A.Hamid tanzimat edebiyatının ikinci kuşağı içerisinde Recaizade ile birlikte Türk edebiyatının yenileşmesinde ve değişmesinde cesur adımlar atabilmiş, eski edebi geleneğe karşı pervasızca davranabilmiş bir sanatçıdır.Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Ekrem işin daha teorik yönünü işlemiş, Hamid ise yazdıkları ile bu işi uygulamıştır.
Hamid’in sanat konusunda fazla titizlenmeden böylesine bir atılımı yapması, kendinden önce yenilik yolunun açılmış olması, iyi bir karikatür çevresinde yetişmesi ve arkasında kendisini yüreklendiren usta sanatçıların bulunmasıyla açıklanabilir.Batıyı ve batılı düşünceyi tanıma ondan bir hayli mesafe almıştı.Hamid’den öncekiler batıya giderken, daha çok oranın fikri yapısını tanıma telaşı içindeydiler. Şinasi ve Namık Kemal bu duruma iyi birer örnektir.Namık Kemal Avrupa’da edebiyattan çok siyasi meselelerle uğraşmıştı, oysa Hamid Paris’e küçük yaşta özel eğitim görmek için gidiyor. Edebiyat ve sanat faaliyetlerini rahatça izleyebiliyordu.Şüphesiz bu rahatlık birazda aileden gelmekteydi.Öncelikle O kültürlü bir ailenin çocuğu olarak özel hocalar elinde yetişmiş doğu ve batı kültürünü bizzat yerinde tanımış, yine ailenin nüfuzu dışişlerinde üstelik Paris’te göreve başlamış olması onun için büyük bir şanstı.Ayrıca Namık Kemal ve Ekrem gibi iki ustanın mektuplarıyla sürekli onu desteklemesi Hamid’i yüreklendiriyordu.İşte Hamid böylesine elverişli ortamda edebiyata kendisini vermiş ve hiçbir bağlayıcı kural tanımadan birazda ölçüsüz biçimde sürekli yazmıştır.
Edebiyat dünyasına önce MACERA – İ AŞK adlı piyes denemesiyle girmesi bir yana bırakılırsa Hamid’in sanatının özünde şiir yatar.Yenilik edebiyatının bu yorulmaz kaleme şüphesiz şiire eski tarz denemelerle başlamıştır.Ancak o yolda yazdıklarını kitabına almayı gerek duymamıştır.O, gazel ve kaside yazma hevesine kapılmamış; ilk şiir kitabı SAHRA’dan başlayarak şiirin bütün konularında yenilik peşinde koşmuştur.Sahra; kır ve köy hayatının şiirleşmesi ile Türk şiirine yeni bir tarz kazandırmıştır. Buradaki manzumelerin kuruluşu bir yenilik örneğidir.Bu değişme, MAKBER ile fikri muhteva kaymıştır. Şinasi’nin akla ve mantığa yönelen tavrı, Ziya Paşa’nın felsefi düşüncesi yanında Hamid Makber ve diğer şiirlerinde metafizik düşüncenin kapılarını zorluyordu.Şüphesiz bu yaşanılan hayat ve bu hayatın içinde yer alan insanın konumundan kaynaklanıyordu.Buda şiirde insanın düşünceleriyle ve duygularıyla yer almasının bir ifadesidir.
Makber hem Hamid’in sanatında hem de Türk şiirinde bir yükseliştir.Eskinin mersiye anlayışını alt üst ederken şekilce yaptığı yenilik bir kenara bırakılırsa şair içinde bulunduğu acı durumu gönül gözüyle değerlendirmiş hayatın mahiyetini de derinlemesine düşünmekten geri kalmamıştır.Bu şiirde biz duyan ve düşünen Hamid’le karşılaşırız.İşte Makber’in Türk şiirindeki çıkışı en çarpıcı yanı budur. Hamid buradaki düşünce noktasına çok önceden yoğunlaşarak hazırlanmış burada ulaştığı duygu ve düşünce kurgusunu yakalamıştır.Fatma Hanım’ın acılı ölümü bunu hızlandırmış, üstelik onda ölüm düşüncesini ön plana çıkarıvermiştir.Ayrıca bu mesele Makber ile sona ermemiş ölü ile devam etmiştir. Makber’de feryat eden şairin yerine ölüde düşünen bir insan karşımıza çıkar.Bunların devamı olan Hacle’de ise ölüm ile hayat arasında döner durur.
Hamid’in şiirinde ikinci büyük tema tabiattır.Tanzimat edebiyatının ikinci kuşağı ile tabiatın birden bire ön plana çıkmasında romantizmin ve batıdan çevrilen romantik eserlerin rolü büyüktür. Ayrıca şairin tabiat güzelliklerine hayranlığı da bilinmektedir.Mektuplarında özellikle Hindistan’ın insan eli değmemiş olan tabiatı çokça anlatması bundandır.Nitekim o yılların ürünü olan bazı manzumeleri, tabiat karşısında hayvanlığını gizleyemeyen ve düşünen şairi verirler.
Sosyal Bilgiler Öğretmeni ibrahim BAŞAK (kervanci63)