakkındaki bilgiye ve gerçeğe ulaşmaya çalışacağız.
28 Şubat sürecinin Genelkurmay Başkanı olan İsmail Hakkı Karadayı "28 Şubat bin yıl sürer" demişti.
Bu ifade ile ne kastetmiş olabilir?
Bu ifade ile Karadayı yerinde bir tespitte bulunuyordu. Geçmişi ve bugünü düşünüldüğünde 28 Şubat zihniyetinin bin yıl süreceğini temenni etmek, malum zihniyet mensupları için gayet doğaldır.
Geriye dönüp baktığımızda 28 Şubat zihniyetini 31 Mart 1909'da, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 de görmemiz mümkündür. Bu kadar köklü bir geleneğe sahip olan hareketin, içinde bulunanları bunun bin yıl süreceğine inanmaları gayet doğaldır.
28 Şubat'ın devam ettiğini izlerine zaman rastlıyoruz. 2004 yılında yaşanan ve çok az bölümü kamuoyu ile paylaşılan “sarıkız ve ayışığı” darbe teşebbüsleri bunlardan biriydi.
27 Nisan 2007'da yaşanan hadise de, 28 Şubatın kıvılcımıdır.
Yıllardır gizli faaliyette bulunan son birkaç yıldır yaşanan anarşi ve kaoslarda adı duyulan Ergenekon çetesi de 28 Şubat zihniyetinden çok da bağımsız olduğu söylenemez.

NEREDE BİR ANARŞİ VE

CİNAYET OLURSA SEBEBİ “İSLAM”
Son yıllarda yaşanan olayları sırayla bir hatırlayalım.
*Cumhuriyet gazetesine bombalı saldırıda bulunuldu. Can ve mal kaybının olmadığı saldırıda, saldırganlar yakalanamadı.
Malum kesim; faturayı hemen Müslümanlara kesti. Bu saldırı irticanın işidir.
*17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay'a bir saldırı düzenlendi. Bir kişi hayatını kaybetti, üç kişide yaralandı. Bu saldırının ardından, ihalenin çıkarılacağı yer belli, İslâmi kesim.
O tarihte verilen beyanatlara baktığımızda bu sözleri söyleyenlerin değil devlet yönetmesi üç koyun güdecek kapasitede olmadıkları görünuyor:
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer:
''Laikliği çeşitli biçimlerde yorumlayarak, içini boşaltıp demokrasiyi, dolayısıyla devlet rejimini yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir''
Sumru Çörtoğlu, saldırının, "devlet adına yetki kullanan makamlarca cesaretlendirici ihtiyatsız beyanlarda bulunulması sonucu" gerçekleştiğini söyledi
Tansel Çölaşan:
"Allah'ın elçisiyiz, askeriyiz" diyerek saldırdığını hatırlatan Çölaşan, "Bunlar türban kararından ötürü. Yapılanlar yanlış, bu sadece Danıştay'a yapılan bir saldırı değildir, lanetlemek yetmez. Toplumsal mutabakatı bozanlar suçludur. Onlar kendilerini biliyor'' dedi.
"Çankaya'ya mollalar çıkamayacak."
"Mollalar İran'a.”
"Danıştay'a uzanan eller kırılsın.”
"Kubilaylar ölmez vatan bölünmez.”
"Türkiye laiktir, laik kalacak" diye slogan da attı.
Bütün bu söylenenlerden anlaşılan şudur ki; Danıştay'a yapılan saldırı İslâmi kimliğe mâl edilmeye çalışıldı.

 

KANDIRILMIŞ KITALAR
MEYDANLARDA

Aradan zaman geçti; İstanbul–Ümraniye'de bir gecekonduya yapılan baskında çok sayıda patlayıcı madde bulundu. Ve tutuklananlar oldu.
Trabzon'da bir rahip öldürüldü…
Ardından İstanbul Şişli’de Hrant Dink öldürüldü…
Fazla zaman geçmedi, bu defa Malatya'da misyoner cinayeti işlendi…
Bütün bu olaylar geçmişte olduğu gibi Müslümanlara mâl edilmeye çalışıldı. Başta medyanın büyük etkisi olmak üzere, etkili ve yetkili üst düzey bürokratlar ve emekliler koro halinde "işte irtica," "bütün cinayetlerin arka planında radikal İslâm var" sloganlarını atmaya başladılar.
Hatta o aylarda meşhur cumhuriyet mitingleri düzenlendi. Kandırılmış kıtalar meydanlara toplanarak, koro halinde milli ve manevi değerlere hakaret ettirildiler. Kalabalıklar için “bindirilmiş kıtalar” denildi, aslında onlar “bindirilmiş” değil “kandırılmış” kıtalardı. Çünkü neyi protesto ettiklerini bilmiyorlardı.

ANARŞİ VE KAOSLA VATAN
KURTARACAKLAR

Kandırılmış kıtalar meydanlarda bağırırken, ülkenin sürüklenmek istendiği kaos ve anarşinin arka planında kim yada kimlerin olduğunun işaretleri gözükmeye başlamıştı.
Ne yazık ki malum mihraklar ya gözlerinin kör olmasından, yada hasetlerinden bunu görmediler.
Danıştay saldırısını yapan kişiyi bir cemaatle özdeşleştirme gayreti içine girdiler. Hatta gariban bir cami hocasını tutukladılar. Cami hocasının suçu, katılın bu camide namaz kıldığı tespitinden hareketle, hemen cami hocası ve onun sempati duyduğu insanları suçlamaya başladılar. Özelikle “Cumhuriyet gazetesi” ve “Kanal Türk” televizyonu sürekli bu cinayetleri Müslümanların üzerene atmaya çalıştı.
Bir gün bir fotoğraf düştü kamuoyuna… Emekli General Veli Küçük ile Danıştay saldırısını yapan kişi aynı karede görüldü. İlişki inkâr edildi. Sonra Veli Küçük'ün çevresinde olan insanlar, özelikle emekli askerlerin Danıştay saldırısını yapan kişi ile sık sık telefon konuşması yaptıkları ortaya çıktı.
Malum kesimde yine ses yok.
Bu defa İstanbul–Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen bombaların Veli Küçük'ün çevresinde olan insanlarla irtibatlı olduğu ortaya çıktı.
Aradan biraz daha zaman geçti ve Danıştay saldırısını yapan zanlı aynı zamanda Cumhuriyet gazetesine de bombalı saldırıda bulunduğu, bombaların Ümraniye'de yakalananlarla aynı olduğu anlaşıldı.
Bu arada ülkemizin değişik bölgelerinden mantar gibi “Kuvayi Milliye” dernekleri türemeye başladı. Bu dernek yöneticileri, söylem ve eylemleri ile kamuoyunu germeye başladılar.
Dağınık gibi görünen bütün bu olayların bir şemsiye altında toplandığı gün gibi aşikâr olmasına rağmen, malum kesim hâla durumu kabul etmiyordu.
Bir sabah uyandığımızda emekli general Veli Küçük ve şürekâsının gözaltına alındığı haberini duyduk. Başta Veli Küçük olmak üzere, Kuvayi Milliye dernek yöneticiler, gazeteciler, yazarlar, birçok emekli asker sorgularının ardından tutuklandılar. Böylece “Ergenekon” Çetesi” ortaya çıkmış oldu.
“Ergenekon çetesi”; sözde ülkenin elden gittiği kanaatine vararak, ülkeyi, içine düştüğü durumdan kurtarmak için önce anarşi ve kaos yaratılacak, anarşi ve kaos; cinayetler, saldırılar, bombalar ülke can pazarına dönecek, bu kaostan istifade ederek ülkenin yönetimini ele geçirip, ülkeyi kurtaracaklarmış(!)
Bu düşünceye kendilerinin inanıp inanmadığı bilinmez. Ancak içlerinde imam lâkabı ile anılan Hüseyin Görüm buna inanmış olacak ki; Allah ona yardımcı olması için Hazreti İsa ile Hazreti Musa'yı göndermiş(!)
Bu kafa ile ülkeye hizmet “vatan kurtarmaya” çıkanların şaşarız aklına. Bunlar hizmet etse etse Siyonist Yahudi'nin dünya egemenliği idealine hizmet edebilir.

VATANI KAOS VE ANARŞİ İLE
KURTARACAKLAR

Ergenekon çetesi ve Veli Küçük
Ergenekon çetesine geçmeden önce Veli Küçük hakkında hafızalarımızı tazeleyelim. General Veli Küçük 1990'lı yıllarında ortalarında Kocaeli jandarma alay komutanıdır. O yılarda Kocaeli Sakarya hattında çok sayıda faili cinayet işlendiği iddiaları gündemden hiç düşmedi. Çok sayıda faili cinayet iddiası ile aranan Yeşil kod adlı kişinin, Veli Küçük'ün adına kayıtlı cep telefonunu kullandığı ortaya çıktı.

 

HER TAŞIN ALTINDA

VELİ KÜÇÜK ADI VAR...

Jitem'in kurucusu Veli Küçük'tür. Binbaşı Cem Ersever uzun süre Jitem'in başında bulunduktan sonra 17 Mart 1993'de 30 arkadaşı ile birlikte görevinden istifa etti. İstifa mektubunda "Güneydoğu'da yetkili organlar içerisinde oluşturulan bir çete, cereyan eden hadiselerin gerçek boyutlarının Türk Milleti tarafından görülmesini engellemektedir" demişti.(33) Binbaşı Erseven, istifasından bir süre sonra öldürüldü. Yılardır arşivine ulaşılamadı, ta ki Veli Küçük'ün Bilecik'teki çiftliğine girilinceye kadar. Ersever'in arşiv ve belgeleri Veli Küçük'ün çiftliğinde bulundu.
İddiaların önü arkası gelecek gibi değil. Danıştay davası sanıklarından Osman Yıldırım: "Necip Hablemitoğlu'nu kimin öldürdüğünü biliyorum. Açıklarsam yer yerinden oynar.(...) Bu Danıştay olayı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba olayı olmadan önce, 27 Nisan'da (2006) Ataşehir'de gizli bir toplantı yaptılar. O toplantıda Veli Küçük de vardı."(34)
Emekli General Veli Küçük hakkında buzdağının görünen yüzünün bile az bir miktarı bilgiyi verdik. Şimdi de; Ergenekon çetesine bakalım.
12 Mart'ta ihtilalci deniz subayı Erol Mütercimler, Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ten duymuştu. Ünlütürk, 1971 rejiminde solcuların işkence gördüğü Ziverbey Köşkü'nün komutanıydı. Tümgeneral Memduh Ünlütürk:
"Ergenekon, hükümetlerin de Genelkurmay'ın da bürokrasinin de üzerinde bir örgüttür. 27 Mayıs'tan sonra CIA, Pentagon tarafından kurdurulmuştur. Özellikle Amerika'da kontrgerilla eğitimi almış, kurslardan geçmiş generallerin bir bölümü, 'Vatanı kurtarıyoruz' düşüncesiyle bu örgütte yer alırlar."(35)
Uzun lafa ne hacet, Ünlütürk'ün anlattıkları her şeyi açıklıyor…

 

VATAN KURTARMA
SEVDALILARININ
KARANLIK İLİŞKİLERİ

Ergenekon örgütünü uzun süre takip eden polis, soruşturma için önemli belgeleri ele geçirdi. Belgeler, yurtdışından 5 yıl içinde toplam 50 milyon doların Türk Ortodoks Kilisesi'ne bağış adı altında örgüte gönderildiğini kanıtlıyor. Türkiye'nin çeşitli illerinde kaos ortamı oluşturarak darbeye zemin hazırlamak için kullanılacağı tahmin edilen paranın, dikkat çekmemek için Türk Ortodoks Kilisesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol'un üzerinden yurda sokulduğu da belgelendi.(36)
Örgüt üyelerinin askeri darbe için kaos ortamı oluşturmak amacıyla PKK ve Dev Sol gibi bölücü terör örgütlerinin ileri gelenleriyle görüşmeler yaptıkları belirlendi. Emniyet Genel Müdürlüğü Eski İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, Ergenekon örgütü ile Cumhuriyet mitingleri ve PKK'nın eylemleri arasında son yıllarda paralellik olduğunu söylemişti.(37)

* * *
Örgüt üyelerinin yabancı gizli servislerle ilginç ilişkileri de tespit edildi. Kuvvai Milliye Derneği başkanlığını yapan emekli Kurmay Albay Fikri Karadağ'ın CIA ve MOSSAD ajanlarıyla telefon görüşmeleri ve e–mail trafiği belgelendi. Polis, Özer Korkmaz ve Murat Özkan'ı ise 'Alman gizli servisi BND ile bağlantı sağladıkları' gerekçesiyle gözaltına aldı.(38)
İlişkiler öylesine karmaşık bir hâl almış ki; bütünün dilimlerini bir araya getirmeden bu işin içinde çıkmak pek mümkün görülmemektedir.
Bir tarafta "vatan kurtarma" adına meydana gelen illegal yapılanmalar. Bunların devletin bir kesimi ile irtibatı olduğu iddiaları..
Bir tarafta; "vatan kurtarmak" için ortaya çıkan örgütleri yapılandıran ABD ve Siyonist gerçeği. "Vatan kurtaran" örgüte mensup insanların kahrolsun ABD ve yandaşlarının emperyalizmi, kahrolsun ABD diye bağırmalarını anlamak mümkün değil.
Bir tarafta; "vatan kurtarmak" için ortaya çıkanlar, diğer tarafta ülkede anarşi ve kaos çıkaranlar ve vatanın anarşi ve kaosla kurtulacağına inananlar.
Bir tarafta; "vatan kurtarma" adına işlenen cinayetler. Diğer tarafta cinayetleri işleyenlere baktığımızda; yaşantılarında İslam'ın "İ" harfini görmek mümkün olmadığı hâlde, İslam şeriatını getirmek adına hareket ettiğini söyleyen tipler.
Bir tarafta; "vatan kurtarma" adına hareket eden sözde milli hassasiyeti olanlar, diğer tarafta Hıristiyanları, PKK'yı, uyuşturucu kaçakçılarını, yabancı gizli servisleri görüyoruz.
Bir tarafta; "vatan kurtarma" çetesi, diğer tarafta bu çeteye destek veren bir takım emekli askerler.
Çok zor çözülecek bir bulmaca.

 

DÖRT YILDIZ
ORTAYA ÇIKMALI

“Ergenekon” isimli çetenin görünen lideri(!) Veli Küçük polis tarafından evinden alınmak üzereyken, hazırlanmak için görevlilerden izin istedi. Hazırlığını yaptığı sırada üç telefon görüşmesi dinlemeye takıldı. Bunlar Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile birlikte üst düzey bir yargı mensubu idi. Aradıklarına "ben gidiyorum Allah’a ısmarladık" demediği kesindir?
Bu noktaya parmak basan Prof. Dr. Nevzat Tarhan ; "şu anda devlet içinde cerrahi bir operasyon var. Abartılı büyümüş dokular normal çizgisine çekilmeye çalışılıyor. Lütfen ameliyatı yarım bırakmayalım. Veli Küçük'e emir veren dört yıldızlı emekli generalleri dinlemedikçe bu defter kapanmamalıdır.”(39)
Ne yana bakarsan bak, önüne çıkan her taşın altından pis kokular geliyor. İşte pis kokulara bir haber daha; "Danıştay saldırısını gerçekleştiren ekibin Cumhuriyet Gazetesi'ne attığı bombaların da Kara Kuvvetleri Komutanlığı envanterine kayıtlı olduğu da ortaya çıkmıştı."(40)

VATAN KURTARMAK MI
VATANA İHANET Mİ?

Şimdi de genel seçimler öncesindeyiz. Amerika'da HUDSON Enstitüsü'nde düzenlenen bir toplantıdayız. İddialar yenilir yutulur cinsten değil.
3 Haziran'da düzenlenen toplantıya, ABD'li bazı yetkili ve analizcilerin yanı sıra, Genelkurmay bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi'nin (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri, Türkiye'nin Washington'daki Askeri Ataşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu ve diğer bazı Türk askeri yetkililer katıldı. Toplantıda tartışılan konular arasında PKK elebaşlarının Türkiye'ye teslim edilip edilmemesi de vardı. Toplantıya katılan askeri yetkililer için ortaya atılan iddia yenilir yutulur cinsten değildi.
''PKK elebaşlarını vermeyin dediler''.
Hudson'daki toplantıda bir Türk askeri yetkilinin 'PKK liderlerini Türkiye'ye teslim etmeyin' dediği iddiasını Henri Barkey'den sonra toplantıya katılan oğul Talabani de doğruladı.(41)
Eğer bu iddia doğru ise; (inşallah değildir) "vatan kurtarma" gurubunun mensupları birer birer ortaya çıkıyor demektir.

AKLISELİME DÜŞEN GÖREV
Bu konuları dert edinen, vatanını milletini seven herkes bir şeyler yapabilir. Elinden hiçbir şey gelmeyen kişi bile; bu karanlık adamlara ve onların kamuoyundaki destekçilerine buğz ederek, ülkemize hizmet edebilirler. İnsanımızı provokasyonlardan uzak tutmak, insanlarımızı bilgilendirmek de bir tür hizmettir. Daha da ilerisi; ülkemizi yöneten siyasilere, güvenlik güçlerine, bu karanlık mahfillerin hakkından gelmeleri için destek olmak her vatan evladının birinci görevi olmalıdır.

 

SONUÇ

Müslüman Türk milleti kapsamlı bir kuşatma ve yok etme operasyonu ile karşı karşıyadır. Bu operasyonun dış odaklı olduğu su götürmez bir gerçektir. Dışarıdaki ayağı ABD ve onun legal ve illegal kuruluşları ve onların arkasında ki güçte Siyonist Yahudi ideolojidir.
Bu oyunun içimizdeki uzantılarına gelince; bunların büyük çoğunluğu kandırılmış insanlardan meydana gelmektedir. Aralarında çıkar ve menfaati için, ihtiraslarına esir olmuş satılık vatan Milet hainleri de vardır. Ancak büyük çoğunluğu aptallıklarından bu oyunun gerçek yüzünü görememektedir.
Vatana millete hizmet ediyoruz zannı ile vatan millete ne büyük ihanet ettiklerinin farkında değiller. Bunların başarılı olmaları mümkün değildir. Sadece büyük milletimize ayak bağı olur, gelişmemizin önüne taş koymaktan öteye gidemezler.

 

Dipnotlar:
1–Yahudi İnancına göre; dünyada bir Yahudi vardır, birde Gentile; yanı öteki insanlar. Gentile; yanı tüm insanlık Yahudi'ye hizmet etmek için yaratılmıştır.
2–Wıll Durant,Roger Lambelın, Yahudiliğin Tarihi ve Siyon liderlerinin Protokolleri, Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, sh.120, Okumuş Adam Yayıncılık,2004–İstanbul
3–Wıll Durant,Roger Lambelın, Yahudiliğin Tarihi ve Siyon liderlerinin Protokolleri, Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, sh.108, Okumuş Adam Yayıncılık,2004–İstanbul
4–Hikmet Tanyu, Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler, Bilge Yayıncılık, cilt, 2 sh.1003
5–Wıll Durant,Roger Lambelın, Yahudiliğin Tarihi ve Siyon liderlerinin Protokolleri, Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, sh.106, Okumuş Adam Yayıncılık,2004–İstanbul
6–Wıll Durant,Roger Lambelın, Yahudiliğin Tarihi ve Siyon liderlerinin Protokolleri, Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, sh.107, Okumuş Adam Yayıncılık,2004–İstanbul
7–Hikmet Tanyu, Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler, Bilge Yayıncılık, cilt, 2 sh.1004
8–Hüsamettin Ertürk, İki devrin perde Arkası, Pınar Yayınları, İstanbul 1964 s.44
9–Süleyman Kocabaş, Jon Türkler Nerede Hata yaptı? Vatan yayınları, İstanbul 1991 s.23
10– Tarih boyunca Yahudi meselesi, Theodor Frıstch
11– Prof.Dr. Cemal Anadol, İsrail ve Siyonist Kıskacında Türkiye, Bilge Karınca Yayınları, 3. baskı İstanbul 2004, s.117
12–Ahmet Rıza'nın Anıları s.39
13– Prof.Dr. Cemal Anadol, İsrail ve Siyonist Kıskacında Türkiye, Bilge Karınca Yayınları, 3. baskı İstanbul 2004, s.115
14–Güneş Gazetesi; 10 Ekim 1986
15–Tercüman Gazetesi; 22 Eylül 1987
16–Prof.Dr. Cemal Anadol, İsrail ve Siyonist Kıskacında Türkiye, Bilge Karınca Yayınları, 3. baskı İstanbul 2004, s.115
17–Orhan Erkanlı, Anılar Sorunlar Sorumluları, 4. baskı İstanbul 1973 s.14
18– Orhan Erkanlı, Anılar Sorunlar Sorumluları, 4. baskı İstanbul 1973 s.14
19–Hürriyet Gazetesi 15 Ekim 1988)
20– Prof.Dr. Cemal Anadol, İsrail ve Siyonist Kıskacında Türkiye, Bilge Karınca Yayınları, 3. baskı İstanbul 2004, s.115
21– Nuri Gün, Masonluk ve masonlar s. 146
22– Ahmet Kekeç, CIA ve 12 Eylül, Emre yayınları, İstanbul 1996, s. 10
23– Philippe Ageei,Firar, Hürriyet Gazetesi 13 Ekim 1998
24– Prof.Dr. Cemal Anadol, İsrail ve Siyonist Kıskacında Türkiye, Bilge Karınca Yayınları, 3. baskı İstanbul 2004, s.322
25–Ahmet Kekeç, CIA ve 12 Eylül, Emre yayınları, İstanbul 1996, s. 10
26–Ahmet Kekeç, CIA ve 12 Eylül, Emre yayınları, İstanbul 1996, s. 71
27–Ahmet Kekeç, CIA ve 12 Eylül, Emre yayınları, İstanbul 1996, s. 10
28–Sayın Karadayı artık konuşmalısınız Haber7.com/haber sitesi 28 Ocak 2008)
29–Alptekin Dursunoğlu, Stratejik İttifak, Anka Yayınları 3. baskı 2002 İstanbul s. 72
30–Alptekin Dursunoğlu, Stratejik İttifak, Anka Yayınları 3. baskı 2002 İstanbul s. 93
31–Alptekin Dursunoğlu, Stratejik İttifak, Anka Yayınları 3. baskı 2002 İstanbul s. 117
32–Sabah Gazetesi 21 Şubat 1997
33–Vatan Gazetesi 31 Ocak 2008
34– Şamil Tayyar Star gazetesi 15 Şubat 2008
35–Can Dündar–Milliyet–28 Ocak 2008
36–Yeni Şafak Gazetesi 27 Ocak 2008
37–Yeni Şafak Gazetesi 27 Ocak 2008
38–Yeni Şafak Gazetesi 27 Ocak 2008
39–Siyasette sınır ihlalleri, emir veren dört yıldızlı kim?Haber7.com/haber sitesi 25 Ocak 2008
40–Bugün Gazetesi 2 Haziran 2006
41– Star Gazetesi 02 Temmuz 2007

 

 


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol