DEMOKRASİ
Demokrasinin tanımı üzerinde ve demokrasinin günümüze kadar gelmesi konusunda bir çok sav ortaya atılmış ve bir çok adım atılmıştır.
Siyasi anlamda demokrasi,millet işlerinin yürütülmesi için gerekli siyasi kurumları tespit etme ve bu kurumların işlemesini sağlayan, kanunları yapma yetkilerini halkın elinde bulunduran rejim.(MEB Türk Ansiklopedisi,1966)Demokrasi teriminin kullanılması ise bilindiği gibi Eski Yunan'daki şehir devletlerinden başlamaktadır. Demokrasi, "Demos-Halk" ve "Kratos-Yönetim" kelimelerinin birleşmesinden oluşmaktadır. Demokrasinin beşiği, Anadolu ve Yunanistan yarımadalarıdır. Atina ve Isparta şehir devletlerinde köle olmayan bütün erkekler, sitenin yönetimine katılabiliyordu. (Amin,1993)Farklı sosyo-ekonomik süreçlerde gelişmiş olsalar da, site demokrasilerinde bugünkü demokrasi anlayışımızın bazı izlerine rastlamak mümkündür
Ortaçağ'ın feodal sosyal ve ekonomik yapısı, sanayi devrimini hazırladığı gibi; düşünsel ortamı da, Rönesans ve Reform hareketleri öncesinde düşünsel alt-yapısının gelişmesine katkıda bulundu. Feodal düzene karşı halk tabakalarının yükselen sesi ise, demokratik sürecin toplumsal tabanını oluşturdu.Ticaretin gelişmesiyle birlikte yükselen orta sınıflar, yönetimde söz sahibi olma taleplerini ortaya koymaya başladılar. "Kararların alınmasına katılma hakkı verilmeyenler, bu kararlara uymak zorunda değildir" görüşü güç kazanmaya ve tepkide bulunma, doğal bir hak olarak görülmeye başlandı. Bu nedenle modern demokrasinin köklerinin Ortaçağ'a kadar uzandığı belirtilmektedir.(Büyükkaragöz ve Kesici,1998)
Ortaçağ'daki demokrasi süreci açısından ilk önemli tarihsel adım, 13. Yüzyıl'da (1215) "Mâgna Carta Libertatum" ile atıldı. Bu belge, birey hak ve özgürlükleri ile adalet anlayışının gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayan Yeniçağ'da mutlak monarşi anlayışı gittikçe zemin kaybederken, demokrasinin nüvesi niteliğindeki fikirler toplumsal tabakalarda filizlenmeye, sosyal gelişmenin sözcüsü ve liderleri konumunda olan filozoflar tarafından dile getirilmeye başlandı.(MEB Türk Ansiklopedisi,1966)
18. Yüzyıl'daki "Aydınlanma Çağı"nın üç filozofu olan Locke, Montesquieu ve Rousseau'nun, diğer bir çok düşünürle birlikte, demokrasinin gelişmesi ve savunulmasında büyük rolleri oldu. (Büyükkaragöz ve Kesici,1998)
Ancak demokrasi açısından tarihsel dönüm noktaları, eski dönemden yeni bir döneme kesin bir geçişi ortaya koyan, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 Fransız Devrimi olmuştur. Amerikan "İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi" ve Fransız Devrimi'nin "Özgürlük, eşitlik kardeşlik" anlayışı, demokrasi anlayışının gelişmesinde kilometre taşı teşkil ettiler. (Doğan,2003)
19. yüzyıldan II. Dünya Savaşı'nın bitimine kadar olan dönemde bir yandan imparatorluklar çözülüp ulus devletler kurulurken, diğer taraftan da ideolojiler gelişti ve ideoloji tartışmaları başladı. Anti-demokratik ideolojiler, bazı ülkelerde iktidara geldi. Nazizm ve faşizme dayanan rejimler, II. Dünya Savaşı'nda yenilirken, totaliter ve antidemokratik Sovyet/Doğu Bloğu komünizmi ise süreç içerisinde kendiliğinden yıkıldı. Tarih, totaliter ideolojilerin demokrasi karşısında başarısızlıklarını ve hiç bir şekilde insan mutluluğuna hizmet etmediklerini açıklıkla gösterdi.(Karpat,1959)
Dünya Savaşı'ndan sonra İnsan Hakları konusundaki ilk girişim, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948'de kabul ettiği "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi" ile gerçekleşmiştir. İnsan hakları ile ilgili diğer bir uluslararası sözleşme, 4 Kasım 1950'de Avrupa Konseyi kapsamında imzalanmıştır. Ayrıca 1 Ağustos 1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi de insan hakları ile ilgili bölümler içermektedir.(Doğan,2003).Özellikle "Soğuk Savaş"ın bitiminden sonra insan hakları kavramı, demokratik süreçte giderek önem kazanmıştır. Çünkü insan haklarının kullanılabilmesi, ancak demokratik bir ortamda mümkündür.
Türk toplumunun demokratikleşme süreci, 19. Yüzyıl'a kadar uzanmaktadır. Bu yüzyıldan başlayarak Osmanlı İmparatorluğu'ndaki reform süreci, Avrupa ülkeleriyle çok daha yakın siyasal, ekonomik ve kültürel ilişkileri de beraberinde getirmiştir.
1808'de II. Mahmut'un imzaladığı Senedi-i İttifak, merkezdeki padişahın karşısında illerdeki "ayan"ın (büyük toprak sahipleri) siyasi konumunu güçlendirmiştir.1839 Gülhane Hattı Hümayunu ve 1856 Islahat Fermanı, İmparatorluk içerisinde dini hukuk sisteminin yanında laik bir hukuk sisteminin nüvesini oluşturmuştur.
1839-1856 Tanzimat dönemi; Osmanlı İmparatorluğu'nun reform sürecine hız kazandırmış, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilan edilmesi ise sürecin dönüm noktası olmuştur. 1876 tarihli "Kanuni Esasi"de vatandaşlara tanınan genel haklar, yasalar önünde eşitlik, kişi dokunulmazlığı, basın özgürlüğü, ticaret serbestliği, dilekçe hakkı, eğitim özgürlüğü, kamu hizmetlerine girebilme imkanı, mal güvenliği, angarya ve işkence yasağı, vergilerin kanunla alınabilmesi gibi temel hak ve özgürlükler şeklinde özetlenebilir.(Gözübüyük,1993 )
Ancak Türk toplumunda demokratikleşme süreci açısından dönüm noktası, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasının ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihi olmuştur. Böylece hukuk sistemi ve devlet anlayışı açısından Osmanlı dönemi ile kesin bir kopuş gerçekleştirilerek ulus-devlet oluşturulmuştur.Türk reform hareketi, İmparatorluktan ulus-devlet anlayışına geçtiği 1920'lerde Avrupa'nın laik, birey hak ve özgürlüklerine dayanan ulus-devlet anlayışını kendisine model olarak almıştır. Atatürk'ün liderliğindeki Türk devriminin amacı, Türkiye'yi çağdaş değerlere dayanan bir devlet olarak kurmak ve Batı dünyasındaki yerini almasını sağlamaktı.
1920 ve 1930'larda Avrupa'da otoriter ve totaliter sistemler hakimdi ve demokrasiler zor bir dönemden geçiyordu. Buna rağmen Türk devrimi ideolojisi, demokratik değerlere bağlılığını ve nihai hedef olarak siyasi sistemin tam demokratikleşmesini hiç bir zaman terk etmemiştir..( Karpat,1993)“Bu dönemde Türkiye, siyasi liderliğinin kararıyla çok partili sisteme geçen tek ülke olmuştur.(Karpat,1993)”
II. Dünya Savaşı'nın sonrasında 1946 milletvekilliği genel seçimleriyle çok partili parlamenter sisteme geçiş gerçekleştirilmiştir.1950 seçimleriyle Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarı Demokrat Parti'ye bırakmıştır. Böylece Türkiye'nin tek parti yönetiminden çok partili demokrasiye geçmesi, toplumsal karışıklık, devrim, kan dökülmesi ya da yabancı istilası ve baskısı sonucu değil, kamuoyunun desteği ve siyasi elitlerin sağduyusu sonucu gerçekleşmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, insan hakları ve özgürlüklerine ilişkin bütün uluslararası sözleşme ve bildirgeleri imzalamış, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve AGİT'in insan hakları, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına yönelik bütün girişimlerini desteklemiştir. Avrupa Konseyi Protokolü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafından onaylanmış ve 1987 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı yürürlüğe girmiştir.(Doğan,2003)
Demokrasi aynı zamanda “sivil yönetim” demektir. Demokratik bir rejimde silahlı kuvvetlerin görevi demokratik yoldan belirlenmiş ulusal güvenlik politikası doğrultusunda ve hükümetin emri altında yurt savunmasına hazırlanmak, kendisine görev verildiği zaman da ülkeyi fiilen savunmaktır. Demokrasilerde ulusal politikalar bütün yurttaşlarca tartışılabilir ve bu konulardaki temel kararlar demokratik bir tartışma süreci sonunda sivil siyasetçiler tarafından alınır. (Erdoğan,1999)
Belirtmek gerekirse, eğitimle demokrasi arasında karşılıklı bir bağımlılık olduğunu söyleyebiliriz. Eğitim ve öğretimin amacı; özgür düşünceli, kişilik sahibi, öğrendikleri arasında neden- sonuç ilişkisi kurabilen insanlar yetiştirmektir. Demokratik toplumun gelişmesi için vatandaşlar günlük yaşamlarında demokratik idealleri destekleyen ve geliştiren davranışları göstermelidir.
Bunun sağlanmasında eğitime önemli görev düşmektedir. Bu anlamda eğitim, vatandaşlara demokrasiyi destekleyici nitelikte olan şu özellikleri kazandırmalıdır: Kendini ifade etme, sorumluluk duygusu, liderlik, toplumsal (sosyal) sorumluluk ve bağlılık…(Yaylacı,2004)
Sonuç olarak dünyada ve Türkiye’de demokrasi hareketleri gün geçtikçe yeni safhalar kaydetmekte ve gelişen bu safhalar demokrasiyi daha da bir önemli kılmaktadır.Kısacası günümüz için şunu diyebiliriz.”Demokrasi insanın sığınağı,insanda demokrasinin güç kaynağıdır.”