ANA SAYFA
     YENİ ANKETLER
     FOTOĞRAFLARIMIZ
     ibrahim başak
     KPSS NOTLAR VE ÖZETLER
     ÖDEV ARIYORUM
     KİTAP ÖZETLERİ
     İZ BIRAKANLAR
     TARİH
     COĞRAFYA
     EDEBİYAT / EDEBİYATÇILAR
     SANAT TARİHİ
     SİYASİ DÜŞÜNCE TARİHİ
     => Machiavelli
     => Thomas Hobs
     => John Lockce
     => Montesguieu
     => J.J.Rousseau
     => Thomas Paine
     => Edmund Burke
     => Georg Wilhelm Friedrich
     => Joseph Mazzini
     => Karl Marx
     => Aydınlanma Kavramı
     => Modernleşme
     => Liberalizm Kavramı
     => Sosyalizm Kavramı
     => Ulusçuluk Kavramı
     => Faşizm Kavramı
     => Muhafazakarlık
     => Yeni Sağ ve Yeni Muhafazakarlık
     => Atatürkçülüğün Tanımı ve Önemi
     => Öğrenilen Bilgiler Işığında Durumsal Değerlendirme
     TÜRKÇE / TÜRK DİL BİLGİSİ
     ŞİİRNAME
     ATASÖZLERİ
     FIKRALAR
     ÇOCUK MASALLARI
     TÜRK BÜYÜKLERİ
     TÜRK DESTANLARI
     KEŞİFLER / BULUŞLAR
     MAKALELER
     BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
     ÖZEL MESAJLAR
     VİDEOLAR
     GÜLMECE
     ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN
     ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ
     BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
     SORU BANKASI
     AKTÜEL HABER - YORUM
     SİTENİZİ EKLEYİN
     ZİYARETÇİ DEFTERİ
     Şanlıurfa
     Merkez Yardımcı Köyü"
     EKLENEN DOSYALAR
     Farkı Görebilmek
     Merhamet
     Padişahın Kızına Âşık Çoban‏
     Güzel Gören Güzel Düşünür...
     Unutmak
     Meger Sahipsiz Degilmisiz




“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez...Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez" - Ulusçuluk Kavramı


ULUSÇULUK KAVRAMI

Ulusçuluk; ulusların, ait oldukları zaman ve mekan diliminde yaşadıkları sosyal, siyasal ve ekonomik ilişkilere bağlı bir olgudur. 16. yüzyıl Avrupa kırsal alanında toprakların meralaştırılmasıyla başlayan ekonomik değişim, bireyleri ve toplulukları ortak bir pazar içinde örgütleyerek ulusal toplulukların oluşmasına siyasal açıdan ise, Kilisenin halk üzerindeki egemenliği ve kutsallığı yerini, Kralın egemenliği ve kutsallığına bırakarak merkeziyetçi yönetimlere yol açmıştır.

Ulusçuluk bu durumda, ulusun hiyerarşik ve basit niteliklerinden oluşan ethos (kavimsel özellik) varlığım, efsane ve telkinlerle demos'a (halk) dönüştürmüş, bireyler nicelik halinde basit kitleler durumuna getirilerek, onlara hayali ayrıcalıklar tanınmıştır. Ulusu; hayal edilen bir siyasal topluluk, ulusçuluğu ise; ulusları yaratan bir düşünce olduğunu belirten Anderson, ulusun ve ulusal devletin dilsel ortaklığa dayanarak ortaya çıktığını söylemiştir.

Ulusu yaratmada dil, tarih ve etnik köken gibi olguların modern öncesi ön-ulusçu kimlikler olduğunu söyleyen Hobbsbawm, bunların modern ulusçuluğu tanımlamada gerekli ama, yeterli olmadığını ifade etmektedir. Ona göre, modern ulusu kutsallaştıran dil, tarih ve etnik özelliklerin, toplumun evrimiyle ve ulusun kendi talepleriyle değil, egemen iktidarın zorlamasıyla yaratılmıştır. Bu durumda toplumdaki dilsel çoğulluk, etnik farklılık ve bireyin ulusal aidiyet biçimleri rasyonel temelli modem devlet tarafından formüle edilerek modern bir efsane yaratılmıştır. Ulusun oluşturulmasında devleti bir araç olarak gören Öğün, devlet olmadan da ulusun politik olarak kendisini ortaya koyabileceğini ifade eder. Hobbsbawm'da ulus, tek ve bölünmez bir devlete karşılık gelebileceği gibi, bir devlet içinde farklı kategorilerde, teknolojik ve ekonomik gelişmenin belli aşamalarında veya tanrı vergisi ve doğuştan gelen birtakım mitlerle tanımlanabilmektedir.

Ulusçuluğun Tanımlanması

Ulusçu düşünce; ekonominin ulusal pazarlar yaratması ile, insanların ayni topraklar üzerinde ortak duygu, dil ve tarihi paylaşarak kendilerini, o topluluğa dayandırma, dışa karşı korunma ve dayanışma düşüncesinden doğmuştur. Aydınlanma döneminde toplumun bağımsızlaşması çerçevesinde ulusçuluk, iki biçimde tanımlanabilir; Yukarıdan aşağıya doğru belirli etnik egemen gurupların öncülüğünde, diğerlerini homojenleştirme ve asimile etme amacıyla hareket eden devletçi ulusçuluk ile, siyasal iktidar üzerinde kollektif denetimi bulunmayan topluluğun temsilcileri, bağımsızlık talebi ile devlet kurmaya çalışan ulusçuluktur. Her iki ulusçu düşünce, homojen toplum oluşturma ve toplum üyelerinin birbirlerine yurtseverlik duygusuyla bağlandığı bir ulusal devlette birleşmektedir.

Ulusçuluğun; yurttaşlık, yurtseverlik, popülizm, etnisizm, etnosentrizm, yabancı düşmanlığı, şovenizm, emperyalizm veya sevgi uyandıran, nefret ettiren, yurdu için ölen, vatanı için öldüren gibi farklı kavramlara karşılık kullanıldığını ifade eden Balibar, ulusçuluğun ırkçılıktan çıktığını söyler. Ona göre resmi ulusçuluk, ırkçı olmasaydı ulusçu düşünce, ulusun yeni bir ideolojisi olamazdı. Bu durumda ırkçılık, ulusçuluğun dışa vurumu değil, ona bir ektir. Ulusçuluğun ulus oluşumunda yetersiz ama gerekli olduğu gibi, ırkçılıkta ulusçuluğun inşasında gereklidir.

Modern toplumlara, kendi kaderlerini belirlemelerine yönelik bir etki yapan ulusçuluk, demokratik yönetimin eşitlik ilkesi, ırkçılık yoluyla antidemokratik bir toplum yapısına dönüşebilmektedir. Egemenliğin, Hobbes'un Leviathan'ına veya Bodin'in bölünmezliği ilkesine dayanan totaliter yapı, ulusun seif-determinasyon (kendi kaderini kendisinin belirleyebilme hakkı) talebiyle birleşince, ulusçuluk total bir düşünceye dönüşebilmektedir.

Aydınlanma döneminin ürünü olan modern ulusçuluk, kökleri Atina'ya dayandırılan demokrasi (halkın idaresi) ile liberalizm (bireyin özgürlüğü) düşüncelerine olan mesafesinin belirlenmesi, ulusçuluğun tanımlanabilmesi açısından önemlidir. Fransız devrimiyle birlikte ortaya çıkan modern ulusçuluğun, demokrasiyle düşman olduğu tezine katılan Fukuyama Tarihin Sonu adlı eserinde, demokrasiyi rasyonel ve medeni olarak tanımlarken ulusçuluğu,

gelişmemiş ve irrasyonel olarak tanımlamaktadır. Ulusçulukla demokrasinin organik bir düşünce üzerinde birleştiğini belirten Öğün, ulusçuların halk olarak tanınma hakkı düşüncesini, organik bir demokrasi anlayışı içinde savunduklarını söyler. Kollektif özgürlük temelinde ve liberal olmayan bir katılımcı demokratik yönetimin, orta sınıf insanların saflığını yücelten ulusalcı bir popülizm ile meşrulaştırıldığını ifade eder. Yeni muhafazakar düşünce kollektif özgürlüğe ve sorumluluğa dayalı devlet karşıtı politikalarla, ulusçu popülizmi meşrulaştırmaktadır.

Demokrasinin özünde yönetimin, yönetilenlerin rızasıyla meşrulaştığı bir çoğunlukçu halk egemenliği olduğunu, halk egemenliğinin ise; biz vatandaşlar kendi irademizle kendimizi yöneteceğiz düşüncesine dayandığını belirten Nodia, ulusçuluğun seif-determinasyon ilkesinin temelinde biz insanlar olduğunu ifade etmektedir. Bu durumda ulusçu düşünce demokratik reformlara engel olmamakta ve demokratik hareketler aynı zamanda ulusçu talepler olmaktadır. Teoride ulusçuluğun demokrasiyle yakınlaşmasına rağmen, içinde barındırdığı etnik, dilsel ve tarihsel söylem, onu antidemokratik yapmaktadır.

Ulusçuluğun bireysel özgürlükle bağdaştırılamayacağını ifade eden 19. yüzyıl liberal düşünürü Acton, 1688'in İngiliz ve 1789 Fransız geleneklerinin modem ulusçuluğun önemli kaynağını oluşturduklarını belirtir. Ona göre modern bir hayatın sürdürülebilmesi için devlet, farklı uluslardan oluşmalıdır. Considerations on Representative Government (Temsili Hükümet Üstüne Düşünceler) adlı eserde Mill, Özgür kurumların olabilmesinde hükümetlerin sınırlarının, ulusların sınırlarına bağlı olması gerektiğini söyler. Miller, Mill'in bu düşüncesiyle liberalizm ile ulusçuluğu birleştirmeye çalıştığını belirtir. Miller'e göre liberal ulusçuluk, bir çelişki değildir. Liberal ulusçular olabildiği gibi ulusçuluğun diğer çeşitleri de olabilir. Miller liberalizm ve ulusçuluk arasında dört biçimde farklılık ortaya çıktığını söyler. Bunlar bireysel özgürlük, bireysel tercih, farklılıklara saygı, siyasi katılım ve davranışlarda tarafsızlıktır.

Liberalizm, özgürlüğü, bireyin rasyonel davranışı ve seçme hakkı olarak tanımlar. Ulusçu düşüncede ise özgürlük, kollektif bir davranış içinde ortaya çıkmaktadır. Ulusçuluk organik bir düşünce üretimi üzerinde gerçekleştiğinden, ulusçu düşünce ile liberalizm arasında bir benzerlik olmadığını vurgulayan Öğün, liberal ulusçuluğunda yanlış kullanıldığını söyler. Çünkü liberalizm rasyonel bireye vurgu yapmakta ve bireyi organik bir cemaatin dışında (mensubiyetin kültürel olarak Site'deki gibi organik bir cemaatin üyesi değil, real politics'in bir unsuru olarak) tanımlamaktadır.

Yüce olana ve doğa üstü öğelere dayanmayan modern ulusçuluk; halk egemenliğini esas almakta, yurtseverliği; ulus-devlet efsanesinin yaratılmasında, eşitlik ve özgürlüğü ise; evrensel kardeşliğe (total ırkçılığa) dönüştürmektedir. Bu durumda ulusçuluk, demokrasi ve liberalizmin bazı ilkeleriyle benzerlik taşısa da, pratikte her ikisine de mesafesi oldukça uzaktır.

Ulusçuluğun Türleri

Ulusçuluk, ulusçu politikalarının ortaya çıktığı tarihi durumlara göre değişik kategorilere ayrılmaktadır: Hayes; jakobin, insancıl, aristokrat, kültürel, demokratik ve ekonomik ulusçuluk tiplemelerinden bahseder. Snyder, u türlerini ulusun psikolojik durumuna göre ayırır. Buna göre Asya'daki koloni karşıtı ulusçuluk, daha çok ulusal değerleri korumaya, Kuzey Amerika'nın melting-pot (farklı uluslardan oluşan toplum) ulusçuluğu ise; materyalizm, idealizm ve moralizm karışımı değerleri üretmeye yöneliktir. Konstantin Symmons-Symonolewicz ulusçuluğu, ulusların hareket amacına göre ayırarak ayrılıkçı yada birleştirici ulusçuluk tanımlamaları yapmaktadır.

Ulusçu politika ve hareketi temel alarak yapılan ulusçu tiplemeler ulusçuluğun, tarihin çeşitli dönemlerine yaptığı etkiyi göz ardı edebilir. Bundan dolayı ulusçuluğu 18. yüzyıl ile 20. yüzyıl arası döneme bağlı kalarak iki genel tip ulusçuluk ve bunlara bağlı ulusçuluklardan bahsedilebilir. Aydınlanma felsefesi ve Fransız Devrimi temelinde politik bir evrenselliği içeren Batılı politik ulusçuluk diğeri ise, romantik içerikli ve kültüre daha fazla vurgu yapan Alman ulusçuluğudur.

Politik ulusçu düşünce önce Avrupa'da, sonra Criollo (Avrupa'lı olmakla birlikte Avrupa dışında doğmuş olan) kolonilerinde yaygınlaşarak, halkların kendi kaderlerini belirleyebilme hakları çerçevesinde ortaya çıkmıştır. 18. yüzyıl Criollo ulusçuluğunun taşıyıcıları, memur ve yayıncılardan oluşan orta sınıftı. Eğitim görmüş olan orta sınıf Ulusçuları; meslek sahipleri, kamu yönetimi görevlileri ile aydın tabakanın alt ve orta kesimlerinden oluşmuştur. Bireylerin iradeleri temelinde elde ettikleri bağımsızlıkları ile tanımlanan Aydınlanma, ortak irade yoluyla ulusçu düşüncenin kollektif bağımsızlığını gerçekleştirmiştir. Ekonomik gelişmeler ve Anavatanın baskıları, Avramerika'da (kökeni bakımından Avrupalı) yaşayan kendi halklarına, ulus olarak tanınma hakkını sağlamıştır.

Orta sınıf ulusçuluğu 1834'te Avrupa'da Young Europe Organization adıyla (Genç Avrupa Örgütü) kurulan örgüt tarafından yaygınlaşması sağlanmıştır. Amaç orta sınıf yoluyla İtalya, Polonya, İsviçre, Fransa, İngiltere ve Türkiye'de ulusal kimliğin yaratılmasıydı. İtalyan Giuseppe Mazzini'mn önderliğindeki örgüt, Cermen ruhunu, İngiliz sanayisini, İtalyan kabiliyetini ve Fransa pratiğini birleştiren bir Avrupa ulusçuluğunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Mazzini'ye göre Avrupa dışındaki diğer uluslar yönetilmeli, medenileştirilmeli ve sömürülmeliydi. Bu durumda ulusal kimliğin yaratılması noktasından hareket eden orta sınıf ulusçuluğu Avrasya, Avrafrika ve Avramerika yoluyla evrenselci ve emperyalist ulusçuluğa dönüşmüştür.

Alman romantizmine dayanan Alman ulusçuluğu ise bağlılığı gerektiren bir organik ve etnik özelliğe sahiptir. Aydınlanma düşüncesinde temellenen ve bireyin özgürlüğünü esas alan politik ulusçu düşünce karşısında Alman ulusçuluğu, kültür ve medeniyet ayrımcılığı temelinden hareket etmiştir. Medeniyetin yapaylığı ve Alman kimliğine yabancı olması düşüncesinden hareketle Alman ulusçuluğu ulusu, tarih ve ırk gibi kültürel kimlikle tanımlamıştır.

19. yüzyıl politik ulusçuluğu; kökleri Aydınlanma düşüncesine dayanan ve Fransız Devrimi'nin özgürlük, eşitlik ve kardeşlik (egalite, liberte, fraternite) gibi rasyonalist ilkelerinden hareketle ulus-devlet kurmayı amaçlamıştır. Bu çerçevedeki Batılı ulusçuluk, devletin kurucuları tarafından yaratılan bir dil ve onun yaygınlaşmasını sağlayan eğitimle tamamen pratik nedenlere bağlı olarak, doğru ya da yanlış benim ulusum düsturuna inananlar yurtseverlik bilinciyle bir araya toplanan ve sadık yurttaşlardan oluşan bir politik ulusçuluktur. Politik ulusçu düşüncede devlet-yurttaş arasındaki bağ bayrak, tören ve sembollerle kurulmaktadır.

Uluslararası düzlemde 20. yüzyıldaki ulusçu düşünce, iki Dünya Savaşı'nı beraberinde getirmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Alman Başbakanı Konrad Adenauer, İngiliz Başbakanı Winston Churchill ve İtalyan Başbakanı Alcide De Gasperi Avrupa Birliği yoluyla en1ern yönelmişlerdir. 1815 'ten sonra Metterrnch, Castlereagh ve Talleyrand' in Jakoben karşıtı evrensel muhafazakarlığına paralel olarak, Avrupa Birliği ülkeleri daha fazla demokratik katılım ve taleple enternasyonalizm ulusçuluğunu güçlendirmişlerdir. Eşitlik prensibiyle oluşturulan Avrupa birleşmeleri ve Amerikan ittifakları ulusçu kozmopolit bir boyuta taşırken, bu birleşme dışındaki ulusların self-determinasyon hakları ise, tehlike içinde kaldığı söylenebilir.

Sosyal Bilgiler Öğretmeni İbrahim Başak (Kervanci63)


www.HalilAlpaslan.COM http://www.ders.org/toplist/



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol