ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     => Machiavelli
     => Thomas Hobs
     => John Lockce
     => Montesguieu
     => J.J.Rousseau
     => Thomas Paine
     => Edmund Burke
     => Georg Wilhelm Friedrich
     => Joseph Mazzini
     => Karl Marx
     => Aydınlanma Kavramı
     => Modernleşme
     => Liberalizm Kavramı
     => Sosyalizm Kavramı
     => Ulusçuluk Kavramı
     => Faşizm Kavramı
     => Muhafazakarlık
     => Yeni Sağ ve Yeni Muhafazakarlık
     => Atatürkçülüğün Tanımı ve Önemi
     => Öğrenilen Bilgiler Işığında Durumsal Değerlendirme
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - Aydınlanma Kavramı


AYDINLANMA KAVRAMI

Aydınlanmanın öncülü olan yeniden doğuş (Renaissance), İlk Çağ klasik kültürünün yeniden canlanışı olarak İtalya'dan başlayıp Kuzey Avrupa'ya kadar genişleyen bir değişimin adıdır. 14. yüzyıldaki bu eğilim, sanat ve edebiyatta hümanizmi getirmiştir. insanı temel referans alan hümanizm, dini düşünceye ve dini dogmaların egemenlik iddialarına karşı değildir. Hümanistler sadece insani meraka önem vermişlerdi ve bütün ilgileri de sanata yönelikti. Hümanist düşünce 14. ve 16. yüzyıllar arasında, aklın özgürleşmesi ve bilginin ilerlemesine neden olacak bir düşünce ortamı yaratmıştır. Bu durumun siyasal sonucu, papalık iktidarının çökmesi ve Kutsal Roma-Cermen imparatorluğunun dağılmasıyla birlikte yeni ve güçlü monarşilerin kurulması olmuştur. 16. yüzyıl Avrupa'sında gelişmeye başlayan ticaret ve keşifler, dinin dogmatikleştiği ve kilisenin mutlak otorite haline geldiği alanı sarsmıştır. Martin Luther'in öncülük ettiği protesto hareketi, aklın dogmalara karşı bir baş kaldırışı değildi. Ancak, günahların bağışlanması için papada olan yetkinin dini bir değer olmamasının söylenmesi, alışılmış düzenin reddi anlamını taşıyordu. Katolik kilisesinden ayrılma ve mevcut dini değerleri reforme etme düşüncesi, yeni sosyal ve siyasal koşulların yaratılmasını sağlamıştır.

Protestan ve Katolik mücadeleleri 17. yüzyılda kilisenin entelektüel otoritesinin çökmesini hızlandırmıştır. Reform hareketi, kilise yerine Kutsal Kitabı otorite haline getirdi. Bu anlamda reform aydınlanmaya karşıydı. 17. yüzyılın Yaradancı düşüncesi, bireyi yüceltmedi ama, Tanrı'yı Kilise'den uzaklaştırdı ve bireyin vicdani boyutuna indirgedi. 17. yüzyıldaki Descartes'çı düşünceye göre insan, doğruluğu Tanrı tarafından garantilenmiş bazı temel prensiplerin bilgileriyle donatılmıştı. Bilimsel düşüncenin amacı her ne kadar mutlak iradenin Tanrı'da var olduğu anlayışını açıklamaya yönelik ise de, sosyal alandaki değişim Tanrı'yı, Kilise'den uzaklaştırarak bireyin vicdanına yerleştirmesi, 18. yüzyılda aklın evrenselliğinin kabul edilmesiyle başarılmıştır. Aklın evrene yönelik açıklamalarından, en çok bireyler ve toplumlar yararlanmıştır. Çünkü, 18. yüzyıl Aydınlanma Aklı, Tanrıya iman, otoriteye itaat ve yerleşik düzene uyma anlamını ifade etmişti.

17. ve 18. yüzyıllarda doğa üstü bir Tanrısal egemenlik yerine, evreni Tanrıyla bütünleştiren yazarlarca kullanılan deizm (Yaradancılık), evrenin yaratılmasını gerçekleştirmiş olan Tanrı'nın, tabiatı kendi yasasına bırakma düşüncesine dayanır. Tanrı insana akıl, evrene ise yasalarını vermiştir. Akıl, Tanrı'yı bulmada doğru veya yanlış arasında bir tercihte bulunma hakkına sahiptir. Tanrı'yı bulmak ise, Tanrı'nın kudretini yansıttığı tabiatı keşfetmekle mümkündür. Böylece deizm, aklın eylem ve düşüncelerini destekleyerek akıl ötesi müdahalelerin önüne geçmekte, ceza ve ödülleri Tanrı'nın kararlarıyla değil, bireylerin davranışlarının sonucu olarak sunmaktadır. 18. yüzyıl Yaradancılığı, akıl yoluyla insan ırkının evrensel kardeşliği ilkesini gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Böylece insan ilişkileri tabiatın evrensel yasaları ile belirlenmeye çalışılmıştır.

Reform hareketi ile Kilise kurallarının tartışmaya açılması ve 17. yüzyılda ortaya çıkan dini hoşgörü sayesinde entellektüeller, evrenin Tanrı'nın bir ihtişamı olduğunu kabul etmekte Yaradancı (deist) idiler. Burke insanın doğal araçlarla ve aklının doğrularıyla kurtulması olarak tanımlanan Yaradancılığın, vahyi dışladığı için reddetmektedir. Çünkü Burke'te vahiy akıldan üstündür ve akıl, vahye dayanarak hareket etmelidir.18. yüzyılda deizm, devamlılığını sürdürdü ve bir taraftan duyularla evreni anlama, diğer taraftan insan aklına olan güvenin artması, dinsel alanın sekülerleşmesini hızlandırdı. Din, toplumları bir arada tutan organizma idi, ancak bireyin ilişkilerine müdahale edemezdi. Amaç, Tanrının içselleştirilmesiydi. Böylece din, aydınlanma döneminde ortadan kaldırılmadı, ama yeni bir din anlayışı (deizm) yaratıldı.

Hıristiyanlığı akılcı temele dayandıran ve Newton hayranı, Anglikan bir din adamı olan Samuel Clarke (1675-1729), deistleri dörde ayırmaktadır; Birincisi, Dünya'nın Tanrı tarafından yaratıldığını kabul eden, ancak evrenin işleyişini kendi yasalarına bırakanlardır. İkincisi, doğa olaylarının Tanrısal kökenli olduğunu kabul etmekle birlikte, Tanrı'nın insanın ahlaki davranışıyla ilgilenmediğini ileri sürenlerdir. Üçüncüsü, Tanrı'nın insanlardan ahlak davranış beklediğini düşünen, ama ruhun ölümsüz olduğuna inanmayanlardır. Dördüncüsü ise gelecek yaşamın varlığını kabul eden ve orada Tanrı'nın insanları ödüllendireceği veya cezalandırılacağına inananlardır.

Hampson, 17. yüzyıldan 18. yüzyıla geçişi sağlayan en önemli düşünürlerin Bacon, Newton ve Locke olduğunu söyler. Francis Bacon (1561-1627), deney ve tümevarım yöntemiyle insan akI önceliğini vurgulamakla, geleneğin gücünü zayıflatarak ilahi takdir yerine, insani nedenleri ön plana çıkarmaya çalışmıştır. Isaac Newton (.1642-1727)'a göre doğa, gizli ve sorgulanamaz bir Tanrı'nın anlaşılmaz sembolleri ile kaplı bir yapı değil, anlaşılabilir ereklerden oluşmuştu. Tanrı, mükemmel bir matematikçiydi ve hesabı ne kadar sonsuz olursa olsun, insan aklı ve zaman içerisinde ortaya çıkacak bilimsel gelişmeler ve ilerlemelerle bilinmeyenler keşfedilebilirdi. Tabiatın belli yasalara göre işlediği tezi, gözlem ve deneye dayanan bilimsel yöntemin geliştirilmesi, bir madde olarak evrenin hareketi ve her yerde değişmeden matematiksel güçlerle yönlendirilen yerçekimi yasası ile Newton bir tarafta açıklanabilir mekanik bir evren, diğer tarafta yaratıcılığına inanılan ama kendisine müracaat edilmeyen bir Tanrı'yı tanımlayarak aydınlanma düşüncesinin her alanına ışık tutmuştur.

John Locke (1632-1704) İngiltere kralı ll.James'in Katolik-Protestan mücadelesinde tahttan indirilip, Kralların ilahi haklarının reddedilmesine yol açan ve tarihte Şanlı Devrim (Giorious Revolution) olarak nitelendirilen 1689 hareketinin içindeydi. Locke fikirlerin doğuştan değil, duyular yoluyla algılandığı ve düşüncenin bu algılamanın zihindeki yansıması olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Locke'un hoşgörü (toleration) düşüncesi, bireylerin doğal durumlarının dışında eşit oldukları fikri (insanlar arasındaki farklılıklar kalıtsal değil, çevrenin farklı oluşundan kaynaklanmaktadır), toplumun maddi koşullarını yönlendirerek ahlakını da iyileştireceği varsayımı ve bireylerin davranışlarındaki yanlışlığın, eğitim yoluyla düzeltileceği anlayışı, 18. yüzyıl aydınlanma düşüncesinin gelişimine önemli bir kaynak olmuştur. 17. yüzyıl düşünürü olmasına rağmen Locke, 18. yüzyıl aydınlanma döneminin politik düşünce alanını etkilemiştir. İnsanın doğuştan eşit olduğunu ve mülkiyet, hürriyet ve hayatın insanın doğal hakkı olduğunu vurgulayan Locke, otoritenin rızaya dayalı olarak kurulması gerektiğini söylemiştir. Bu çerçevede yönetilenler kendi haklarını, yapılan bir sözleşmeyle, yasama, yürütme ve federatif organlara devrederler. Yönetim, eğer yönetilenlerin sahip olduğu yaşam, mülkiyet ve hürriyeti ortadan kaldırırsa, yönetilenlere yönetime karşı başkaldırma hakkı doğmaktadır.

Akıl Çağı olarak isimlendirilen 18. ve 19. yüzyıllarda, Tanrı insan hayatını düzenleme alanından tamamen çıkarılmıştır. Bu dönemde özellikle ansiklopediler, aydınlanmanın temel ilkelerinin ortaya konulduğu metinlerdir. Bunlar arasında Ephraim Chambers'ın iki ciltlik Cyclopaedia; or Universal Dictionary Of Arts And Science (1728), Bayle'nin Dictionnaire Historique et Critique, Voltaire'in Dictionnaire Philosophique, Denis Diderot'un Pensees Philosophiques (1746), Jean d'Alembert'in Discours Preliminaire ve Essai Sur Les Elementes de Philosophie (1759) eserleri aydınlanma dönemine ışık tutarak gelenekselliğin yerine görgül bilgiyi, dini değerlerin yerine, rasyonel düşünceyi getirmiştir. Gerçek dinin insanın ruhsal uyumu ile aklına ters düşmeyen bir inanç olduğunu ifade eden Diderot, Tanrısal egemenliği, insan aklı ile yer değiştirmeye çalışmıştır. D'Alembert ise, Diderot'u izleyerek, metafiziğin bilginin kaynağına engeller koyduğunu ifade etmekte, aydınlanma yoluyla rasyonel bilgiye sahip olan hükümetlerin toplumsal sorunları çözeceğine inanmaktadır.

Aydınlanmanın Tanımlanması

Aydınlanmanın (Aufklarung, Siecle de Lumieres, Enlightenment) ait olduğu dönem ve yer bakımından, tarihin hiçbir aşamasında görülmediği kadar düşünce üretimi yapılmıştır. Aydınlanma dönemi genel olarak iki biçimde tanımlanabilir; İlkinde, akıl ve eleştiri çağı olarak adlandırılan aydınlanma projesi,insanlık tarihinde öncesine göre bir Kopuş ve sonrasının bir öncülü olarak toplumsal, siyasal ve düşünsel özgünlüğe sahiptir. İkinci yorumuyla aydınlanma, tarihi bir perspektife oturtulur. Aydınlanma düşünürlerinin buradaki amacı ortaçağın mirasını sekülerleştirmek, Kilise ve İncil'in otoritesini, tabiat ve aklın otoritesi ile yer değiştirmektir. Kelime olarak aydınlanma, karamsarlığı ortadan kaldırmak, bilinmeyeni açığa çıkarmak ve mevcut olana ışık tutmak demektir.

Aydınlanma döneminin en önemli özelliği, yaşamın, yönetimin ve ekonominin, akıl tarafından düzenlenmesi olmuştur. Aydınlanma aklı Tanrı'yı reddetmez, ama toplumsal önyargıları reddeder. Amaç, akıl ile önyargıları yıkarak doğaya ve insanın mutluluğuna hizmet etmektir. Aydınlanma döneminde doğa bilimleri öncelikli olsa da bilimin amacı, insanları önyargı kurtararak evrensel bir mutluluğa sahip olmalarını sağlamaktır. Akıl geçmişin yüceliğini kabul eder görünse de, evrenselliğe taşınarak insanlığın ilerlemesi ve mutluluğu için başvurulması zorunlu bir araç haline getirilmiştir.

Bury, akılcılığın ilerlemesini iki döneme ayırmaktadır; ilkinde, 17. yüzyıl ve 18. yüzyıl düşünürleri bilime öncelik verdiler ama, nihai amaçları bilim yoluyla Tanrı'nın egemenliğini ve Yüceliğini tanımaktı. Tanrı ile bilim arasında çelişki görüldüğünde bilim terc4h edildi ama, Tanrı da reddedilmemiştir. ikincisinde, 19. yüzyıl biliminin gelişmesi dini değerleri zedelemiştir. Buna tarihi eleştiri de eklenince, kutsal belgelerin otoritesi yıkılıp Akıl Dini yaratılmıştır. 18. yüzyıl düşünce yapısında Akıl ile Tanrı ilişkisi, Tanrı'nın evreni yaratırken kusursuz olması ve her şeyi denge içerisinde yaratmış olmasındandı. Tanrı dahi bir matematikçiydi ve matematikçinin Sinan keşfedilmekle, iradesi daha iyi anlaşılacaktı. O'nun sırrına ulaşıldıkça, olumsuzlukların çözüleceği inancı vardı. 19. yüzyıl düşüncesinde Akıl mükemmelleşti ve bireyin ruhsal olarak tanrısal olduğu Hıristiyanlık düşüncesi, pozitivist gelişmeler ile birlikte ussal bir din haline getirildi. Bir diğer ifadeyle, pozitivizmin temeli olan Aklın Tanrısallığı, Hıristiyan felsefesinin temeli olan insan ruhunun tanrısallığı ile birleşince, Hıristiyan dini düşünce ussallaşmış ve aklın egemenliği, ilahi otoritenin egemenliği yerine geçmiştir.

Aydınlanmanın Yansımaları

Aydınlanma düşüncesi, düşünürlerin yetiştikleri ortama göre farklı biçimlerde yorumlanmaktadır. Kıta Avrupa'sı akılcılığının gelişimi üzerinde etkili olan Descartes, bilim ve beceri (bilme ve nasıl yapıldığını bilme) arasındaki ayrımı kabul ederse de, tüm bilimlerin sonuçta tek bir bilim olduğunu ve tek bir evrensel yöntemin olması gerektiğini söyleyerek gerçeklerin sadece akıl yoluyla bilinebileceğini ifade etmiştir. İskoç aydınlanmacısı ve İngiliz görgücüleri olarak bilinen Hume ve Locke ise gerçeğe, akıl ve tecrübeyle ulaşılabileceğini belirtmişlerdir. Din, ahlak ve bilim arasında bir uzlaşmaya varmayı amaçlayan Alman aydınlanmacısı lmmanuel Kant, başkasının vesayetine bırakılan aklın, kendi isteği doğrultusunda hareket edemediğini belirtmektedir. Kant'a göre insanlarda özerklik ve ödev bilinci yaratan Aydınlanma düşüncesi, evrim süreciyle kamusal aydınlanmaya dönüşecektir. Alman düşüncesinde akıl, tikel bir bütünün parçası değil, insanlığın sorumlu bir üyesi olarak hareket ettiğinden, Aydınlanma aklını aşan bir niteliğe sahip olmaktadır.

Aydınlanma projesi; toplumların tarihi, sosyal ve siyasal yapılarına, gelişme ve değişme düzeylerine bağlı olarak farklı biçimlerde gerçekleşmiştir. Aydınlanmanın rasyonalist bir hareket olarak algılandığı Fransa'nın projesi, geleneği tamamen ortadan kaldırarak insan aklının öncüllüğünde, toplumsal ve siyasal yapılanmayı gerçekleştirmeyi amaçlamıştı. Burada aydınlanmış akıl, sadece Fransa'nın sorunlarını çözmeye değil aynı zamanda insanlığın sorunlarını da çözmeye adaydır. 26 Ağustos 1789'da kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nin başlangıç bölümünde, projenin rasyonelliğine dikkat çekilmektedir. Fransız halkı temsilcileri, toplumların uğradıkları felaketlerin ve yönetimlerin bozulmasının tek nedeninin insan haklarının bilinmemesi, unutulmuş olması yada hor görülüp dikkate alınmamasına bağlı olduğu görüşünden hareketle; insanın doğal, devredilemez ve kutsal haklarını bildiri içinde açıklamışlardır. Böylece proje insanlık tasarımına dönüşmüştür.

Sosyal Bilgiler Öğretmeni İbrahim Başak (Kervanci63)


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol