ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     => Machiavelli
     => Thomas Hobs
     => John Lockce
     => Montesguieu
     => J.J.Rousseau
     => Thomas Paine
     => Edmund Burke
     => Georg Wilhelm Friedrich
     => Joseph Mazzini
     => Karl Marx
     => Aydınlanma Kavramı
     => Modernleşme
     => Liberalizm Kavramı
     => Sosyalizm Kavramı
     => Ulusçuluk Kavramı
     => Faşizm Kavramı
     => Muhafazakarlık
     => Yeni Sağ ve Yeni Muhafazakarlık
     => Atatürkçülüğün Tanımı ve Önemi
     => Öğrenilen Bilgiler Işığında Durumsal Değerlendirme
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - Karl Marx


KARL MARX (            1818 – 1883 )

“Bilimsel Sosyalizm” in kurucusu, toplum felsefecisi ve iktisatçı Marx, Hukuk öğrenimi görmüş, gazetecilikle uğraşmış ve Felsefe dalında doktora yapmıştır. düşüncesini Hegel ve Friedrich Engeis etkilemiştir.

Eserleri: Siyasi düşüncesini yansıtan “Kapital “Hegel Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı”, “Kutsal Aile”, “Alman ideolojisi”, en yaygın olan duygusal ve devrimci düşünce ve eylemleri savunan “Komünist Parti Manifestosu (Friedrich Engels ile birlikte yazmıştır) ve” Fransa’da Sınıf Mücadeleleri” şeklinde sıralanabilir.

Siyaset Felsefesi

Marx’ın öğretisinin temelleri tarihi maddecilik (hıstorical materialism) ve diyalektiktir. düşüncesinin teması şudur: Kapitalizm gittikçe azalan ellerde toplandığı için, ister istemez Proletarya ile çatışacak ve ister istemez onun kurbanı olacaktır.

Marx’çı sistem, genellikle söylendiği gibi, birbirine dayanan beş kuramdan oluşur.

1.       Diyalektik materyalizm denilen felsefe ve yöntem anlayışı vardır.

2.       Tarihin materyalist (yada ekonomik) yorumu, bir başka deyişle “maddi temel-üst yapı” ilişkisi

3.       İktisatla ilgili artık- değer kuramı gelir.

4.       Marx’ın toplumsal sınıf savaşı kavramı

5.       Sosyalist devrimci eylemin gerçekleşmesi. Marx’ın bilimsel sosyalizmi yada Marksizm bu aşamalarla temellenmiştir.

Bilimsel sosyalizmi sadece bir iktisat ve siyaset ve siyaset olarak düşünmemek gerekir o, aynı zamanda bir dünya  görüşü ve diğer görüşlerden ayrılan en önemli yönü ise amacı sadece dünyayı açıklamakla kalmaz aynı zamanda dünyayı değiştirmeye çalışmıştır. Marksizm bir dünya görüşü ise temelleri sadece Marx’a dayandırılamaz. Çünkü Marx’ın düşünceleri İngiliz ekonomi politiği, Fransız ütopik sosyalizmi ve Hegel’ci Alman felsefecilerinden etkilenmiştir. Bir başka ifadeyle ihtilalciliği Proudhon’un anarşizmine, diyalektiği Hegel’in diyalektik metodunun maddeci bir görüşle ele alınmasına dayanır. Ayrıca Fransız ütopik sosyalistleri olan Simon ve Fourrier’den etkilenir. Marx bu düşünce akımlarını birbiri ile tamamlayarak bir senteze ulaşmaya, yeni ve orijinal bir dünya görüşü getirmeye çalışmıştır.

Diyalektik Materyalizm (Dialectical Materialism)

Diyalektik Marx’ta maddeye dayanır. Ona göre ilk ve esas olan ve önce var olan maddedir. Evren ve maddeyi yaratan ruh değildir. Maddenin var olma biçimi de harekettir. Hiçbir yerde, hiçbir zaman hareketsiz bir maddeye rastlanmamıştır. Maddenin hareketi mekanik değil, diyalektiktir. Yani her değişim karşıt güçlerin çatışması sonucu doğmaktadır. Eğer bir şey gelişiyorsa bunun nedeni kendi karşıtını içinde taşıması, karşıtlardan meydana gelen bir bütün olmasıdır. bir bakıma diyalektik, çelişkiler bilimidir.

Kısaca diyalektik materyalizm, maddenin özünde var olan çelişik güçler nedeni ile evrenin sürekli bir değişme ve gelişme halinde olduğunu, bu gelişme ve değişmenin sert ve ani olarak kendini gösterdiğini ifade etmektedir.

Marx’a göre insanlık tarihi, bir yandan insanın doğayla, öte yandan insanın insanla savaşımının daha doğru bir deyişle sınıf savaşımının tarihidir. dolayısıyla diyalektik yöntem, doğa olaylarının açıklanmasında,insanlık tarihinin açıklanmasında ve Marx’ın yaşadığı XIX’ uncu yüzyılın açıklanmasında kullanıldığı söylenebilir.

Tarihsel Maddeciliğe Dair (Historical Materiaisrn)

Marx, maddeci diyalektik yöntemi toplumların tarihine uygulamıştır. Tarihten bahsetmek bir anlamda insan toplumlarındaki değişikliklerden söz etmektir. Tarih insanların eseri ise, tarihi yapan, bilinçlerini belirleyen, düşüncelerine yön veren de insanların sosyal durumları. Kısaca insan sarayda başka, kulübede başka düşünmektedir.İnsan bilincini etkileyen ve ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayan üretimdir. Üretimi belirleyen de üretimde kullanılan tekniktir. Üretim tekniği de üretim biçimini belirlemektedir. Üretim biçimi ise sosyal yapıyı anlatmaktadır. Buradan hareketle Marx, Yel değirmeninin feodal, buhar değirmeninin ve buhar motorunun kapitalist toplumları yarattığını belirtmektedir.

Tarihsel materyalizme göre, her toplumsal düzende maddi üretim güçleri açısından sürekli bir değişme yaşanır.Bu değişmeyi doğuran şey, üretim araçlarındaki gelişmedir: söz konusu değişme, var olan mülkiyet ilişkilerini zorlar ve sınıf mücadelesini hızlandırır. Tarihsel materyalizm, işte bu çerçeve içerisinde, tarihte sırasıyla ilkel komünizm, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve komünizm gibi beş ayrı toplum modelinin ortaya çıktığını ve çıkacağını savunur. Bu toplum modellerinin hepsinde farklı üretim ilişkileri söz konusudur.

Marks’a göre toplumun alt yapısı ekonomidir. Ekonomik yapı da üretim ilişkilerince belirlenmektedir. 0 halde üretim ilişkileri farklılaştıkça farklı ekonomik yapılar ve ekonomik yapı değişimlerinin de merkeze konmasıyla siyaset, eğitim, hukuk vb. alanlarda da değişik üst yapılanmalar oluşmaktadır. Marx alt yapının üst yapıyı etkilemesinde alt yapıyı merkeze koymakla beraber, üst yapının da alt yapıyı etkilediği ve karşılıklı bir etkileşimin söz konusu olduğunu söyler. Marx’a göre din, hukuk, ekonomi, eğitim, siyaset vb. öğeler, toplumu bütünsel olarak oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu öğelerin hiçbiri yalnız başlarına anlaşılamazlar.

Altyapı ve Üst Yapı (Infra-structure –Super- structure)  

Marx’a göre toplum alt ve üst yapı olmak üzere iki yapıya sahiptir.

Ait yapı; üretim araçları ve üretim güçleri gibi toplumdaki üretim ilişkilerinin oluşturduğu, ekonomik yapıdır.

Üst yapı ise; fikirleri, organizasyonları ve kurumlar içine alır. Üst yapı fikirleri aynı zamanda sosyal bilincin belirli formları olan siyasi, hukuki, ahlaki, estetik, dini ve fe görüşleri içine alır. biri, sanat, bil:m, felsefe, ahlak gibi kü kurumlc oluşur. u iki yapı birbirine etkide bulunur. Fakat üretim biçiminin, ilişkilerin ve güçlerinin oluşturduğu ekonomik altyapı toplumda temel belirleyici öğedir, üst yapıyı şekillendirir ve onu belirler. Bundan dolayı bir cemiyetin düzenini değiştirmek için önce alt yapının değişmesi zorunludur.

Sınıf Mücadelesi (Class Conflict)

Sınıf kavramı ile Marx, ekonomik sınıfları, yani malların üretiminde, dağıtımında ve değişiminde farklı rolleri olan grupları açıklamıştır. Örne4ın kapital sağlayan insanlarla emek sağlayan insanlar, Marksist anlamda birer sınıftırlar; ama; okumuş insanlar gurubu ile okumamış insanlar grubu birer sınıf değildiler. Eski çağda, efendilerle köleler ve patrisyanlarla plebler arasında sınıf kavgası oldu. Ortaçağ boyunca çatışma, lonca ustaları ile kalfalar ve çıraklar, feodal bey!er ile serf ler arasında sürdü. Çağımızda bu mücadele, kapitalistler sınıfı ile proletarya arasındadır. Kapitalıstier sınıfının başlıca geliri, üretim araçlarına sahiplikten kaynaklanır. Proletarya’nın geliri ise, sadece iş güçlerini satmaktır.Kısaca Marx,üretim araçlarının mülkiyeti doğrultusunda oluşan sınıfların tarihin her aşamasında var olduğunu ve bunların sürekli bir çatışma içinde bulunduğunu belirtir Marx’ta toplumların tarihi,sınıf mücadelesine dayanmaktadır.

Artı Değer (Surplus Value)

İşçinin ürettiği malın değeriyle, aldığı ücret arasındaki fark artı değerdir. Diğer bir ifadeyle artı değer, işçinin ücret olarak aldığından daha fazla değer yaratması, aradaki farkında patrona gitmesidir. MarX göre proletarya ile burjuvazi arasındaki bu sömürü ilişkisi proletaryanın yoksullaşmasına neden olmaktadır.

Art değer öğretisine göre, değişim değeri olan tüm zenginlikler işçilerle yaratılmaktadır.Doğanın yarattığı bir ağaçtan elde edilecek odunun da bir değeri vardır ama bu değişim değeri değildir ve işgücü onu pazarda alınıp satılabilen nesnelere dönüştürene kadir değişim değerine sahip olamaz. kapital bir şey yaratamadığı gibi kapitali de yaratan da emektir. İşçi hiçbir zaman emeğinin hakkı olan payı alamaz. Aldığı genellikle, varlığını sürdürmesine ve kendi yerine geçecek kişileri üretmesine ancak yeteri bir ücrettir. Değerin geri kalan bölümü, çeşitli parçalara ayrılır. Bir parçasının, fabrika donanımının amortismanı (aşınma payı),genişletilmesi veya yerine yenisinin konması için ayrılır. Bir başka parçası vergilerin,sigorta primlerinin ve benzeri giderlerin ödenmesi için harcanır. Ama değerin önemli bir parçası, kar olarak kapitalistin cebine girer. Daha uygun biçimde söylemek gerekirse, bu üç parça artı değeri oluşturmaktadır. Kapitalistin değerin bu bölümlerinden hiç birini yaratmadığı görüşünü ister istemez, onun işçinin alın terinin ürünlerine el koyan bir hırsız olduğu görüşü izler. İşçinin sömürülmesinin derecesi bu art değerin miktarıyla ölçülür. Yani, sömürülmesinin derecesi,onun gerçekte aldığı para değil, fakat hakkı olup alamadığı bölüme göre saptanır.

Devrim Kuramına ve Sosyal Evrim Kuramına Dair

Devrim kuramını iyi anlayabilmemiz için Marx’ın Toplumların Evrimine dair olan düşüncelerini de iyi bilmemiz gerekiyor. Çünkü onun devrime dair olan düşünceleri, onun toplum hiyerarşisindeki son toplum olan sosyalist topluma

Sosyal Evrim Kuramı

Marx; üretim biçimlerine bağlı olarak, toplumun ekonomik yapısının değişeceğine inanır. Ekonomik yapının eri güçlü alt yapı olmasıyla beraber zamanla sosyal hayat ve buna bağlı olarak da üst yapı değişir. Yani üretim biçimlerine bağlı olarak, toplumun biçimleri değişmektedir. Bu süreç sosyal evrim kuramı olarak tanımlanır.

İlkel Toplum

Ortak çalışmanın egemen olduğu, üretim araçlarının kolektif mülkiyete ait olduğu, insanların doğadan yararlanabilmek adına dayanışma içinde olduğu, taştan yapılmış araçların kullanıldığı, ihtiyaç fazla olmadığından henüz sömürünün olmadığı dönem. Burada herkes eşittir. Kölelik söz konusu değildir.

Köleci Toplum

Üretim araçlarının özel mülkiyete ait olduğu, madenden yapılmış araçların kullanıldığı, tarım, hayvancılık ve el sanatlarının gelişmesiyle tamamen yerleşik hayata geçildiği, özel mülkiyetin ve köleliğin tam olarak yerleştiği, köleliğin oluşmasıyla üretim fazlalığından dolayı bir kesimin bilimle ilgilenmesinden dolayı bilim dallarında gelişmenin olduğu dönem. Kölelik kurumuyla beraber sömürü ve eş baş göstermiştir. Bununla beraber üst yapıdaki hukuk,

Siyaset vb. kurumlar gibi bir takım kurumlar oluşur ve Marx bunları egemen sınıfın emellerine ulaşmak için kullandığı araç olarak tanımlar. Bu kurumlar daha sonra devletin ortaya çıkmasına neden olacaktır.İlkçağda görülür. Bu dönemde sınıf kavgası efendilerle köleler orasındadır.

Feodal Toplum

Ucuz el emeği sağlayabilen, köle sahipleri üretim araçlarının geliştirilmesini ihmal etmişlerdir. Üretim güçlerinin gelişmesi, kölelik rejiminin ancak bir devrimle yakılmasından sonra gelecektir ve kölelik rejimi yıkılarak yerine feodalite kurulur Üretim araçlarının mülkiyete ait olduğu, derebeylerinin egemen olduğu, tarıma dayalı üretim biçiminin söz konusu olduğu, toprağın ve bu toprakta çalışan işçilerin derebeyine ait olduğu toplum. Ortaçağda görülür. Köylülerin derebeyine çalıştıktan sonra, kendileri için çalışacakları azda olsa toprakları vardır. Bu dönemde sınıf mücadelesi, derebeyleriyle serfler yani toprakla beraber alınıp satılabilen köleler arasındaydı.

Kapitalist Toplum

Üretim araçlarının özel mülkiyete ait olduğu, üretim güçlerinin geliştiği, sanayinin oluştuğu, ticaretin geliştiği ve sınıf mücadelesinin kapitalistler ile proleterya arasında olduğu toplum. Feodalitenin devrimle yıkılmasından sonra yerleşmiştir. Marksist devrim kuramı bundan sonra devreye girmektedir.

 

 

Devrim Kuramı

Marxisme’e göre, kapitalist devlet temel yapıdaki evrim sonucu yıkılmaya rnahkum bir üst yapı kurumudur. Bu yıkılış devrimci sınıfın bilinçli olarak yapacağı sınıf mücadelesi ile gerçekleşecektir. Devrimden Sonra kapitalist toplumdan komünist topluma geçiş aşamalı bir biçimde gerçekleşecektir.

Komünist Toplum

Marx’a göre, kapitalizmin yıkılmasıyla direkt komünist topluma geçilmeyecektir. Bu aşama aşamadır.

Proleterya Diktatörlüğü

Kapitalist toplumun yıkılması halinde, onur yerini proleterya diktatörlüğü alacak.Çünkü anarşistlerin sandığı gibi ihtilal tek başına tüm sorunları çözmeye ve burjuvazinin tasfiyesini gerçekleştirmeye yeterli değil. Sürekli ordu yerine halkın silahlandığı, bürokrasinin hizmetine ve denetimine girdiği bir dönem bu. Halk için gerçek demokrasi bu dönemde başlayacak, ama iki yüzü var bu rejimin: eski egemen sınııflar içinde baskı aracı olacak.

Bu başlangıç proleterya’nın siyasal üstünlüğünün kurulması demektir. Proleterya’nın bundan sonra, adım adım, tüm kapitali burjuvaların elinden alması, tüm üretim araçlarını devletin elinde toplaması ve ülkedeki bütün üretici güçleri olabildiğince hızla geliştirmesi gerekmektedir. Bu hedeflere ulaşabilmesi için geçici bir zorbalık düzeninin, yani proleterya diktatörlüğünün kurulması gerekir. Sosyalizm yolunda atılmış ilk adımı oluşturacak olan bu yönetimin özelliği yapılan işe göre ödeme yapılmasına; üretim, dağıtım ve değişim araçlarına devletin sahip olup devletin işletmesinde ve işçi sınıfının toplumun Tüm öteki öğeleri üzerinde sert yönetiminde kendini ortaya koyacaktı. Bununla birlikte, proletarya sınıfı içinde genel seçimler, görevlerde rotasyon, temsilcilerin geri çağrılabilmesi ve memurların aylıklarının ortalama işçi ücretleriyle sınıflandırılması gibi bazı demokratik yöntemler uygulanacaktı. Bunu komünizmin ilk aşaması izleyecektir.

Komünizmin İlk Aşaması

Bu dönemde üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmiş olacağından insanın insan tarafından sömürülmesi söz konusu olmayacaktır. Fakat komünizmin “herkese ihtiyacına göre” ilkesinin uygulanabileceği mutlak eşitlik döneminin koşulları henüz gerçekleşmemiştir. Eski toplum düzeninin kalıntıları henüz devam etmektedir. Herkes üretilen değerden “işine göre” yada “yeteneğine göre” pay alabilmektedir. Bu ise ücretler arasında ve dolayısıyla koşullar arasında eşitsizlik yaratmaktadır. İnsanın insan tarafından sömürüsü son bulmuştur ve sınıflar yoktur, fakat tüm eşitsizlikler de tamamen ortadan kaldırılmarnıştır. Devlet varlığını sürdürmektedir. Çünkü üretim durumu ve mevcut eşitsizlik bir zorlama ve baskının varlığını zorunlu kılmaktadır. Devlet de bu baskının aracıdır. Tabi bütün bunlar bir süreci zorunlu kılmaktadır.

Komünizmin Üst Aşaması

Sosyalizmin üst aşamasına varabilmek içinse devletin gittikçe zayıflaması, insanların yönetiminin yerini malların idaresinin alması gerekmektedir: Bunun içinde üretimin artması, herkesin ihtiyacı oranında tüketebilmesi, şehir - köy,düşünce emekçisi – kol emekçisi arasındaki farkın silinmesi gerekir. Komünizm, sınıfsız bir toplum demektir. Hiç kimse mülk sahibi olmanın imkanlarıyla yaşayamayacak, fakat tüm insanlar yalnızca çalışarak yaşayabileceklerdir. Devletin yerini, üretim araçların! işletecek ve toplumsal gereksinimleri karşılayacak mal ve hizmetleri sağlayacak olan gönüllü yönetim ele alacaktır. Komünizmin özü gereği herkes yeteneklerine göre çalışması beklenecek ve üretilen toplam zenginlikten gereksinimlerine göre pay alabileceklerdir. Marksist anlayışa göre, bu ilkeyle adaletin doruğuna ulaşılacaktır.

Marx’ta Devlet Kavram:

Marx devleti, ekonomik bakımdan ağır basan sınıfın aracıdır. Bir başka deyişle devletin amacı, üretim güçlerini denetimlerinde tutan insanların iktidarlarını sürdürmektir. Devlet tamamen baskıcı bir karaktere sahip olduğundan hiçbir anlamda sosyal refah organ: yada halkın genel mutluluğunu sürdürme ve artırma aracı değildir. Devlet, mülk sahibi sınıflara geçimlerini sağlamak için çalışmak zorunda olan sınıfları sömürmesi olanağını vermektedir.

Marksist anlayışa göre devlet” ile yönetim tümüyle farklı şeylerdir. Devlet, toplumda ağır basan sınıfların üstünlüğünü sürdürmek yolunda kuvvete dayanan bir örgüttür. Yönetim ise, bir iş yönetimi” ve ‘kamu yönetimi’ olup, sömürü ile hiçbir ilişkisi yoktur Ona göre bir devletin denetimi altında, özgür ve demokratik bir toplumun bulunduğu hiçbir zaman görülmemiştir. Bununla birlikte yönetim, en yüksek özgürlükle ve en ileri demokrasi ile kusursuz bir biçimde uyuşabilir. Devleti olumsuz bir varlık olarak tanımlayan Marx, komünist toplumunda devletin yerine gönüllü bir yönetimi koymaktadır.

Emeğin Yabancılaşması

Marx, yabancılaşmanın dört ayrı biçiminden bahseder.

1.       İşçinin ürettiği şey, başkaları tarafından alındığı ve onun ürününün kaderi üzerinde hiçbir kontrolü yada etkisi kalmadığı için, emeğinin ürününe yabancılaşmasıdır.

2.       İşçi, üretim eylemine yabancılaşır. Çünkü kapitalist ekonomide, çalışma gerçek ve özsel hiçbir tatmin sağlamayan ve kendi içinde bir amaç olmaktan çıkan yabancı bir faaliyet haline gelir. Emek, satılan bir şey yada meta haline gelmiş olup, onun işçi için taşıdığı tek değer, satılabilirliğidir.

3.       İşçi doğasına, özüne yada türsel varlığına yabancılaşır, zira yabancılaşmanın ilk iki yönü, onun üretici faaliyetini insani niteliklerden yoksun bırakır.

4.       Kapitalizm, insan ilişkilerini pazar ilişkilerine dönüştürdüğü ve dolayısıyla insanlar, insani nitelikleriyle değil de, pazardaki yer yada statüleriyle değerlendirildikleri için, başka insanlara da yabancılaşır. Buradan hareketle yabancılaşmanın kaynağı ekonomik olmaktadır.Ekonomik yabancılaşma: Sosyal yabancılaşmayı o da siyasal yabancılaşmaya neden olmaktadır. Yabancılaşma bir anlamda ekonomik, sosyal, siyasal ve dini olmak üzere ortaya çıkmaktadır. Birey bu bağlamda, doğaya, kendine, türsel varlığına ve başkalarına karşı yabancılaşmaktadır.

Marx’ın Eleştirisi

Marksizme yönelik eleştiriler iki başlık altında toplanabilir. Bunlardan ilki, aynı Marksist  gelenek içinde yer atan Frankfurt okulu mensuplarıdır.Bu düşünürler Marksizmi özde doğru bir öğreti yada yaklaşım olarak görürken, onun Marx’tan sonra özellikle Engels eliyle popüleştirip, komünist resmi ideoloisi haline getirilmesine karşı çıkarlar.

Teorinin bu şekilde pozitivist bir bakış açısıyla bilimselleştirilmesi Frankfurt okulu düşünürlerirıe göre, onu tümden dogmatikleştirecek bir inanç parçası haline getirmiş ve parti entelektüellerini eleştiriden koruyan bir kalkana dönüşmüştür. Buna göre, teorinin gelişimi ortaya çıkış amacına tümüyle ters bir yönde olmuş ve teori özgürleştirme amacına hizmet etmek yerine baskının alternatif adı olmuştur.

Marksizmi eleştiren ikinci gurup ise, o’na tümden karşı çıkanlardan oluşur. Marx’rn “kapitalizmden sosyalizme öngördüğü yönteme karşı çıkarlar. Kapitalizmden sosyalizme geçiş, şiddet ve devrim yerine, barışçı yöntemlerle  aşama aşama gerçekleşmesi gerektiğine inanırlar.

Marx’ın öğretisi diyalektiğe dayandığı gerekçesiyle de eleştirilmektedir.Bu eleştiriye göre diyalektik,metafizik bir kavram olduğu için, deneysel olarak doğrulanamaz.

Bir başka eleştiri de kapitalizm, aldığı bir takım önlem ve gerçekleştirdiği gelişmelerle çalışanlara belli bir refah ve mutluluk sağladığı için, onun kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, yabancılaşmanın artacağı öndeyişinin gerçekleşmediği belirtilmektedir.

Marx eleştirenlere göre, kapitalizm yüzyıllardan beri hakim ekonomik model olmuştur. Bundan dolayı, Marx’ın kapitalizmin yıkılacağı ve devrimin Avrupa’nın sanayileşmiş toplumlarında olacağı öngörüsü de gerçekleşmemiştir. İşçiler, sosyo-ekonomik bakımdan daha da gerilemek yerine, giderek daha iyi duruma gelmektedirler. Çalışma saatleri azalmakta ve sosyal güvenlik sistemleri gelişmektedir. ‘Bu nedenle Marx’ın kapitalizme ilişkin analizler yeterli ve doyurucu olmaktan uzaktır.

Kapitalizmde işsizlik ve enflasyon söz konusu olsa bile, bunlar kısa sürelidir.Marx’ı eleştirenlere göre, kapitalist sistem kendi güçlüklerini kendisi çözebilmektedir.Kapitalizm modern finans tekniklerinin kullanılması, faiz oranlarına müdahale edilmesi yoluyla, tekelleri engelleyen yasalarıyla, sendikaları, emeklilik ve sosyal güvenlik planlarıyla kendi güçlüklerini aşabilmekte ve işçinin sistemden yarar sağlayabilmesine olanak vermektedir.

Sosyal Bilgiler Öğretmeni İbrahim Başak (Kervanci63)


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol