ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     => Kurtulus Savasi
     => Cepheler
     => Teknolojik Gelismeler
     => Dunyanin Yedi Harikasi
     => Dunyada Esen Ruzgarlar
     => Dunya gunesin...
     => osmanli da hosgoru
     => Ermeni Meselesi
     => Osmanli Tarihi Kisa Ozet Halinde
     => osmanli sultanlarinin olum nedeni
     => Futbolun kisa tarihcesi
     => Cocuk haklari
     => futbol oyun kurallari
     => futbol
     => volkanik faaliyetler sonucu olusan yersekilleri
     => TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİK, JEOSTRATEJİK VE EKOSTRATEJİK ÖNEMİ
     => Toprak Kirliliğine Sebep Olan Faktörler
     => Pozitif düsüncenin bilimin gelismesine katkilari
     => BİYOLOJİK SAVAS
     => DEPREME KARSİ YAPİLACAK HAZİRLİKLAR
     => Besinler ve Suyun Canlılar için Önemi
     => Elementlerin Hayatimizdaki Onemi Nedir
     => Yeterli ve Dengeli Beslenme
     => Vitaminler ve bulundugu besinler
     => su dongusu
     => madde ve ozellikleri
     => yenilebilir enerji kaynaklari nelerdir
     => sindirim sistemi
     => Peri bacalarinin olusumu
     => egitimde bilgisayar
     => GAP
     => teknoloji ve yeni teknojiler
     => Hicret
     => soguk savas donemi turk dis politikasi
     => protestanlik ve reform onculeri
     => vatandaslik haklari
     => batilasmanin Turkiyede gelisimi
     => koyden kente gocun neden ve sonuclari
     => kimlik
     => su kirliligi
     => Turkiye de Turizm
     => 1.Dunya Savasi ve Osmanli
     => Ataturkun Katildigi Savaslar
     => Malazgirt Meydan Savasi
     => Sakarya Meydan Muharebesi
     => Avrupa toplulugu ve Tarihi Gelisimi
     => Akraba Evliliklerinin Sakincalari
     => Savas-Aclik-israf
     => cografyanin tanimi ve konusu
     => Cocuk Haklarii
     => Demokrasi nedir
     => Dünya ve Evren
     => iletisim teknolojileri
     => Türklerde Demokrasi Anlayışı
     => Toplumsal Alanda Yapılan İnkilaplar
     => Asiretten Cihan Devletine Dogru
     => Genelgeler
     => Milli Savunma
     => Trablusgarp Savasi
     => Dusuncenin Bilimin Gelisimine olan Etkisi
     => Gencligin Korunmasi
     => Mondros Ateskes Antlasmasi
     => Nufus ve Yerlesme
     => Zigguratlar
     => ilkcagda Anadolu Uygarliklari
     => Turklerde Mezar Taslari
     => Turk evinin tarihi gelisimi
     => Karbon 14 Metodu ve Soru isaretleri
     => arkeometri'nin tanimi ve tarihcesi
     => Avrupa Birligi
     => Ucuz Kağıt Yapımı
     => fonksiyonlarına göre şehirler
     => Mahşer ve Hesap Günü
     => Cep telefonsuz hayat düşünemeyenlere
     => Maddelerin yoğunlukları tablo halinde
     => Kitap Okumanın Önemi
     => Tekerleğin Bulunuşu
     => Mondros Mütarekesi
     => Dinimizde Sakınmamız Gereken Kötü Davranışlar
     => Mekke Dünyanın Tam Merkezinde
     => Mors alfabesi
     => Şahmeran Efsanesi
     => Vitray Sanatı
     => Renklerin Anlamı ve Dili
     => Sporun Faydaları
     => Osmanlı Armasının Anlamı
     => Türk futbol Tarihi
     => Avrupa Devlerinin Osmanlıya Yönelik Politikaları
     => Sıfatlar
     => Erozyon Tanımı ve Çeşitleri
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - Mahşer ve Hesap Günü


MAHŞER  VE HESAP GÜNÜ

 İnsanların toplandığı yer anlamında "Ha.şe.re" fiilinden ismi mekân. İkinci sûr'a üflendikten (nefha-i saniyeden) sonra insanların hepsinin diriltilerek kabirlerinden kalkıp muhakeme edilmeleri için toplandıkları yer anlamına gelir. Mahşere "mevkıf" (insanların muhakeme olunmak üzere toplanacağı yer) zamana da "Yevmü'l-haşr" denilir. Şöyleki: Birinci nefhada (sûr'a ilk defa üflendiğinde) Allah'ın kalmasını dilediği melekler müstesna, canlıların hepsi ölecek, yerin ve göklerin nizamı bozulacaktır. Sonra göklerin ve genişletilen yerin nizamı başka bir şekilde sağlandıktan sonra ikinci nefha esnasında (sûr'a ikinci defa üfürülünce) her insan ve cinnin ruhları, diriltilen bedenleri ile birleşir. Yani ruhları, diriltilen bedenlerine taallûk eder. "Birinci defa sûr'a üflenince, Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere, göklerde olanlarla yerde bulunan kimselerin hepsi düşüp ölecektir. Sonra ona bir daha üfürülecek. O anda görürsün ki ölüler diriltilip ayakta bakınıp duruyorlar" (ez-Zümer, 39/68). Herkes, diriltildikten sonra, "mahşer" denilen yere sevkedilir ve burada toplanır: "...Artık sûra üfürülmüştür. Bu suretle hepsini mahşer'de toplamışızdır" (el-Kehf 18/99). "O gün (haşir günü) yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) döndürülecektir. İnsanlar (kabirlerinden kalkıp) bir ve kahhâr olan Allah'ın huzurunda toplanacaklardır" (İbrahim 14/48). Diriltilen mahlukatın toplandıkları "mahşer" fevkalâde geniş, düz, binasız ve yapısız yepyeni bir yer olacaktır. Peygamberimiz (s.a.s:), "Kıyamet günü insanlar, halis undan yapılmış dümdüz ekmek gibi esmere yakın beyaz bir yer üzerinde toplanacaklardır" buyurmuştur (Buhârî ve Müslim'den, Mansûr Ali Nâsıf, et-Tac, İstanbul 1962, V, 365).

Ebû Hureyrenin Peygamberimiz (s.a.s)'den rivayet ettiği bir hadisten öğrendiğimize göre; insanlar, mahşere yürüyerek, binek üzerinde ve ateş azabı içerisinde olmak üzere üç grub halinde sevk edileceklerdir (Buhârî ve Müslim den M.A.Nâsıf, et-Tac, 364). Tirmizi'nin başka bir rivayetine göre üçüncü grub, yüz üstü sürünerek mahşere çekilip götürüleceklerdir (et-Tâc, V, 365).

İnsanlar ve cinler, mahşerde toplandıktan sonra muhakeme olunmak için çeşitli korku ve sıkıntılar içinde uzun müddet bekletileceklerdir. Bu müddetin bin ila ellibin yıl arası olduğu söylenir. Mahşer yerine Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in eline "Livâü'l-hamd" sancağı verilecektir. Başta Hz. Âdem olmak üzere bütün peygamberler, Resulullah (s.a.s)'ın sancağı altında toplanacaklardır (Tirmizi, et-Tâc, V, 385).

Mahşerde, insanların muhakeme ve muhasebesinin bir an önce yapılması için, şefaatta bulunacak zat, büyük Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Onun bu şefaatine "şefaat-i uzma" denilir. Hayız olduğu bu mertebe ve makamda "Makam-ı Mahmud" denir. Şöyle ki mahşerde, mevkıfın güneşi insanların tepelerine yaklaşacaktır. İnsanlar, dayanamayacakları ve tahammül edemeyecekleri son derece sıkıntı ve zorluklara maruz kalacaklar, şiddetli korku ve dehşetler içinde çok fazla bekleyeceklerdir. Kendilerinin bu güç durumdan kurtulmaları için şefaat edecek birini arayacaklardır. Bazı kimseler, bir kısım in. sanlara Âdem (a.s)'a gidin diyeceklerdir. Hz. Âdem, yasak ağaçtan yemesini hatırlayacak, onları Nuh (a.s)'a gönderecek; Hz. Nuh da onları Hz. İbrahim (a.s)'e gönderecek, Hz. İbrahim Hz. Musa'ya yollayacak, Hz. Musa (a.s) da Hz. İsa'ya (a.s) gönderecektir. Hz. İsa da son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)'e gönderecektir. Hz. Muhammed (s.a.s)'de secdeye kapanacak, kendisine ilham edilen en güzel hamd ve senalarla Allah Teâlâ'ya hamd ve senalarda bulunacaktır. Sonra Cenab-ı Allah ona "Ey Muhammed başını kaldır, işte, istediğin verilecek, şefaat et, şefaatın kabul olunacaktır" buyuracaktır. O da yüce Allah'a dua edecek, Allah Teâlâ da onun duasına icabet edecektir. Bundan sonra kullar arasında muhakeme ve muhasebe başlayacaktır. Büyük bir adalet mahkemesi kurularak herkese dünya da yaptığı her iş sorulacak, amel defterleri verilecek ve mizan konulacaktır. Herkes küfr ve dalâletteki veya iman ve hidayetteki rehberleriyle birlikte çağırılacaktır. Bu konuda Kur'an da şöyle buyuruluyor: "O gün insan sınıflarından her birini rehberleriyle (izinden gittiği kimselerle birlikte) çağıracağız. Artık kimin kitabı (defteri), sağından verilirse, onlar kitablarını, en küçük haksızlığa uğratılmayarak okuyacaklardır" (el-İsrâ, 17/71). Herkese "amel defterini oku" denilecek (el-isrâ 17/14). Her insan da amel defterinde neler yazılı olduğunu anlayacaktır. "Yüce Allah, kula bu gün şahid olarak nefsin ve şahidler olarak Kirâmen Kâtibin melekleri kâfidir, der ve sonra ağzı mühürlenir ve azaları da dünyada neler yaptıklarını anlatır" (Müslimden et-Tâc, V, 372). "O gün onların ağızlarını mühürleriz. İşleyip kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şehâdet eder" (Yâsin, 36/65).

İnsan öldükten sonra, bedeni dağılarak, molekül ve maddeleri başka hayvan ve insanlara geçiyor. Allah, insanı ahirette diriltirken başka insanlara aslî cüz (DNA: Deoksiribonükleik asit) olmaktan koruduğu ve altın zerresi gibi kaybolmaktan muhafaza ettiği ve onun bedeninin planını tamamen içeren bir molekülden yaratacaktır. Ve onu bu molekülden aynen yaratırken de diğer maddelerini ilâve edecektir. Zaten insanın bedeni dünyada iken de ölen ve dökülen hücrelerinin yerine yenisi yaratılarak beş ile altı senede tamamen yenileniyor. O halde insanın mahşerdeki bedeni ve organları, dünyadaki azalarının aynısı değildir. "Nasıl oluyor da eskisinin tam benzeri olsa da yeni maddelerden yaratılmış insanın azaları, eski organlarının işlediği suçlarına şahidlik yapacaktır" diye sorulursa; bunun doğru cevabı şudur:

İnsan ruhuyla insandır. İnsanın ruhu değişmez ve ölmez. Bozulmadan aynen kalır. İnsanın dünyada şuurlu olarak işledikleri amellerinin hepsinin bilgisi onun ruhunda aynen mahfuz kalır. Allah Teâlâ mahşerde insanın ağzını mühürleyerek, ruhundaki işlediklerine ait bu bilgileri onun el ve ayak gibi organlarına harikulâde bir yolla söyletecektir.

Mahşerde Peygamberimiz (s.a.s)'e gayet büyük bir havuz ihsan buyrulacak ki bunun büyüklüğü (boyu) Medine ile San'a arası kadar, veya Şam'ın bir kasabası olan Eyle ile San'a arası kadar bir mesafedir. Suyu sütten daha ak, kokusu miskten daha güzel ve baldan daha tatlıdır. Kupaları da gökteki yıldızlar kadardır. Ondan bir defa içen bir daha susamaz (Buhârî ve Müslim'den, et-Tâc, V, 380). Böylece müminler Cennete girmeden önce bu havuzun suyundan içerek mahşerin dehşetinden ileri gelen hararetlerini gidereceklerdir. Gerçi Tirmizî'nin garib bir senetle rivayet ettiği hadiste şöyle buyuruluyor. Mahşerde "Her Peygamberin bir havuzu olacak. Onlar içinde havuzlarına su içmeye gelenlerin en çok ben olacağını umuyorum" (Tirmizî'den, et-Tac, V, 378). Yine Peygamberimiz (s.a.s), bir hadisinde, "Havuzun başına gelenlerin bir kısmının döndürüldüğü anda Onlar, benim ümmetim, diyeceğim. Onların senden sonra ne işler yaptığını (dinlerinden döndüklerini) bilemezsin, denilecek. Ben de, bundan sonra dinlerini değiştirenler helâk olsun, diyeceğim" (Buhârî ve Müslim'den, et-Tâc, V, 379).

Mahşerde insanların muhakeme işleri bitirildikten sonra mahşerle Cennet arasında Cehennemin üzerine sırat köprüsü kurulacaktır. İnsanlar, bölük bölük Cehenneme bir kısmı da Cennete sevk olunacaktır (Sa'deddin Teftâzâni, Şerhu'l-Makasıd, II, 222-223, İstanbul 1305; Abdüsselâm b. İbrahim el-Lakkâni, Şerh-ü Cevhereti't-Tevhid, Mısır, 1955/1375, s. 231-234; Fahreddin er-Razi, Mefâtihu'l-Gayb, İstanbul, 1308)

Muhiddin BAĞÇECİ

 

HESAP GÜNÜ

 Allah tarafından insanların bu dünyada iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerden dolayı âhirette hesaba çekileceklerine dair dikkat çekilen günün adı "Din günü - Ceza günü" ile hemen hemen aynı anlama gelir.

"Hesap günü"ne iman etmek İslâmiyetin inanç esaslarından birini teşkil eder. Bu günün hak olduğu, bir gün mutlaka ' gerçekleşeceği Kitap (Kur'ân)la sabittir.

"Allah herkesi kazandığının karşılığını vermek üzere (diriltecektir). Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir" (İbrâhim, 14/51) buyrulmaktadır. Diğer bir âyette Hak Teâlâ şöyle buyurur:

"Elbette kendilerine peygamber gönderilenlere de gönderilmiş olan peygamberlere de soracağız. Ve onlara olup bitenleri tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Zaten biz onlardan uzak değiliz" (el-A'raf, 7/6).

Âyetlerden açıkça anlaşılıyor ki, sorguya çekilmesi gereken herkesin,

"Hesap günü", ifadesi alınacaktır. Kendilerine peygamber gönderilen her ümmete peygamberlere itaat edip etmedikleri; peygamberlere de, tebliğ vazifelerini ne dereceye kadar yaptıkları ve nelerle karşılaştıkları sorulacaktır. Şu kadar var ki: "Biz bir resûl göndermedikçe azap edecek değiliz" (el-İsrâ,17/I5) âyet-i celîlesi hükmünce, kendilerine "Resûl" gönderilmeyenler bu hesap ve azaptan muaf olacaklardır. Diğer insanlar da dünyadaki amellerine göre hesaba çekileceklerdir:

"O gün insanlar, yaptıkları kendilerine gösterilmek için bölük bölük dönerler" (ez-Zilzâl, 99/6).

"Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir" (el-Mü'min, 40/17).

"Herkesin yaptığı her hayrı ve işlediği her kötülüğü, önünde hazır bulacağı gün yaklaşmaktadır. O gün kişi, kendisiyle yaptığı kötülükler arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah sizi, kendisinden korkmanız için uyarıyor" (Âlu İmrân, 3/30).

Gerçekten öyle zamanlar olur ki, insanın yaptığının yüzüne vurulması veya yaptıklarıyla yüzleştirilmesi her çeşit cezadan daha ağır gelir. Ne var ki, böyle bir cezayı hakketmişse bundan kurtuluş da yoktur.

"Hesap günü", kişi yaptıklarıyla yüzleştirildikten sonra, tartıya vurulmayan, cezası verilmeyen zerre miktarı hayır ve şerrin bırakılmadığı ince hesap anına geçilir. Artık o gün:

"Kim zerre miktarı bir hayır işlemişse, onu görecektir ve her kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görecektir. " (ez-Zilzâl, 99/7-8).

O dehşetli "hesap günü"nde Allah'ın mü'min kullarına korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. Dünyada iken yaptıklarına karşılık Rablerinin kendilerine hazırladığı nimetlere sevinç içinde kavuşacaklardır. Cenâb-ı Hak bu gibi mü'minler için şöyle buyurur:

"Şüphesiz iman edenlerle, Yahudilerden, Hiristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah'a ve âhiret gününe hakkıyla inanıp salih amel işleyenler için Rabları katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi üzülmeyecekler de." (el-Bakara, 2/62) Onlara:

"Îşte bu, hesap günü için size söz verilenlerdir." (Sâd, 38/53) denilecek ve kolay bir hesaptan geçirileceklerdir:

"Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecek." (el-İnşikâk, 84/7-9).

"Kitabı sağ tarafından verilen; Alın kitabımı okuyun, doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten bekliyordum, der." (el, Hâkka, 69/19-20). Böylece hakettiği cennete girer.

Resûlüllah (s.a.s) mü'minlerin "hesap günü"nündeki durumunu şöyle dile getirir: "Mü'min kıyamet günü Rabbine öyle yaklaştırılır ki, artık Rabbi onun sırrını mahşer ehlinden saklamış olur. Sonra ona bütün günahlarını ikrar ettirir: "Şunu işlediğini sen bilir misin?" diye sorar. O da: Ya Rabbi bilirim, der. Sonunda, mü'minin işlediği günahlar hakkındaki itirafları Allah'ın dilediği miktara ulaşınca Allah Teâlâ ona: "Şüphesiz Ben senin işlediğin günahları dünyada senin için örttüm. Bu gün de senin için günahlarını mağfiret ediyorum, "buyurur" (Müslim, Tevbe, 52; İbn Mâce, Mukaddime, 13).

Bu delillerden açıkça anlaşılıyor ki, dünyada iken Allah'a ve âhiret gününe iman ederek O'nun emirlerine uyan, yasakladıklarından sakınan ve salih amel işleyen mü'minler, kolay bir hesaptan sonra Allah'ın kendilerine mükâfat olarak hazırladığı nimetlere kavuşacaklardır. Ancak müslüman olduğu halde, mutlak sûrette cezayı hakkedecek davranışlarda bulunan kimselerin hesabı zor olacaktır.

Hz. Peygamber bir gün ashabına şöyle sorar:

"Müflis kimdir bilir misiniz? Ashâb: Bizim aramızda müflis, hiç bir dirhemi ve malı olmayandır, demişler. Bunun üzerine Resûl (s.a.s); "Benim ümmetimden gerçek müflis; kıyamet gününde namaz, oruç ve zekatla gelipte şuna sövmüş, buna iftirada bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, başkasını da dövmüş olarak gelendir. Şuna buna hasenâtından verilecek. Şayet davası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak kendisinin üzerine yüklenecek, sonra cehenneme atılacaktır" (Müslim, Birr, 59) buyurur.

Günahkâr mü'minin durumu böyle olunca; inkârcıların ve başkalarına zulüm yapanların, daha büyük sıkıntılara düşeceklerinde şüphe yoktur. Onlar, "Hesap günü"nden söz eden âyetleri işittiklerinde alaylı bir şekilde:

"Dediler ki: Rabbimiz, hesap gününden önce (bize vadettiğin) hissemizi şimdiden ver" (Sâd, 38/16).

Müşrikler böyle söylemekle; "hesap gününe kadar beklemeye ne gerek var, o cezadan bizim payımıza düşeni şimdiden ver." diyerek alay etmek istiyorlardı. Cenab-ı Hak da:

"Şüphesiz onların dönüşü bizedir. Sonra onların hesaba çekilmesi de bize aittir. " (el-Ğâşiye, 88/25-26) buyurarak, hem Resûlünü teselli etmiş, hem de onları tekrar uyarmıştır. Bu uyarılara kulak asmayıp sapık yollarına devam edenler için de şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu Allah yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı çetin bir azap vardır" (Sad, 38/26).

O dehşetli gün gelip de insanlar hesaba çekilmeye başlanınca pişmanlık duymanın hiçbir yararı olmayacaktır.

"Kimlerin tartısı ağır basarsa, işte asıl kurtuluşa erenler onlardır. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir, ebediyyen cehennemdedirler" (el-Mü'minûn, 23/102-103).

"Kitapları sol taraflarından verilenlere gelince, o: Keşke bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim, der" (el-Hâkka, 69/25-26) Cenab-ı Hak onlara:

"Âyetlerim okunurken onları yalanlayanlar siz değil miydiniz?" (el-Mü'minûn, 23/105) diye sorunca, sanıyorlar ki konuşmalarına izin verilmiş, kendilerine ümit kapıları açılmış belki suçluluklarını itiraf ederlerse istedikleri kabul görür:

"Derler ki: Rabbimiz, bize kötülüğümüz gâlip geldi. Biz, sapık bir kavim olduk. Rabbimiz, bizi buradan çıkar, eğer tekrar inkâra dönersek gerçekten zâlimler oluruz" (el-Mü'minûn, 23/106-107). Onların bu sözlerine karşılık:

"Allah da buyurur: Kesin sesi. Artık benimle konuşmayın. Çünkü kullarımdan bir zümre vardı ki bunlar, Rabbimiz inandık, artık bağışla bizi, acı bize. Sen acıyanların en hayırlısısın, diyorlardı. Siz ise onları alaya alıyordunuz, bunlar size beni anmayı unutturuyordu. Ye hep gülüyordunuz onlara" (el-Mü'minûn, 23/108-110) diyerek cehenneme gönderilecekler. Bu arada kendilerinin bu acı hallerini gören mü'minler, cehenneme giriş nedenlerini sorarlar:

"Kitapları sağdan verilenler suçlulara: Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir? diye sorarlar. Onlar derler ki; "Namaz kılanlardan değildik düşkünü doyurmuyorduk. Bâtıla dalanlarla beraber biz de dalardık. "Ceza günü"nü yalanlardık. Bu durumumuz, ölüm bize gelinceye kadar devam etti" derler" (el-Müddessir, 74/42-47).

Akâid kitapları, "hesap günü" ile ilgili âyet ve hadislere dayanarak, bu günün gerçek olduğunu şu şekilde açıklarlar:

a) Amellerin tartılması haktır: Çünkü Cenab-ı Allah "O gün tartı (vezn) haktır" (el-A'râf, 7l8) buyurmuştur. Mu'tezile ise amellerin tartılmasını inkâr etmiş ve bu konudaki nasları tevil etmiştir.

b) Amel defteri haktır: Bu defterden maksat, insanlara ait sevap ve günahların üzerinde tesbit edildiği şeydir. Mü'minlere sağ, kâfirlere sol ve arka taraflarından verilir (el-Hâkka, 69/25-26; el-İnşikâk 84/10; el-İsrâ, 17/13).

Mu'tezile, bu konudaki nassları da te'vil ederek amel defterini gereksiz görür.

c) Öldükten sonra sorguya çekilme haktır: (el-A'râf, 7/6; İbrâhîm 14/51; Âlu İmrân 3/30; Müslim, Tevbe, 52; Buharî, Mezâlim, 2).

Halid ERBOĞA

 

 

 


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol