Ucuz kağıt yapımı,İslam’da bilimsel faaliyetlerin görülmedik derecede büyük bir hız kazanmasına neden olmuştur.Böylece yeni bir meslek kitap ve kağıt satıcıları sınıfı ortaya çıkmıştır.Buna bağlı olarak önemli şehirlerde özellikle Bağdat,Kurtuba,Kahire,Meşhed ve Şam’dakitapçı dükkanları ortaya çıkmış ve yayılmıştır
Bu dükkanların sahipleri sadece ticaret yapan ve para kazanan insanlar değil,aynı zamanda yüksek kültürlü münevver insanlardı.Aslında bu dükkanlar ticari gayelerle açılmıştı.Fakat,zamanla kültürlü ve edebi zevki olan kimseler onlara ilgi gösterince,buralar kültür ve ilim alışverişi yapılan yuvalar haline geldi.Dükkan sahipleri,öğrenci ile bilginlerin bu kitaplardan faydalanmasını sağlıyorlardı.Bu sebeple birçok bilgin,zamanının çoğunu buralarda harcamış,kitapları serbestçe incelemiş,onlar üzerinde çalışmış,yada seçtikleri bir kısım kitapları satın almışlardır.El Cahız’in,kitapçi dükkanlarında sabaha kadar kilitli kalmak suretiyle istediği kitapları okuduğundan söz edilir.
Kendileri bilgin olan kitapçılar,başka bilginleri dükkanlarına davet etmişler,böylece akademik tartışmalar için resmi olmayan klüpler ortaya çıkmıştır.Bu bakımdan kitapçı dükkanları ile cahiliye devrindeki Ukkaz,Mecenne ve Zül-mecaz panayırları arasında bir bağlantı kurulabilir.Araplar bu panayırlara ticari gayelerle gidelerdi.Fakat edebiyat alanındaki yeteneklerini sergilemek için bu panayırları bir fırsat olarak görürlerdi.
Kitaplar sıradan öğrenciler için pahalı sayılırdı.Dolayısıyla öğrenciler önemli zamanlarını bu kitapları el yazmasıyla kopye ederek geçirirlerdi.Böylece İslam dünyasında “hattatlık” denen,sanat değeri yüksek bir meslek ortaya çıkmıştır.
İlk kitapçı dükkanları Abbasiler devrinin başlarında görülmeye başlamış,kısa zamanda tüm İslam dünyasında yaygın bir duruma gelmiştir.
Tolunoğulları ve İhşidler zamanında kitapların satıldığı dükkanların bulunduğu çarşılardan söz edilir.
3-BİLGİNLERİN EVLERİ
İslam’da eğitim ve öğretimin gelişiminde önemli rolü olan yerlerden biri de “Bilginlerin Evleri” yada daha geniş manada “Şahıs Evleri”dir. Mescitlerin tesisinde önce ilk zamanlardan beri özel evlerin eğitim ve öğretim amacıyla kullanıldığı bilinir.İslam’ın ilk günlerinde Erkan’ın evi bu amaçla kullanılmış,Peygamber yeni dinin öğretilerini burada açıklamıştır.Mescitler kurulduktan sonra da aynı durum devam etmiştir.
Gündüzleri idari vazifesiyle meşgul olan ünlü bilgin İbn-i Sina,akşamları evinde büyük bir topluluğa eseri Şifa ve Kanun’u okumayı adet haline getirmiştir.Talebe ve alimlerle dolup taşan evlerden biri de Gazali’nin evi idi. Daha pek çok müderris,hususi evlerde dersler vermekte idiler.Müzara ve zikir meclisleri de denen bu toplantılar,felsefe dahil,her konuyu içine almakta idi.Bağdat’ta Yuhanna b.Maseveyh’in meclisi,tabibleri,kelamcıları,filozofları ve edebiyatçıları ihtiva ediyordu.
4-EDEBİ SALONLAR(İlim Ve Edeb Meclisleri)
İlim ve edeb meclisler,bilginlerin evlerinde yapılan toplantıların,daha resmi mahiyette saraylarda yapılan şeklidir.Bu meclisleri,4 halife zamanında başlayan,özellikle idari işlerin görüşüldüğü “meşveret” meclislerinin devamı sayabiliriz.İlk Emevi halifesi ile halifelerin saraylarda ikameti bir gelenek haline gelince,halife huzurunda bilimsel ve edebi tartışmaların yapıldığı toplantılar yaygınlaştı ve bu toplantılar bir düzen ve kurala bağlandı.Bu salonların,gelişerek İslam dünyasına yayılması ise Abbasiler devrinden itibaren başlar.
Bu salonlar daha çok Arap halifelerinin otoritelerine boyun eğmiş bulunan yabancı milletlerin adet ve kültürlerin tesiri altında gelişme göstermişlerdir.Halifeler,bilindiği üzere din ve dünya işlerini kendi şahsında toplayan önder oldukları için bu amaçla yetiştirilmişler ve kendileri birer bilgin haline gelmişler,bilimin,bilimsel tartışmaların savunuculuğunu,bilginlerin koruyuculuğunu yapmışlardır.Muaviye,Hişam ve Abdülmelik b.Mervan gibi Emevi halifeleri,Ebu Cafer el-Mansur,Harun Reşid Memun gibi Abbasi halifelerinin ünlü bilginleri saraylarına davet ettikleri onlarla,bilimsel konularda konuştukları bilinmektedir.
İslam dünyasında bağımsız yada yarı bağımsız küçük hükümdarlıklar ortaya çıkınca bu hükümdarlarda mevcut geleneği devam ettirdiler.Farabi’nin eserlerini Beytüd-devlenin sarayında yazdığı bilinmektedir.Bu reviden saraylara örnek olabilecek diğer bir saray da Gazneli Mahmud’un sarayıdır.Bu sarayda Tarihçi Utbi,Biruni,Şair Firdevsi…..vs. gibi alimler bulunmaktaydı.Büyük Selçuklar devrinde de aynı gelenek devam etti.Nizamül Mülk’ün huzurunda tartışmayı kazanan ünlü Sünni kelamcı El-Gazali Bağdat’taki meşhur Nizamiye medresesine müderris tayin edilmiştir.Nureddin Mahmut Zengi’nin sarayı da bilginlerin bir toplantı yeri idi.Mısırda Tolunoğulları,İhşidler ve Fatimilerin saraylarında da aynı durum görülmüştür.
5-ÇÖLDE VE GÖÇEBELERDE EĞİTİM(Badiyede Eğitim)
Doğru Arapça konuşma,cahiliye döneminden beri önemini muhafaza eden bir meseleydi.Hatta Hz.Peygamberin sırf bu yüzden badiyede bulunan bir süt anneye (Halime)verildiği bilinmektedir.Bu sadece onun için değil bütün bir kavim için böyleydi.Örgüm bir eğitim şekli olmamakla beraber zenginler ile imkan sahipleri bu yola başvuruyorlardı.
Yeni dinin kitabı Kur’an’ın inmesiyle düzgün Arapça konuşmanın önemi daha da arttı.Çünkü yeni dinin kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim Arapça idi.Ku’an,Kureyş lehçesinde inmiş olmakla birlikte,başka kabilelerinin dilinden kelimeler de kutsal kitapta bulunmakta,bo onun anlaşılmasını güçleştirmekte idi.Bu güçlülüğün ortadan kaldırılması için yoğun bir çalışma içerisine girildi;bu da dil(lugat)ilminin teşekkülüne götürdü.Bu yüzden dile ait çalışmaların merkezini kuran ve sünnet teşkil etmiş ve buna bağlı olarak Arap dilinin saflığını koruyan göçebe Araplardan geniş çapta yararlanma yollarının aranması için zemin hazırlanmıştır.
Dil çalışmalarına götüren ve bu yolda göçebe Araplardan geniş çapta yararlanma gereğini hissettiren bir başka neden de Hz.Ömer devrinden itibaren kısa zamanda büyük fetihler sonucu Arağ olmayan halkların Müslüman olup İslam devleti sınırları içine katılmasıyla Arap olamayan Müslümanlar ile Araplar arasındaki münasebetler gelişmeye başladı.Arap olmayan Müslümanlar,İslam Devletinin her tarafında rahatlıkla dolaşıyor ve istedikleri yerlere yerleşiyorlardı.Bunun için birçok şehir,özellikle Medine,Şam ve Bağdat gibi şehirler dil bakımından karışık ve kozmopolit şehirler haline geldiler.İşte bütün bunlar,çeşitli dillerden etkiler yerine melez bir Arapça’nın ortaya çıkmasına sebep oldu,Arapça’da bozulmalar başladı.Hatta Emevi Halife ve prenslerinin bile dilde birçok yanlışlar yaptıklarını,doğru Arapça konuşmadıklarını tarih kitapları bildirmektedir.Bu durumdan kurtulmak ve doğru Arapça konuşabilmek için çöle gitmekten başka çare kalmamıştı.Bazı göçebe Araplar da,bu durumdan faydalanarak öğretmenlik görevini yüklenmişlerdir.Böyle bir eğitim gayesiyle Emevi Halifesi Muaviye,oğlu Yezid’i badiyeye göndermişti.Yine Abbasi Halifesi Mutasım’ın da düzgün konuşmayı öğrenmek için çöle gittiği bilinmektedir.Prensler dışında çok sayıda bilgin de çölü bir öğrenim yeri olarak seçmiştir.İmam Şatii,bunların başında gelir.
C-İLK BİLİMSEL ARAŞTIRMA KURUMLARI
1-BEYTÜL HİKME
İslam aleminde önceleri her türlü sosyal faaliyetlerin merkezi camilerdi.Öğretim de buralarda yapılıyordu.Zamanla Müslümanlar arasında felsefe,tıp,matematik,astronomi,fizik,kimya gibi eski milletlerin meydana getirdiği ilimler yayılmaya başlayınca,bu ilimler için yeni öğretim merkezleri açılmaya başlandı.Abbasiler devrinin başlarında tercüme faaliyetlerinin hızlanması,eskilerin ilimleri(ulum el- evail)’ne rağbetin artması üzerine,Bağdat’ta Beytül Hikme açıldı.Abbasi Halifesi Memun tarafından kurulan Beytül Hikme,genel anlamda ve resmi sarayın dışında herkese açık ilk okuma ve daha doğrusu araştırma enstitüsü veya akademisidir.Belki de Beytül Hikme,medresenin resmileşmemiş halidir.Cami,Kur’an ilimlerine ve tıkha ait öğretimin merkezi olurken,camide okunan ilimler ile Beytü’l –Hikme’de okunan ilimler ayrılıyordu.
Eskilerin ilimlerine ait farklı dillerde gerek tercüme,gerekse telif olarak pek çok Arapça eser barındıran bu ilim merkezi,Halife Mütevekkül zamanında kapatıldı.Bununla beraber eskilerin ilimlerine dair olan çalışmalar devam etti.Beytül Hikme’de çalışan Henveyn b.İshak,Sabit b.Kırra gibi bilginlerin tercüme telif faaliyetleri Ben-i Musa ve Feth b.Hakan gibi devlet adamlarının himayesinde devam etti ve varlığını X-asrın ilk çeyreğinin sonlarına kadar devam ettirdi.
2-DAR’UL HİKME (Dar’ul –İlim)
Tercüme ve bilim faaliyetleri devam ettiğinden çok geçmeden Beyt’ül Hikme’nin yerini alacak Dar’ul İlim adlı müesseseler kuruldu.İlk Dar’ul İlim IX-X asırlarda Musul’da tesis edilmişti.Fakat Dar’ul-İlimler arasında en meşhur olanları Fatimiler tarafından kurulanlardır.Fatimiler,Batini propagandasını yapabilmek için ulum el-evail (eskilerin ilimleri)’den faydalanmaya ehemmiyet veriyorlardı.Bu sebeple camilerdeki öğretimin yanında,Fatimi Halifesi Hakim bi-Emrillah tarafından 24 mart 1005 tarihinde Kahire’de Dar’ul-İlim (Dar’ul Hikme)adıyla bir ilim akademisi açıldı.Burada büyük bir kütüphane de kuruldu.Beytül Hikme’den farklı olarak burada dini ilimlere dair eserlerde vardı ve Sünni ve şii alimler bir arada bulunabilmekteydi.Alimler buraya gelerek istedikleri eserleri okuyorlardı.Çok geçmeden Dar’ul İlim’in daha küçük örnekleri İskenderiye,Halep,Kudüs,Dimaşk ve Trablusşam’da kuruldular.Fakat,bu müesseseler daha sonra sadece bir propaganda merkezi haline dönüştü.Toplayıcı olacakları yerde bölücü hale gelen bu müesseseler,zamanla zayıfladılar.Eskisi kadar kuvvetli olmayan Dar’ul İlimler Fatimilerin sonuna kadar (Eyyübi iktidarına kadar) devam etti.
3-YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMLARI OLARAK MEDRESELER
Daha önce,Beytül Hikme ve Dar’ul İlim (Dar’ul Hikme)’lerin kurulma nedeninden bahsetmiştik.İslam Devletinin genişlemesi ve yabancı kültürlerle yakından irtibata geçilmesine bağlı olarak eski Yunan-Helen kültürü ve ilmi,tercüme faaliyetleri sonucu İslam dünyasına girmişti.Böylece İslam Dünyası,felsefe,tıp,matematik,astronomi,fizik,kimya gibi ilimlerle birlikte kelam,cedel,münazara gibi tartışmayı gerektiren ilimlerle de tanıştı.Toplumun gelişmesi ve ihtiyaçların çoğalması sonucu,belli bir süre ihtiyaca cevap verebilen bazı müesseseler ihtiyaca cevap veremez olmuştu.Mesela,önceden eğitim ve öğretim faaliyetlerinde ihtiyacı karşılayan cami,bu görevi yapamaz olmuş,bu ihtiyacı gidermek için camiler dışındaki müesseseler yapılmaya başlandı.
Böylece yetişkinlerin eğitim-öğretimine tahsis edilen cami dışı müesseselerin ilk örneklerine Abbasiler Devrinde rastlıyoruz.Halife Me’mun devrinde (813-833) Bağdat’ta Beytül Hikme kurulmuştu.Beytül Hikme’de Ulumu Dahile,tecrübi ve akli ilimler tercüme ediliyor ve okutuluyordu.Cami de Kur’an ilimleri ve tıkha ait öğretimin merkezi oluyordu.Fakat daha sonra kurulan Dar’ul İlimler’de ve medreselerde pozitif ilimlerin yanında cami ilimleri (Kur’an,hadis,fıkıh) de okutulmaktaydı.Fakat Dar’ul İlimler ve medreseler,camiler kadar halka açık olmadığı gibi,onlarda belli gaye için eğitim ve öğretim yapılıyordu.Öğrenci ve öğreticiler için özel şartlar,belli bir bilgi ve öğrenim seviyesi gerekiyordu.
Beytül Hikme ve Dar’ul İlimgibi müesseselerin birer eğitim ve öğretim merkezi olup,medreselerin doğuşunda etkili oldukları anlaşılmaktadır.Beytül Hikmeyi ilk medrese olarak kabul edenler de bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi Abbasilerin ilk devirlerinde eğitim-öğretim müesseseleri için henüz medrese terimi kullanılmaktadır.Bu kelime ilk olarak IX-asırda kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte medreselerin resmi bir teşekkül olarak devlet tarafından kurulması ve destek görmesi X- asırda Karahanlılar zamanında olmuştur.Karahanlılar Müslüman olunca kendileriyle çağdaş Abbasi devletindeki mevcut medreseleri aldılar.Bu kurumlar kısa zamanda ülkenin her yanına yayıldı.Semerkant,Buhara,Taşkent,Balasagun,Yarkent,Kaşgar gibi kentlerde çok sayıda medrese kuruldu.Karahanlı hükümdarlarının bilime önem vermeleri,bilim adamlarını korumaları nedeniyle toplumun bilgi düzeyi yükseldi.İç Asya’da sözü edilen şehirler,bütün dünyanın bilim,kültür,sanat merkezleri haline geldi. Bu ortamın kurulmasında Farabi ve İbn-i Sina’nın,Yusuf Has Hacib’in,Kaşgarlı Mahmud’un,Ahmed Yesevi’nin ve Edib Ahmet Bin Yükneki’nin büyük katkıları olmuştur . Devlet öncülüğü ile kurulan ve devletten destek alan ilk medrese