ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     => Kurtulus Savasi
     => Cepheler
     => Teknolojik Gelismeler
     => Dunyanin Yedi Harikasi
     => Dunyada Esen Ruzgarlar
     => Dunya gunesin...
     => osmanli da hosgoru
     => Ermeni Meselesi
     => Osmanli Tarihi Kisa Ozet Halinde
     => osmanli sultanlarinin olum nedeni
     => Futbolun kisa tarihcesi
     => Cocuk haklari
     => futbol oyun kurallari
     => futbol
     => volkanik faaliyetler sonucu olusan yersekilleri
     => TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİK, JEOSTRATEJİK VE EKOSTRATEJİK ÖNEMİ
     => Toprak Kirliliğine Sebep Olan Faktörler
     => Pozitif düsüncenin bilimin gelismesine katkilari
     => BİYOLOJİK SAVAS
     => DEPREME KARSİ YAPİLACAK HAZİRLİKLAR
     => Besinler ve Suyun Canlılar için Önemi
     => Elementlerin Hayatimizdaki Onemi Nedir
     => Yeterli ve Dengeli Beslenme
     => Vitaminler ve bulundugu besinler
     => su dongusu
     => madde ve ozellikleri
     => yenilebilir enerji kaynaklari nelerdir
     => sindirim sistemi
     => Peri bacalarinin olusumu
     => egitimde bilgisayar
     => GAP
     => teknoloji ve yeni teknojiler
     => Hicret
     => soguk savas donemi turk dis politikasi
     => protestanlik ve reform onculeri
     => vatandaslik haklari
     => batilasmanin Turkiyede gelisimi
     => koyden kente gocun neden ve sonuclari
     => kimlik
     => su kirliligi
     => Turkiye de Turizm
     => 1.Dunya Savasi ve Osmanli
     => Ataturkun Katildigi Savaslar
     => Malazgirt Meydan Savasi
     => Sakarya Meydan Muharebesi
     => Avrupa toplulugu ve Tarihi Gelisimi
     => Akraba Evliliklerinin Sakincalari
     => Savas-Aclik-israf
     => cografyanin tanimi ve konusu
     => Cocuk Haklarii
     => Demokrasi nedir
     => Dünya ve Evren
     => iletisim teknolojileri
     => Türklerde Demokrasi Anlayışı
     => Toplumsal Alanda Yapılan İnkilaplar
     => Asiretten Cihan Devletine Dogru
     => Genelgeler
     => Milli Savunma
     => Trablusgarp Savasi
     => Dusuncenin Bilimin Gelisimine olan Etkisi
     => Gencligin Korunmasi
     => Mondros Ateskes Antlasmasi
     => Nufus ve Yerlesme
     => Zigguratlar
     => ilkcagda Anadolu Uygarliklari
     => Turklerde Mezar Taslari
     => Turk evinin tarihi gelisimi
     => Karbon 14 Metodu ve Soru isaretleri
     => arkeometri'nin tanimi ve tarihcesi
     => Avrupa Birligi
     => Ucuz Kağıt Yapımı
     => fonksiyonlarına göre şehirler
     => Mahşer ve Hesap Günü
     => Cep telefonsuz hayat düşünemeyenlere
     => Maddelerin yoğunlukları tablo halinde
     => Kitap Okumanın Önemi
     => Tekerleğin Bulunuşu
     => Mondros Mütarekesi
     => Dinimizde Sakınmamız Gereken Kötü Davranışlar
     => Mekke Dünyanın Tam Merkezinde
     => Mors alfabesi
     => Şahmeran Efsanesi
     => Vitray Sanatı
     => Renklerin Anlamı ve Dili
     => Sporun Faydaları
     => Osmanlı Armasının Anlamı
     => Türk futbol Tarihi
     => Avrupa Devlerinin Osmanlıya Yönelik Politikaları
     => Sıfatlar
     => Erozyon Tanımı ve Çeşitleri
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - protestanlik ve reform onculeri


PROTESTANLIK, ReFORM VE ÖNCÜLERİ

 

Martin Luther

1483-1546

Protestanlığın kurucusu Papaz.

            Fatih’in öldüğü yıl doğdu. Reformasyon Hareketi’nin lideriydi.. Erfurt Üniversitesi’nde okudu. Teoloji ve Felsefe öğretmenliği yaptı.  Kilise’nin ve Papazların Tanrı’yla kul arasındaki aracılıklarına karşıydı.

Paulus’un Mektupları’ndan çıkardığı ‘siz, Tanrı’nın bağışıyla iman sayesinde kurtuldunuz’ cümlesine dayanarak insanın kurtuluşunun ayinlere değil, sadece imana dayandığını savundu. Dinsel gerçeklerin, Papalık yargılarına yada Kutsal Meclislerin kararlarına değil, İncil’e dayanması gerektiğini savundu.

31 Ekim 1517 de 95 Protestosunu içeren yazısını Wittenberg Şatosu Kilisesi’nin kapısına astı. Papa kendisini aforoz etti. Protestanlık hareketi  böylece başladı.

Luther o zamanlar yeni doğmakta olan Alman Burjuvazisi’nin ideologudur. Alman Burjuvazisi’nin ideologluğunu yaparken çelişkili bir tutum izledi. Örneğin serbest Ticaret ilkeleri’ni şiddetle eleştirdi.

1525 köylü savaşlarında Protestan köylülere karşı çıktı. Prenslerle işbirliği yaptı. Alman Protestan köylüleri bu başkaldırmalarında 130 bin ölü verdiler.

Luther temsil ettiği egemen sınıfların çıkarı için, bu zavallı yoksul Protestancıkların vahşice öldürülmelerine yardım etti. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin Tanrısal düzenin gereği olduğunu söyledi. Düşünceleri toplumun kurulu düzenine uygun düştüğü için hiç yadırganmadı ve kolaylıkla benimsendi. İncil’i Latince’den Almanca’ya çevirmekle Alman dilinin kurulmasında önemli rol oynadı.

   Eserleri:

   -An den Christlichen Adel Deutscher Nation, (Alman Ulusu’nun Hristiyan Soylularına)

   -Von der Babilonischen Gefangenschaft der Kirche, (Kilise’nin Babil Tutsaklığı Üstüne)

   -Von der Freiheit eines Christenmenschen, (Bir Hristiyan’ın Özgürlüğü Üsyüne),  -Augsburgische Konfetion, (İtiraflar).

 

Reformasyon (dini reform)

Ne demektir?

16.y.y'da Avrupa’da Hıristiyanlık dininde yapılan düzenlemelere denir. İlk defa Almanya’da görülür. Fransa, İngiltere, Kuzey Avrupa ülkelerinde de etkili olur.

Nedenleri Nelerdir?

* Katolik kilisesinin bozulması ve din adamlarının kilise imkanlarını kendi çıkarları için kullanmaları,

* Endülüjans sorunu ( Din adamlarının halkı ekonomik yönden sömürmesi),

* Matbaanın yaygınlaşması,

* İncil’in diğer dillere tercüme edilmesi

* Rönesans’ın etkisi ile oluşan hür fikir ortamı

* Kilisenin artan mal varlıklarına halkın tepki göstermesi

Oluşumu:

15. ve 16. yüzyılın Avrupa insanında ortaya çıkan görüş değişikliği sonucu, kilisenin devlet yönetiminden ayrı dinsel bir örgüt olarak faaliyet göstermesine neden olacak olan dini reform.

Dini reform konusunda verilen mücadele, üç yönlü bir nitelik göstermiştir. Mücadelenin değişik niteliklere sahip olması, Katolik kilisesine karşı yapılan muhalefetin üç kaynaktan gelmiş olmasındandır. Bunlar, monarklar ve zenginler, sade vatandaş ve kilise içinde bulunan misyonerler, azizler'dir.

15. yüzyıla gelindiğinde Kilise, monarklar ve zenginlerde olan saygınlığını yitirmeye başlamıştı. Monarklar ve zenginler, kilisenin manevi sınırlandırmalarına, genel hükümranlığına, koyduğu vergilere karşı çıkmaya başlamış, gücüne itibar etmemeye başlamışlardı. Bunun sonucu olarak da, monark ve zenginlerin reformasyonu, dinin başı olarak Papa'nın değil monarkın (devletin) geçmesi biçimini aldı, ve bunun üzerine her yerde ulusal kiliseler kurulmaya başlandı. Bohemya, Kuzey Almanya, İngiltere, İskoçya, İsveç, Norveç, Danimarka monarkları, Roma kilisesinden ayrıldılar ve kendi ulusal kiliselerini kurdular. Kilise'nin etkisi aynı zamanda sade vatandaşta da azalmaya başlamıştı. Ancak sade vatandaşın başkaldırısı monarktan farklı olarak, dini nitelikteydi. Onlar karşılarında güçlü bir kilisenin bulunmasını istiyorlardı, ama bu gücün diniöğretiye uygun olmasını istiyorlardı. Bunun sonucu olarak ta, sade vatandaşın reformasyonu, Roma kilisesi ile olan bağlantının tekrar devam etmesi ile sonuçlandı. Yapmak istedikleri, kilisenin otoritesine karşı, kendi İncil'lerine sahip olmak, kendi kiliselerini buna uygun olarak yönetmekti. Bu hareketin tipik örneği, Martin Luther'in Alman Protestanlığıdır. Büyük taraflar toplayan Protestanlık, gitgide yaşlı kıtada yayılmaya başladı. Daha sonra, bir grup Protestan prens ve kent -devletleri biraraya gelerek Katolik Kutsal Roma imparatoruna karşı, 1546 yılında savaş başlattılar. 1555 yılında yapılan Augsburg Barışı ile Protestanlık, devlet tarafından resmen tanındı.

Kilisenin içinde bulunan misyonerler ve azizler'in başlattıkları reform hareketinin amacı, Kilise'yi doğru yola çekerek onun gücünü arttırmaktı. Bu hareketin en önemli temsilcisi, İspanyol Loyala'lı Aziz İngatius'tur. İngatius, 1538'de "İsa'nın Toplumu" adıyla bir tarikat kurdu. Ve bunlara halk tarafından "Cizvitler" (jesuits) denmeye başlandı. Bunlar daha çok misyonerlik faaliyetleri ile uğraşıyorlardı. Ancak bunların en büyük başarısı eğitim alanındadır. Bunlar Katolik Kilisesi'nin itibarını yeniden kazandırmak için çalışmışlardır.

Reformasyon'unun en önemli sonucu, 15 ve 16. yüzyılda Kilisesinin ya da dini otoritenin hemen hemen bugünkü biçimini alması ve laikliğe giden kapının açılmasıdır.

Otuz Yıl Savaşları, 1618-1648

Katolik ve Protestan davası üzerinde Alman topraklarında sürdürülen bir dizi uluslararası ve iç savaş (1618-1648). Savaşın nedenine bakıldığında, 1555 yılında yapılan Augsburg anlaşmasının uygulamada yürümediğini görüyoruz. Bu anlaşma her devlete vatandaşlarının dinini belirleme yetkisini tanımıştı. Ancak protestanlar anlaşmanın başarısızlığa uğradığını gördüklerinde, haklarını savunmak için aralarında birlik kurdular ve 1618'de başlattıkları ayaklanma, Otuz Yıl Savaşlarının başlangıcı sayılır. Protestanlar dışarıdan destek sağlamak için İngiltere, Fransa ve Hollanda nezdinde girişimlerde bulundular. Katolik Alman devletleri ise 1609'da Kutsal Roma İmparatoru'nun desteği ve Bavyera'nın önderliğinde birleştiler. Savaş, oluşan bu iki kamp arasında başladı. Bunun sonucu da, savaş karmaşık bir hal aldı. Savaş bir kere Katolik ve Protestanlar arasında bir Alman İç Savaşı, diğer taraftan da Kutsal Roma İmparatoru ile bağımsızlıklarını sağlamak için çabalayan üye devletleri arasında sürdürülen bir savaş niteliğini aldı. Ayrıca işin içine Fransa, Habsburglar, İspanya, Hollanda, Danimarka, İsveç ve Transilvanya'nın karışması, savaşın uluslararası bir nitelik almasını sağladı. Savaş Protestanlar'ın zaferi sonucu 1648 tarihli Westphalia (Vestefalya) barışı ile bitmiştir.

Savaş sonunda, Avrupa güç dengesi tamamen değişmişti. İspanya Batı Avrupa'daki üstünlüğünü yitirmiş, Fransa Avrupa'da en güçlü hale gelmişti. İsveç, Baltık denizinde üstünlük sağlamış, Flemenk Cumhuriyeti bütün ülkeler tarafından bağımsız bir cumhuriyet olarak tanınmıştı. Kutsal Roma İmparatorluğu'na bağlı bütün devletler tam bağımsız hale gelmişlerdi. Kilisenin gücü sınırlandırılmış, Augsburg barışının hükümleri yinelenmiş ve Almanya'da Katolik, Protestanlık ve Calvinizm geçerli dinler haline gelmiştir. Artık Avrupa, kendi yasalarına göre davaranan, kendi ekonomik ve siyasal çıkarlarını izleyen, istediği tarafta yeralan, ittifaklar kuran ve bozan modern bağımsız devletlerden oluşacaktır. Bugün anladığımız anlamda devletlerin oluşturulduğu uluslararası sistem, Westphalia Barışı ile kurulmuştur.

Sonuçları:

*Avrupa’da mezhep birliği parçalanmış ve mezhep çatışmaları başlamıştır.

*Hıristiyanlıkta üç büyük yeni mezhep ortaya çıkmıştır.

*Katolik kilisesi kendini yenilemek zorunda kaldı.

*Laik öğretim kurumları ilk defa açılmaya başladı.

*Kiliselerin mallarına el kondu

PROTESTANLIK

Hristiyanlığın en büyük üç mezhebinden biri XVI.yy.da Martin Luther ve Jean Calvin'in öncülüğünde Katolik Kilisesi'ne ve Papa'nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketi'nin sonucunda doğmuştur (1529). Protestanlar akla büyük yer vererek yerleşmiş kaideleri protesto ettikleri için bu adı almışlardır. Papazlara ihtiyaç duymaksızın İncil'i okuyabildikleri için Protestanlığa İncil kilisesi de denilmiştir. Çünkü onlar İncil'i Hristiyanlık için tek kaynak saymışlardır. Protestanlık, diğer hristiyan mezheplerinden bazı farklılıklar arzeder. Bunların Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktur. Bir tek mezhep yerine çeşitli mezhepler halinde faaliyet gösterirler. Kiliselerinde resim, heykel ve tasvir bulundurmazlar. Katoliklerin aksine Protestan râhipleri evlenebilir. İncil'i kendi dillerinde okuyabilmek de Protestanlığın bir başka özelliğidir. Katoliklerle Ortodokslar ise İncili Yunanca ve Lâtince okumak zorundadırlar. Protestanlıkta azizlere de inanılmaz.

 

Katolik kilisesi, Ortaçağ'ın sonlarına doğru, putperestlik ve Musevilik'ten birtakım ilkeleri Hristiyanlığa katmak isteyince, Katolikliğe karşı zaten mevcut olan tepki bir kat daha artarak dinde yenileşme hareketi gündeme gelmiştir. Bu hareketin başında bulunan M. Luther, J. Calvin ve Zwingle, Katolikliği yeniden gözden geçirdiler ve inancı esas aldılar. Onlara göre halen mevcut olan Hristiyanlık, Hz. İsa'nın tebliğ ettiği dinden çok farklıdır. Çünkü Papalık, Hristiyanlığın aslında olmayan birçok ilkeleri dine eklemiştir. Râhiplerin günah bağışlamaları, para karşılığında Cennet'ten yer almak imkânı, vatandaşı inleten birtakım ağır vergilerin konulması, İncili yalnız ruhbân olanların okuyabileceği vb. hep Hz. İsa'nın dinine sonradan ilâve edilmiş hususlardır. M. Luther'in öncülüğünde girişilen Reform Hareketi'yle Hristiyanlık saf şekline getirilmeğe çalışılmıştır. Reform Hareketi tam anlamıyla hedefine ulaşamamakla beraber yine de başarılı olmuştur. Ancak zamanla Reform önderleri arasında çıkan bir takım fıkir ayrılıkları, Protestanlığın da bir elden yönetimini güçleştirmiş; Anglikanizm ve Serbest Protestanlık mezhepleri fikir ayrılıklarından sonra teşekkül etmiştir. Daha çok İngiltere'de yayılan Anglikanizm, Katolikliğe en yakın mezheplerden biridir. Erasmus ve Castellion gibi hümanistlere bağlanan Serbest Protestanlık, Katolik mezhebinden oldukça farklı doktrinler ihtiva etmektedir.

 

Protestanlık XVI.yy.da Avrupa ve diğer kıtalarda, daha çok Katolikler arasında yayılma imkânı bulmuş; Ortodokslar arasında ise aynı şansa sahip olamamıştır. Bundan dolayı da Katolikler arasında fazlaca taraftar bulabilmiştir. Müntesiplerinin sayısı çok olmamakla beraber, Protestanlık bu gün dünyanın en büyük Hristiyan mezheplerinden biridir. Protestanlık daha çok Cermen ırklarınca (Almanlar, İngilizler, Flamanlar, İskandinavlar) kabul edilmiş; diğer ülkelere de bu kavimler tarafından götürülmüştür. Fransızlar, Macarlar, Çekler ve Lehler gibi bazı Katolik milletler arasında az nisbette yayılmasına karşılık; İtalyanlar, Portekizliler, Avusturyalılar arasında hemen hemen hiç taraftar bulamamıştır. Bununla beraber Anglo-Saksonlar, İskandinavyalılar ve Kuzey Almanların büyük bir ekseriyeti Protestanlığı kabul etmiştir (O. Simmel R. Stühlin, Christliche Religion, Hamburg 1957, s. 256).

 

Protestanlığın kurucusu sayıları M. Luther'e tâbi olanlara Lüteryen veya Reforme denir. Alman, İskandinav ve Baltık ülkeleri bu mezhebe bağlıdır. Protestanlığın ikinci büyük adamı J. Calvin'in yolundan gidenlere Kalvinist denir. İskoçlar, İsviçrelilerden bazıları ve Hollandalılar bu mezhebe bağlıdır. İngilizlerin büyük bir ekseriyeti Anglikan'dır. İngiltere'de mezhebin başı hükümdardır. Yetkisini iki başpiskopos vasıtasıyla kullanır. Evangelistler daha çok Federal Almanya'da bulunmaktadır.

 

Protestanlık insanoğlunun kurtuluşunu yalnız ve sadece Allah'ın inayetinde görür. Bundan dolayıdır ki, bir hristiyanın selâmete ermesi, o kişinin dine bağlılığında, yaptığı işlerde veya faziletlerinde aranmaz. Günahkâr bir insanın kendi gayretiyle kurtuluşa ermesi mümkün olmadığı gibi, günah çıkarma da zorunlu değildir. Hiç kimse Allah adına günah bağışlayamaz. Kişinin kurtuluşu ve mutluluğu ancak Allah'ın karşılıksız lütuf ve inayetiyle mümkündür. İnsan, Allah'ın bu inayetini kazanabilmeleri için ne kadar gayret sarfederse etsin, önemli değildir. Protestanlara göre insanların Allah'a ulaşmalarında hiç bir kilise görevlisine ihtiyaçları yoktur. Ancak hemen belirtelim ki, bu sözlere bakarak Protestan Kilisesinin dini görevleri hiçe saydığı sonucu çıkarılmamalıdır. Protestanlık da Aziz Pavlus'un öğretisine sadık kalarak dinin emir ve yasaklarına harfiyyen uymayı Hristiyanlığın temel unsurlarından biri sayar. Protestanlık'ta insanın Allah'a karşı olan şükranı, Allah'ın insana karşı beslediği sevginin bir görüntüsü kabul edilir. Bu bakımdan insan Allah'ı sevdiği kadar, O'nun yarattığı kulları da sevmelidir (Mey. Lar. X, 345).

 

Reform döneminde doğan yeni kiliseler için Protestan adının kullanılması bir hayli zor olmuştur. Reformcu Hristiyanlığın birçok çeşidini ihtiva ettiği ve Katolikliğe karşı çıktığı için Ortodoks olmayan bütün akımlar Protestan terimiyle ifade edilmiştir. Ancak XlX.yy.da ortaya çıkan Oxford Hareketi, İngiltere Kilisesine bağlı din adamı ve kilise üyelerinin "Protestan" adını almasını reddetmiştir. Bununla beraber Reform ilkelerini benimsemiş kiliseler günümüzde de "Protestan" adıyla anılmaktadır.

 

Reform dönemindeki Protestanlığın temel öğretileri şöyle özetlenebilir: İman ve kilise düzeni konularında mukaddes metinler üstündür; arınma yalnız iman vasıtasıyla mümkündür; bütün inananlar din adamı sayılır. Ayinler konusunda Protestanlar arasında daima görüş ayrılıkları olmakla beraber, dua ve ayinleri her milletin kendi diliyle yapması prensibi genel ilke olarak kabul edilmiştir. Bütün Protestan kiliseleri, yalnızca İncilde yer aldığı öne sürülen Vaftiz ve Komünyon ayinlerini, eski şekliyle ve büyük bir titizlikle devam ettirmektedirler.

 

Protestanlık tarihi bir süreçten sonra bu günkü halini almıştır. XVII.yy. boyunca öğreti düzeyinde kaldığı için Protestanlığa bu açıdan "Skolastik dönem Protestanlığı" denilmiştir. Bu dönemin tesirleri Lutherci kiliselerde XIX.yy. başlarına kadar sürmüştür. Skolastik Kalvencilik özellikle İsviçre ve Hollanda'da etkili olmuş, aynı akım İngilterede Presbiteryenlik, Amerika'da Püritenlik şeklinde yaygınlaşmıştır. XVIII.ve XIX.yy.larda Protestan dünyasında "Kaynağa Dönüş" akımları gelişmiştir. Bu gelişmelerin sonucunda "İsanın izleyicileri" vb. yeni kilise cemiyetleri teşekkül etmiştir. Kaynağa dönüşte Karl Barth gibi düşünürlerin büyük rolü olmakla beraber, burada en büyük âmil, Kitab-ı Mukaddes'in hem özü, hem de sözüyle yazılmaz olduğu öğretisinin Protestan cemaatlerince benimsenmesidir (Ana Brit. XVIII, 175).

 

Dini coğrafya açısından Protestanlığın kıtalar arası dağılımdaki yeri Katoçklik'ten hemen sonradır. Dünyada en fazla Protestan Kuzey Amerika'da bulunmakta; ikinci sırada Avrupa ülkeleri gelmektedir. Protestanlık Kuzey Amerika ile Okyanusya'da en büyük din durumundadır (Yeni Türk Ansk. VIII; 3126. Dünyanın en büyük, protestan cemaatleri sırası ile ABD, İngiltere, Federal Almanya, Nijerya, Güney Afrika Birliği, Kanada, Avustralya, Brezilya, Hollanda, İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Endonezyadır.

ANGLİKANİZM:

İngiltere kralı Sekizinci Henry'nin kurduğu hıristiyanlık mezhebi.

Îsâ aleyhisselâmın bildirdiği Îsevîlik zamanla bozuldu. Hazret-i Îsâ'nın telkîn ettiği insanlık, merhamet, şefkat esasları tamâmen unutuldu. Bunun yerine; taassub, kin, nefret, düşmanlık ve zulüm hâkim oldu. Engizisyon mahkemeleri kurularak yüz binle rce insan haksız yere işkence ile öldürüldü. Nihâyet bu gidişe hıristiyanlar içinden isyân edenler çıktı. Luther ismindeki papas gibi İngiltere kralı Sekizinci Henry de papaya isyân ederek, Katolik kilisesiyle alâkasını kesip, protestanlık esâsına ugun anglikan kilisesini kurdu. BöyleceAnglikanizm mezhebi meydana geldi ve İngiltere'nin resmî dîni oldu. Protestanlık mezhebinin temel inanışlarına bağlı olan Anglikanizm kilisesi, ilk zamanlar bilhassa katolikleri sindirmek için sert tedbirlere başv urduysa da son zamanlarda katolikler ve ortodokslarla diyalog kurulması fikrini benimsedi.

 

 

Hıristiyan mezhepleri kavgalarının

Osmanlı Devleti’ne etkileri

Türkiye’nin bugünkü meselelerinin bir kısmı devlet rejimi ile İslam dini arasındaki ilişkilerin karışık bir hale gelmesinden doğmuştur. Fakat Türk devlet rejiminin şekil almasında, sadece bu dinle olan ilişkileri rol oynamış değildir. Genel olarak Türkler’in geçmişte olsun, bugün olsun, Hıristiyanlık alemi ile ve içerde olsun dışarıda olsun, Hıristiyanlık dini ile olan ilişkileri de önemli bir rol oynamıştır.

Bir taraftan Protestanlığın zaferi, diğer taraftan Ortodoks Kilisesinin canlanması ile Doğu’da adamakıllı hırpalanmış olan Katoliklik, Osmanlıların Batı’ya doğru ilerlemesinin durması üzerine Osmanlı devleti ile olan ilişkilerini düzeltmeye başladı. Osmanlı devleti de hem Katolik devletlere, hem Katolik Kilisesi’ne karşı olan eski sert tavrını değiştirmiştir.

On yedinci yüzyıldan on sekizinci yüzyıla doğru üç Hıristiyan dininin (mezhebinin) üçünün de Osmanlı Devleti’ne karşı olan durumlarında farklılıklar meydana gelmeye başladı. Rumlar Osmanlı idaresinde önemli yerlere geçtiler; Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletleri ile olan diplomasisinin idaresi hemen hemen tamamiyle onların eline geçti. İstanbul Patrikliğinin üstünlüğü yüzünden Balkanlar’da Slav Ortodokslar (Sırplar, Bulgarlar), Suriye’de Ortodoks Araplar Ortodoks Kilisesi’nin Rum unsurlarının hem dini, hem de idari egemenliği altına girdiler (Son zamanlara kadar, Ortodoks Araplar arasında hiçbir Arap piskopos olmazdı). Bu durum onlarda, yavaş yavaş, dini olmaktan çok ulusal bir tepki yaratmaya başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nda, çok belirsiz şekilde olsa da, ilk ulusçuluk hareketleri bu Rum boyunduruğu altındaki kavimler arasında başladı. Bu hareketler doğrudan doğruya Osmanlı devletine karşı olmamakla beraber, arkasındaki Rum kilise adamlarına çevrilmiş olan ve zaten ta Bizans zamanından beri yaşayan Rum nefretinden Osmanlı Devleti’ne de bir pay düşüyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki çözülmesinde, kilise üzerindeki Rum egemenliğinin önemli bir rolü olmuştur. Aynı şey, Rusya’nın bir Slav koruyucusu olarak sahneye çıkmasına da mükemmel bir zemin hazırlamıştır.

Katolikler de mücadele yerine nüfuz etme siyaseti gütmeye başladılar. Devlet, Katolik propagandasına ve kurumlarının yayılmasına karşı eski sertliğini bırakmıştı. Karşı-Reformasyonun ürünü olan Katolik tarikat ve zaviyeleri imparatorluğun birçok yerinde çiçeklenmeye başladı. Bunlar özellikle Suriye Lübnan’ında geleceğin Fransız siyasi nüfuz alanını hazırlamakta önemli bir rol oynadılar. İşte bu, Osmanlılar’ın düşmanı olan Habsburglar yerine, Osmanlılar’ın müttefiki rolünde bulunan Fransa koruyucu hizmetini görüyordu.

Protestanlık da çok geçmeden Hollanda ve İngiltere’nin diplomatik ve ticari çıkarlarının arkasında mevzi aldı. Osmanlı İmparatorluğu toprakları, kuvvetini üç ayrı yönden alan üç Hıristiyan dinin (mezhebin) arasında cereyan edecek bir drama hazırlanıyordu. Bunların birinin arkasında Rus kudreti, birinin arkasında Fransız, üçüncüsünün arkasında İngiliz kudreti vardı. On dokuzuncu yüzyıla geldiğimiz zaman bu kudretler artık makyaj yapmaya muhtaç değildiler; oldukları gibi, çırılçıplak sahneye çıktılar.

Osmanlı’ya karşı 18 ve 19. yüzyıl Avrupa siyasetindeki Hıristiyan mezheplerin yeri

Fakat o yüzyıldan önceki devrede dramın din perdesi, siyaset ve ekonomik çıkar perdesi ile hayli karışık ve içiçe oynanmaktaydı. İki eski rakibe kıyasla yeni olan Protestanlık, değil yalnız Osmanlı devlet adamlarını, Rum papazlarını bile gafil avlayacak şekilde sahneye dalıverdi. Merkantil Atlantik devletlerinin (Hollanda ve İngiltere) diplomatik ve ticari temsilcilerinin yanı sıra bir yandan Rumların arasında yayılmaya, bir yandan da Katolik nüfuzunu kırmaya ve devleti Katolik Kilisesi aleyhine çevirmeye çalışıyordu. Katolik nüfuzu ile Protestan nüfuzu arasında şaşıran Rum kilisesi Osmanlı devletinin eteklerine yapışıyor; zaman zaman bu dinlere karşı Ortodoksluğun himayesini sağlayan kararlar koparıyordu. Osmanlı devlet idaresinde rüşvet, devlet yararlarını kese çıkarlarına satmak usulü bu dinlerin ve arkalarındaki devletlerin mücadelesinin bize hediyesidir. Bu safhadan itibaren, Osmanlı Devleti geleneksel din-devlet anlayışına göre gitmek imkanını da kaybetmiştir.

Megalo İdea’nın doğuşu

Devlet adamlarının şaşkınlığına, bir kısmının ahlaksızlaşmasına karşılık, Rum kilisesi ve halk kendi ruhani ve maddi çıkarlarına en uygun yolu buldular: Osmanlı, Fransız, Rus ve İngiliz ilişkilerinin karma karışık bir hale gelen işlerinin arasında öyle ustalıklı ticaret ve diplomasi yolları buldular ki, on sekizinci yüzyılda bundan iki sonuç çıktı: Biri Yunan denizciliğinin canlanması ve zengin bir merkantil sınıfın doğması (Cevdet Paşa, bunun nasıl Osmanlı donanmasının sonu olduğunu anlatır); ikincisi de, Patrikhane diplomasısının doğması. On dokuzuncu yüzyılın başında bu ikisinin el ele vermesinden ortaya Yunan milliyetçiliği ve bağımsızlığı çıktı. On sekizinci yüzyıla doğru bir yandan Rusya’nın kuvvetlenmeye başlaması, diğer yandan Protestan devletlerin Osmanlı imparatorluğuna doğru yönelmeleri Hıristiyanlık aleminde Rumlara, hem politik, hem ekonomik destek sağlama devrini açmıştı. Şehirli Rum müteşebbisleri Odesa’dan Marsilya’ya, İzmir’den Londra’ya kadar uzanan görünmez bir deniz ticareti imparatorluğu kurdular. Ortodoks dininin diğer iki rakip Hıristiyan dini önünde hiçbir zayiat vermeden gelişmesi de sağlandı. Rum Ortodoksluğu yalnız bir kere Protestanlık içinde erime tehlikesi geçirdi. On yedinci yüzyılda Patrikliğe gelen Lukaris, Ortodoks Kilisesi’ne Kalvinist doktrinini sokmaya kalktı. Buna karşı Rum cemaatinin isyanı, hem bunların, hem Katoliklerin tahrikleri, hem de patriğin muhtemelen Rusya ile de bir dalgası olması yüzünden, Osmanlı Devleti bu teşebbüsü önledi; bu macera da patriğin hayatına mal oldu. Bu olay, Patrikhane diplomasisinin başlangıcını teşkil eder. Ondan sonra bu diplomasinin şaşmaz siyaseti şu olmuştur: Katolik ve Protestan rekabetine ve Rumlar arasına sızma gayretlerine karşı Osmanlı Devleti’nin arkasına sığınmak; devletin bu dinlere karşı tedbirler almasını sağlamak; bu üçüne karşıt olarak kilisenin Bizans geleneğini yürütmek. Bunun güttüğü büyük amaç (Megalo İdea), daha sonraları Yunan nasyonalizminin tohumu olarak on sekizinci yüzyılın topraklarına ekilmiştir.

Patrikhane diplomasisinin Büyük Amaç’a doğru yeni bir safhası, on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında başladı. Bu devirde Osmanlı İmparatorluğu’nun yok olacağı fikri her tarafta yaygındı. Hem Batı’da, hem Rusya’da bu imparatorluğun en tabii varisinin Rumlar olacağı fikri üzerinde birleşiliyordu. Bundan ortaya, biri Bizans İmparatorluğu, diğeri Helen İmparatorluğu kurma şeklinde iki fikir çıktı. Birinci projenin temsilcisi Rus çariçesi Katerina, ikincinin destekleyicisi ihtilal öncesi ve sonrası Fransız diplomasisi ve sonraları Napolyon Bonapart’tı.

İki proje birbiriyle uyuşamaz zıt çıkarlara ve amaçlara dayanıyordu. Birinin amacı Rusya’nın peyki olacak bir Bizans İmparatorluğu kurmak, diğerinin amacı Fransa’nın peyki olacak bir Helen İmparatorluğu kurmaktı. Napolyon’un projesine göre, bu imparatorluk kurulunca Müslümanlar da halifelerini Bağdat’a taşıyacaklardı.

Fakat İngiliz diplomasisine göre, ne Bizans İmparatorluğu’na, ne de Helen imparatorluğuna lüzum vardı. On dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğinde Ortodoks Kilisesi’nin rehberliği altında Yunan isyanı başlayınca, İngiltere, devletlerin Yunan istiklali istemlerini, eninde sonunda başına Avrupalı bir kral oturtulan küçük bir Yunan devleti bağımsızlığı şekline sokmayı başardı. Bu devlet daha kolaylıkla İngiliz siyasetinin etkisi altına konabilir.  


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol