ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     => Telefon
     => Morse Telgrafı
     => Gemi Pervanesi
     => Buharli Gemi
     => kaucuk
     => buharli araba
     => sulfirik asit
     => Suyun kontrol edilmesi
     => kimyasal gubre
     => konserve
     => seker pancari
     => Hava Gazi
     => sodyum karbonat
     => Balonn
     => Buharli Makineler
     => Celik
     => Dokuma ve Kumas
     => Mekanik Saat
     => Kagit ve Basim
     => Deniz Tasitlari
     => Silah susturuculari
     => Hava yastigi
     => Mikrodalga firin
     => kibrit
     => Tekerlek
     => Murekkep
     => Bomba
     => Barut
     => Teleskop
     => sismograf
     => pusula
     => Daktilo
     => tarifk isaretleri
     => Termometre
     => Takvim
     => Sabun
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - konserve


Konserve

Napolyon savaşları kimyacıların dikkatini bir ihtiyaca daha çekmişti: Yiyecek sıkıntısı. Askerlerin, hele denizcilerin, yiyeceklerini birlikte götürmelerini ve bunların uzun süre dayanmasını sağlamak gerekiyordu. Taze et bulunmadığından eskiden beri fümesi, kurusu ya da salamurasıyla yetinilmekteydi. Buna reçel ve peynir katmak tek beslenme yolu olarak biliniyordu. Ancak, bu sınırlı imkânlar, savaş geniş bir alana yayılınca ve ulaşım gittikçe zorlaşınca sağlık bakımından kötü sonuçlar vermeye başladı. Hükümet, bilim adamlarına baş vurdu. Et ve sebzelerin besleyici niteliklerini ve tazeliklerini kaybetmeden uzun zaman saklanabilmelerini sağlayacak bir yöntem bulana 12.000 franklık bir ödül vaat etti.

Bu ödül 1810da Nicolas Apperte (1750-1841) verildi. Bu adam deş Lombards sokağında bir şekerci olup Champagneda, şarap mahzenlerinde geçen çıraklık yıllarında bu konuyla ilgili bazı gözlemler yapmıştı. Kendi kendine Yiyecekleri bozan mayalar olduğuna göre, bunları kaynatmak yoluyla yok edilemez mi? şeklinde düşünüyordu. Bu, Pasteur keşifleri öncesinden dâhice bir esinlenmeydi. Pasteur de Etudes sur le vın-Şarap Üzerine İncelemeler adlı kitabında aynı şeyi kabul etmiştir. Böylece Appert 1795ten başlayarak yiyecekleri, sıkı sıkı kapatılmış kutularda ve bir Papin kazanının içinde kaynatmaya başladı.

Bu yöntemin iyi sonuç vermesinden sonra Appert, orduya yiyecek sağlama işinin sorumlusu oldu. Elli işçinin çalıştığı Massydeki fabrikasında cam kavanozlar içinde üç aya kadar taze kalan et, balık, sebze ve süt imal etmekteydi.

Savaş rastlantıları, bu şişelerden bazılarının İngiliz askerlerinin eline geçmesine yol açtı. Teknisyenler hayretle bunları incelemeye koyuldular ve 1812de Bermondseyde aynı yöntemle konserve yapan bir fabrika kurdular. Pratik insanlar olduklarından, ağır ve nazik bir madde olan camın uygun bir malzeme olmadığını düşünerek onun yerine maden kullanmanın çarelerini aramaya koyuldular. 1814 te Donkun ve Hail firması ilk teneke konserve kutularını piyasaya sürdü. Ama bunlar öylesine sağlamdı ki, kalem ve çekiçle açılması gerekiyordu.

Konserve sanayinin kurulması yalnız askerleri^ değil, denizcilerin ve kâşiflerin de çok işine yaramıştı. Kalitesi de iyi olsa gerekti. Çünkü Parrynin 1824te Kuzey Kutbuna götürmüş olduğu, konserveler, 1937de açıldığında içindekilerin hâlâ yenebilecek durumda olduğu görüldü.

Böylece, Appertin icadından ilk yararlananlar askerler, denizciler ve kâşifler oldular. Konserve yalnız aylar boyu taze yiyecek sağlamakla kalmıyor, az da yer tutuyordu. Yöntem daha da geliştirilebilirdi. Daha sonra ağırlığı hafifletmenin ve aynı hacme daha fazla yiyecek sığdırmanın yollarını aramaya koyuldular. İlk akla gelenler, etin kemiklerini ve buna benzer fazlalıkları ayıklamak oldu.

Bu işi de 1838de Alman Justus Liebig (1803-1873) ele aldı.

Liebig otuz beş yaşında olduğu halde dünyanın en ileri gelen kimyacılarından biriydi. Çocukluğunda kötü bir öğrenci olmuş, hiç bir lise onu kabul etmek istememişti. Babası onu bir eczacının yanına çırak verdiğinde orada da sevilmemiş, ama 1822de Gay-Lussac laboratuvarına girince ilerlemenin yolunu bulmuştu, iki yıl sonra da Humboldtun tavsiyesi üzerine kendisine Giessen (Hesse) Üniversitesinde kimya kürsüsü verilmişti. Bundan sonra genç adam kendini araştırmalarına dileğince verebildi. Öğrenciler yetiştirdi, laboratuvar kurdu, icatlarda bulundu. Bütün Avrupanın gözü şimdi teorik çalışmaların yanında pratik sorunlara da seve seve eğilen, bu doğuştan kimyacı genç adamdaydı.

Liebig 1838e kadar kloroformu, kloralı bulmuş, yağları ve albüminoidleri incelemişti. Ette ne kadar çok yararsız maddeler bulunduğunu tespit ederek şaştı. Bir sığırda yüzde 28 kemik ve üçte bir su bulunmaktaydı bu su çıkarıldı mı, et 5 ton yerine 2 ton gelirdi. Böylece fazla yer tutmamakla kalmaz, susuz daha da iyi saklanabilirdi.

Ette yalnız besleyici olan şeyleri saklayıp gerisini yok etme fikri bu genç kimyacının buluşudur. Böylece besin gerçekten en küçük hacmine indirilmiş bulunuyordu. Appertin eserini tamamlayan bu yöntem beslenmekte gerçek bir devrim yaratmıştı. Pek yakında da (1865), Güney Amerikadan ithal edilen etlere Avrupa artık yünün yan ürünü, deri ve kemik tozu gözüyle bakmayacak, tersine bir Liebig özü halini alan yiyecekler Avrupayı beslemeye başlayacaktır. Öte yandan 1856da İngiliz sanayicisi Borden, sütün dörtte bir suyunu çıkarıp buna beşte iki oranında şeker ekleyerek toz süt imaline başladı.

Kimya elini besin sorununa uzatmıştı.

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol